Ne yaptınız siz ya? Şu kısacık ömrümde nasıl bi mutluluk yaşattırdınız?
Ersan dörtte niye oynatılmıyor, Tanjevic'in son oyun kurgusu yok, sete set hücum edemiyoruz, faul problemi cart curt.. Hepsi hakikaten şu saatten sonra cart curt.
Şu takım herşeşiyle özveri, özgüven, inanç ve adanmışlığın örneğini sergiliyor, her bir üyesiyle.
Hidayet'in taze ameliyatlı mı olması dersiniz, Ersan'ın muhteşem performansı mı dersiniz, Sinan'ın sahaya getirdiği ruh ve canlılık mı dersiniz yoksa şu turnuvanın açık ara en iyi savunma performansını gösteren Ömer Onan'ı mı dersiniz..
Hele ki Ömer Onan. Gary Payton'ın lakabı "The Glove"dur. Eldiven. Çünkü rakibini tıpkı bir eldivenin eli sardığı gibi sarar, ne dribling yaptırır ne de top almasına izin verirdi. Ömer de benim nezdimde bu performansıyla Ömer The Glove Onan olmuştur.
12 adamın 12'si de inanılmaz bir inançla oynuyor ama biri var ki belki de en büyük takdir, en büyük teşekkür ona gitmeli. O ki belki de senelerdir şu milli takımda en büyük eleştiriyi alan adam. Tanjevic.
Ben böyle bir fedakarlık görmedim. Ve şuan gidin sorun iyileşmeyi mi yoksa Türkiye'nin Dünya Şampiyonu olmasını mı isterdiniz diye.. Adım gibi eminim şampiyonluk derdi. Tüm eleştirilere, hazırlık dönemindeki bütün kötü sonuçlara ve yanlış gözüken tercihleri için yapılan eleştirilere karşı durdu, çıkardı takımını. Oynattı. Savunmamızla var olacağız dedi.
Defence always lead to offence.
Söyleyebilecek hiçbir şey yok. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir gece, 4.3 saniye. Kerem'in taştan çıkardığı top ve turnike.. 2-2 mi yanlış anonsunu hatırlatan cinsten "hakem daha bitirmedi" uyarısı. 0.5 saniye. Bir Derek Fisheric an korkusu.. Konsanstrasyondan patlamak üzere olan Semih'in muazzam müdahalesi...
Yazdıklarım da zaten kopuk kopuk..
Galiptir bu yolda mağlup olan laflarını duymak istemiyorum. Madalya boynumuzda ve yarın çıkıp rengini belirleyeceğiz. Altın olmaması için hiçbir neden yok. Yürüyedur 12 Dev Yürek.
2010 FIBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2010 FIBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20100912
20100904
2010 FIBA || İkinci Tur Maçları: Spor Ekranı #15
Gönderen
Adsız
4 Eylül Cumartesi
Sırbistan-Hırvatistan, NTV Spor: 18.00
İspanya-Yunanistan, NTV: 21.00
5 Eylül Pazar
Slovenya-Avustralya, NTV Spor: 18.00
Türkiye-Fransa, NTV: 21.00
6 Eylül Pazartesi
Amerika-Angola, NTV Spor: 18.00
Rusya-Yeni Zelanda, NTV: 21.00
7 Eylül Salı
Litvanya-Çin, NTV Spor: 18.00
Arjantin-Brezilya, NTV Spor: 21.00
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Spor Ekranı
2010 FIBA || İkinci Tur Çapraz Eşleşmeler
Gönderen
Adsız
A ve B Grupları
A Grubu: Sırbistan 9pts, Arjantin 9pts, Avustralya 8pts, Angola 7pts,Almanya 7pts, Ürdün 7pts
Almanya'nın elenmesi haricinde grupta sürpriz yok. Zira Arjantin'le Sırbistan'ın birincilik için mücadele edeceği belliydi. İki takımı ayıran ise averaj oldu ki Almanya'yı turnuva dışına itip Angola'yı İstanbul'a gönderen de aynı şeydi. Sırbistan Kristic ve Teodosic'e de kavuştuktan sonra Arjantin'le fark yaratmak için gereken mühimmatı zaten sağlamış olmuştu. Tek sürpriz Almanya.
B Grubu: Amerika 10pts, Slovenya 9pts, Brezilya 8pts, Hırvatistan 7pts,Iran 6pts, Tunus 5pts
Burada da Brezilya'nın bir sürpriz yapıp birinci gelme ihtimali konuşuluyordu ancak Slovenya'nın muazzam taraftar desteği ve harika oyunuyla Brezilya'nın önünde grubu ikinci tamamlamayı başardılar. Brezilya ise belki de çok önemli bir galibiyetin eşiğinden döndü ama aynı zamanda da Amerika'nın yenilmez olmadığını gösterdiler. Sürpriz yok gibi; Brezilya üçüncü
Hırvatistan v Sırbistan
Arjantin v Brezilya
Slovenya v Avustralya
Angola v Amerika
C ve D Grupları
C Grubu: Türkiye 10pts, Rusya 9pts, Yunanistan 8pts, Çin 6pts,Porto Riko 6pts, Fildişi 6pts
Belki de en dramatik gruplardan biri olduk alt sıralardaki ikinci tur mücadelesi anlamında. Rusya maçıydı benim için kriter, aldık. Rusya maçındaki sertliğe verebildiğimiz yanıt Yunanistan maçına ölçüydü benim için ve öyle de oldu. Sadece Porto Riko maçı zorlu geçti; Amerika'yla aynı hesap :) Amerika'ya Brezilya ters gelen bir tarzda, Porto Riko da bize. Yunanistan'ın İspanya'dan kaçmak için Rusya maçını bırakması mı dersiniz yoksa Huertas'ın Fildişi'ni yıkması mı? Huertas'ın son saniye üçlüğü ile Çin 50 sayı fark yemesine rağmen üst tura çıktı.
D Grubu: Litvanya 10pts, İspanya 8pts, Y. Zelanda 8pts, Fransa 8pts,Lübnan 6pts, Kanada 5pts
Ve geldik sürprizlerle kaynayan gruba. İspanya. İlk maçı kaybedince hemen Dünya Kupası'nda İspanya'nın 1-0'lık İsviçre mağlubiyetiyle yaptığı başlangıç geldi. Ama İspanya, Litvanya'nın muazzam geri dönüşüne engel olamayınca ikinci mağlubiyetini de aldı. Kanada sıfır çekerken Fransa - yeni Zelanda maçı da bir mucizeye sahne oldu; son saniyede Yeni Zelanda üçüncülük için ihtiyaç duyduğu 12 sayılık farkı yakaladı ve bizimle eşleşmekten kurtuldu. Fransa'nın dengesizliği ortadaydı; dördüncülük çok şaşırtıcı değil zira son saniye sonucu. Kanada ise Tunus'la beraber sıfır çeken tek takım oldu.
Türkiye v Fransa
Rusya v Yeni Zelanda
Yunanistan v İspanya
Litvanya v Çin
A Grubu: Sırbistan 9pts, Arjantin 9pts, Avustralya 8pts, Angola 7pts,
Almanya'nın elenmesi haricinde grupta sürpriz yok. Zira Arjantin'le Sırbistan'ın birincilik için mücadele edeceği belliydi. İki takımı ayıran ise averaj oldu ki Almanya'yı turnuva dışına itip Angola'yı İstanbul'a gönderen de aynı şeydi. Sırbistan Kristic ve Teodosic'e de kavuştuktan sonra Arjantin'le fark yaratmak için gereken mühimmatı zaten sağlamış olmuştu. Tek sürpriz Almanya.
B Grubu: Amerika 10pts, Slovenya 9pts, Brezilya 8pts, Hırvatistan 7pts,
Burada da Brezilya'nın bir sürpriz yapıp birinci gelme ihtimali konuşuluyordu ancak Slovenya'nın muazzam taraftar desteği ve harika oyunuyla Brezilya'nın önünde grubu ikinci tamamlamayı başardılar. Brezilya ise belki de çok önemli bir galibiyetin eşiğinden döndü ama aynı zamanda da Amerika'nın yenilmez olmadığını gösterdiler. Sürpriz yok gibi; Brezilya üçüncü
Hırvatistan v Sırbistan
Arjantin v Brezilya
Slovenya v Avustralya
Angola v Amerika
C ve D Grupları
C Grubu: Türkiye 10pts, Rusya 9pts, Yunanistan 8pts, Çin 6pts,
Belki de en dramatik gruplardan biri olduk alt sıralardaki ikinci tur mücadelesi anlamında. Rusya maçıydı benim için kriter, aldık. Rusya maçındaki sertliğe verebildiğimiz yanıt Yunanistan maçına ölçüydü benim için ve öyle de oldu. Sadece Porto Riko maçı zorlu geçti; Amerika'yla aynı hesap :) Amerika'ya Brezilya ters gelen bir tarzda, Porto Riko da bize. Yunanistan'ın İspanya'dan kaçmak için Rusya maçını bırakması mı dersiniz yoksa Huertas'ın Fildişi'ni yıkması mı? Huertas'ın son saniye üçlüğü ile Çin 50 sayı fark yemesine rağmen üst tura çıktı.
D Grubu: Litvanya 10pts, İspanya 8pts, Y. Zelanda 8pts, Fransa 8pts,
Ve geldik sürprizlerle kaynayan gruba. İspanya. İlk maçı kaybedince hemen Dünya Kupası'nda İspanya'nın 1-0'lık İsviçre mağlubiyetiyle yaptığı başlangıç geldi. Ama İspanya, Litvanya'nın muazzam geri dönüşüne engel olamayınca ikinci mağlubiyetini de aldı. Kanada sıfır çekerken Fransa - yeni Zelanda maçı da bir mucizeye sahne oldu; son saniyede Yeni Zelanda üçüncülük için ihtiyaç duyduğu 12 sayılık farkı yakaladı ve bizimle eşleşmekten kurtuldu. Fransa'nın dengesizliği ortadaydı; dördüncülük çok şaşırtıcı değil zira son saniye sonucu. Kanada ise Tunus'la beraber sıfır çeken tek takım oldu.
Türkiye v Fransa
Rusya v Yeni Zelanda
Yunanistan v İspanya
Litvanya v Çin
20100903
2010 FIBA || Borousis v Tanjevic: 0-2
Gönderen
Adsız
Olimpiyatlar'ın doğduğu yerin, çok sağlam bir basketbol kültürüne sahip olan bir ülkenin hala daha inatla aynı kafada, aynı pis kurnazlıkta devam ediyor olmasını görmek gerçekten çok sinir bozucu. Rusya maçında yaptıkları şey ilk değil; aynısını 2006 yılında da yapmış ve bilerek yenilmişlerdi Fransa'ya.
Bourousis'in tiyatrosundan sonra Tanjevic Yunanistan benchine ve Bourousis'e giderek alkışladı ve "Tebrikler, ikidir aynı şeyi başarıyorsunuz" diyerek Bourousis boğasına kırmızı gösterdi. Bourousis oynadığı tiyatro yetmezmiş gibi bir de Tanjevic'in üzerine yürüme ahlaksızlığını göstermiştir. Ahlaksızlıktır çünkü karşısındaki adam yeni sayılabilecek bir süreçte hastalıktan kalkmış, dahası artısı eksisi bir kenara çok önemli bir antrenör. Ev sahibi ülke takımının antrenörü. Ve herşeyin ötesinde, yaşını başına almış bir insan, bir basketbol adamı.
Önemli bir basketbol adamı olarak izlediği bir maçta böylesi bir pisliğe şahit olup da tepkisiz kalması düşünülemezdi. Tanjevic zaten doğrucu davuttur, lafını da esirgemez. Neyse.. gece gece..
Akıl alır iş değil. Hakikaten.
David Blatt de ayarı çekmiş ve şöyle demiş maçtan sonra;
Kaçan kovalanır canlarım. Yine yaptınız yapacağınızı; İspanyanızdan bulun inşallah!
Bourousis'in tiyatrosundan sonra Tanjevic Yunanistan benchine ve Bourousis'e giderek alkışladı ve "Tebrikler, ikidir aynı şeyi başarıyorsunuz" diyerek Bourousis boğasına kırmızı gösterdi. Bourousis oynadığı tiyatro yetmezmiş gibi bir de Tanjevic'in üzerine yürüme ahlaksızlığını göstermiştir. Ahlaksızlıktır çünkü karşısındaki adam yeni sayılabilecek bir süreçte hastalıktan kalkmış, dahası artısı eksisi bir kenara çok önemli bir antrenör. Ev sahibi ülke takımının antrenörü. Ve herşeyin ötesinde, yaşını başına almış bir insan, bir basketbol adamı.
Önemli bir basketbol adamı olarak izlediği bir maçta böylesi bir pisliğe şahit olup da tepkisiz kalması düşünülemezdi. Tanjevic zaten doğrucu davuttur, lafını da esirgemez. Neyse.. gece gece..
Akıl alır iş değil. Hakikaten.
David Blatt de ayarı çekmiş ve şöyle demiş maçtan sonra;
"Yunanistan bugün sahada yaptığı şeyden utanmalı. İzlediğimiz şey bir komediydi, basketbol falan değil. Kaçırmak için atıyorlardı resmen."
Kaçan kovalanır canlarım. Yine yaptınız yapacağınızı; İspanyanızdan bulun inşallah!
2010 FIBA || Altıncı Gün Maçları
Gönderen
Adsız
Porto Riko v Fildişi: 79-88
Trajik bir son oldu aslında Fildişi için. Turnuvanın 2-1'lik puan sistemi ve bir hayli etkili olan averajının kurbanı oldular bi anlamda. 88-79 yendiler Porto Riko'yu ancak bir üst tur için gerekli 12 sayı farkı sadece 3 sayıyla kaçırdılar. Turnuvadaki tek galibiyetleriydi bu ve ikinci tura çıkmaya çok yaklaşmışlardı.
Belki çok yetersiz bir kadro fakat gelişmekte olan bir kadro. Afrika basketbolunun artık Angola'dan ibaret olmayacağını kanıtlayan bir ekip. Saha içerisinde disiplinden çokça kez kopsalar da kenetlendikleri zaman atletik özellikleri sayesinde çok iyi savunma yapabiliyorlar. NCAA'in iyi liglerinde oynayan bir iki tane oyuncuları var.
Kötü oldu onlar için. Ama önce AfroBasket için sonra da 2012 için çok daha fazla asılacaklardır ki bu da yeni isimler tanımak, 2010'da canlı canlı izlediğim oyuncuların da gelişimini görmek adına keyifli olabilir.
7.5 oyuncuyla (Hidayet sadece bir periyot oynadı) 50 sayı fark attığımız Çin, bu hezimete rağmen Huertas'ın yıktığı Fildişi'nin açtığı yoldan İstanbul yolunu tuttu.
Angola v Avustralya: 55-76
Birinci ve ikinci periyotlarda başa baş bir oyun sergilese de Angola, Avustralya maçı üçüncü çeyrekte bitirdi. Bu sonuçla birlikte Arjantin ve Sırbistan'ın ardından grubu üçüncü bitirerek Kayseri'den İstanbul'a doğru ikinci tura gelme hakkı kazandılar.
David Anderson Kayseri'nin yemeklerine biraz fazla bayılmış olacak ki bir mide rahatsızlığı yüzünden bu maça çıkamasa da Patrick Mills ve Matt Nielsen'in sürüklediği Aussie'ler bench'ten de aldıkları istikrarlı katkı sayesinde üçüncü çeyreğin başlamasılya birlikte maçı kopardılar.
Amerika v Tunus: 92-57
İspanya v Kanada: 89-67
Lübnan v Litvanya: 66-84
Yunanistan v Rusya: 69-73
Bu basketbol falan olamaz. Yunanlılar çapraz eşleşmeleri göz önünde bulundurarak resmen yattılar savunmada koca maç. Çünkü Fransa yada İspanya ile karşılaşacaklardı. Fransa yada İspanya ile karşılaşacaklardı. Yeni Zelanda'dan bir sürpriz gelebileceğine ihtimal vermediler tabii. Rusya gibi savunma temelli, hücum varyasyonları kısıtlı bir takıma leblebi gibi sayı attırdılar. Bourousis üç sayı çizgisinden sayı kaydedemedi.
Neden özel olarak Bourousis dedim çünkü Tanjevic'le bir tartışma yaşadılar maç bittikten sonra. Tanjevic Yunanistan'ın yaptığı en kaba tabirle alçaklık karşısında tepkisini alkışlayarak ve birkaç söz sarf ederek gösterdiğinde Bourousis'in tepkisiyle karşılaştı.
Bourousis'e bakınca zaten tam "hödük" diyesim geliyor, hödüklüğünü de konuşturmuş oldu. Ama Kazlauskas bu hesapları yaparken David Blatt'in takımı her bir oyuncusuyla maçın içindeydi. Zaten basın toplantısında sarf ettiği "Oyuncularımla gurur duyuyorum, çok onurlular ve her daim oynama tutkuları var. En iyilerini vermeye çalıştılar ve bu oyuna gösterilen bir saygıdır."
Çok da söze gerek yok bu maç için; zira Blatt çok güzel cevap vermiş, inceden ayar çekmiş. Ama allahın sopası yok; Yeni Zelanda mucizevi bir son sayıyla gereken 12 sayılık farkı yakaladı ve Yunanistan İspanya ile eşleşti.
Türkiye v Çin: 87-40
Yukarıda da dedim, 7.5 kişiyle oynadık. Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm, Ömer Onan ve Ersan İlyasova hiç süre almazken Hidayet ilk periyotta sahada kaldı. Onun dışında Sinan Güler, Barış Ermiş, Oğuz Savaş, Semih Erden, Ömer Aşık, Cenk Akyol ve Ender Aslan'la sahadaydık.
Hepsi maksimumlarını verdiler. Her biri. Özellikle Semih inanılmazdı. Sinan'ın enerjisi, hareketliliği yine inanılmaz keyif verdi. Cenk önemli iki üçlük gönderdi ve Oğuz aldığı her doğru pası doğru değerlendirerek çok iyi bir performans sergiledi.
Oyun kurucu pozisyonunda rotasyon sıkıntımız var, Kerem Tunçeri'nin katkısını devamlı kılamıyoruz bench'ten diye bir sıkıntımız var Engin'in sakatlığından bu yana ama Semih bugün öyle işler yaptı ki alın Semih'i oynatın dedim :) biraz kambur durması gerekicek dribblingi alçaltmak için ama en azından 3-4 dakika idare eder :) Kendi başına top getirip Oğuz'u yukarıya çekip içeriyi boşalttırdıktan sonra Barış'ı oraya kaçırarak harika bir pas verdi.
Konsantre olduğu zaman aklını çok iyi kullanıyor ama maçın temposu başa baş gidiyorsa herhalde biraz panikten hallice bir durum içerisine giriyor olsa gerek ki özellikle bire bir post oyunlarında rakip savunmacıdan bağımsız hücum etmeye çalışıyor ve o boyla çok basit bloklar yiyebiliyor.
Sinan üç kez smaç teşebbüsünde bulundu bunlardan ikisi çok netti, üçüncüsünü Cenk'e çıkarmayı tercih etti ama başaramadı bir türlü smacı vurmayı, yine reklam görüntüsüne kaldık :) Hidayet'in bu maçta performans göstermesi ilerki turlar için çok önemliydi zira hala daha istenen istikrarı yakalamış değil. Rusya maçının son bölümünde başladı ritm tutturmaya. Tanjevic'in bugün onu süre almayan 4'lüye dahil etmeyip bir buçuk periyot kadar oyunda tutması önemliydi bu anlamda.
Semih'in smaçları ve Ender dahil olmak üzere toplamda yaptığımız 8 blokla çok güzel bir oyun esrgiledik. Fark 50'ye dayandığında bile sürekli topa baskı yaptık, savunma sertliğini ve konsantrsayonunu elden bırakmadık. Oyuncuların maçtan önce ısrarla vurguladıkları gibi, Ankara seyircisine çok güzel bir oyunla teşekkür ve veda etti 12 Dev Adam. İkinci turda Fransa'yla karşılaşmak için İstanbul'a şimdi. Yolunuz açık olsun çocuklar.
Ürdün v Almanya: 73-91
Arjantin v Sırbistan: 82-84
Brezilya v Hırvatistan: 92-74
Slovenya v Iran: 65-60
Trajik bir son oldu aslında Fildişi için. Turnuvanın 2-1'lik puan sistemi ve bir hayli etkili olan averajının kurbanı oldular bi anlamda. 88-79 yendiler Porto Riko'yu ancak bir üst tur için gerekli 12 sayı farkı sadece 3 sayıyla kaçırdılar. Turnuvadaki tek galibiyetleriydi bu ve ikinci tura çıkmaya çok yaklaşmışlardı.
Belki çok yetersiz bir kadro fakat gelişmekte olan bir kadro. Afrika basketbolunun artık Angola'dan ibaret olmayacağını kanıtlayan bir ekip. Saha içerisinde disiplinden çokça kez kopsalar da kenetlendikleri zaman atletik özellikleri sayesinde çok iyi savunma yapabiliyorlar. NCAA'in iyi liglerinde oynayan bir iki tane oyuncuları var.
Kötü oldu onlar için. Ama önce AfroBasket için sonra da 2012 için çok daha fazla asılacaklardır ki bu da yeni isimler tanımak, 2010'da canlı canlı izlediğim oyuncuların da gelişimini görmek adına keyifli olabilir.
7.5 oyuncuyla (Hidayet sadece bir periyot oynadı) 50 sayı fark attığımız Çin, bu hezimete rağmen Huertas'ın yıktığı Fildişi'nin açtığı yoldan İstanbul yolunu tuttu.
Angola v Avustralya: 55-76
Birinci ve ikinci periyotlarda başa baş bir oyun sergilese de Angola, Avustralya maçı üçüncü çeyrekte bitirdi. Bu sonuçla birlikte Arjantin ve Sırbistan'ın ardından grubu üçüncü bitirerek Kayseri'den İstanbul'a doğru ikinci tura gelme hakkı kazandılar.
David Anderson Kayseri'nin yemeklerine biraz fazla bayılmış olacak ki bir mide rahatsızlığı yüzünden bu maça çıkamasa da Patrick Mills ve Matt Nielsen'in sürüklediği Aussie'ler bench'ten de aldıkları istikrarlı katkı sayesinde üçüncü çeyreğin başlamasılya birlikte maçı kopardılar.
Amerika v Tunus: 92-57
İspanya v Kanada: 89-67
Lübnan v Litvanya: 66-84
Yunanistan v Rusya: 69-73
Bu basketbol falan olamaz. Yunanlılar çapraz eşleşmeleri göz önünde bulundurarak resmen yattılar savunmada koca maç. Çünkü Fransa yada İspanya ile karşılaşacaklardı. Fransa yada İspanya ile karşılaşacaklardı. Yeni Zelanda'dan bir sürpriz gelebileceğine ihtimal vermediler tabii. Rusya gibi savunma temelli, hücum varyasyonları kısıtlı bir takıma leblebi gibi sayı attırdılar. Bourousis üç sayı çizgisinden sayı kaydedemedi.
Neden özel olarak Bourousis dedim çünkü Tanjevic'le bir tartışma yaşadılar maç bittikten sonra. Tanjevic Yunanistan'ın yaptığı en kaba tabirle alçaklık karşısında tepkisini alkışlayarak ve birkaç söz sarf ederek gösterdiğinde Bourousis'in tepkisiyle karşılaştı.
Bourousis'e bakınca zaten tam "hödük" diyesim geliyor, hödüklüğünü de konuşturmuş oldu. Ama Kazlauskas bu hesapları yaparken David Blatt'in takımı her bir oyuncusuyla maçın içindeydi. Zaten basın toplantısında sarf ettiği "Oyuncularımla gurur duyuyorum, çok onurlular ve her daim oynama tutkuları var. En iyilerini vermeye çalıştılar ve bu oyuna gösterilen bir saygıdır."
Çok da söze gerek yok bu maç için; zira Blatt çok güzel cevap vermiş, inceden ayar çekmiş. Ama allahın sopası yok; Yeni Zelanda mucizevi bir son sayıyla gereken 12 sayılık farkı yakaladı ve Yunanistan İspanya ile eşleşti.
Türkiye v Çin: 87-40
Yukarıda da dedim, 7.5 kişiyle oynadık. Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm, Ömer Onan ve Ersan İlyasova hiç süre almazken Hidayet ilk periyotta sahada kaldı. Onun dışında Sinan Güler, Barış Ermiş, Oğuz Savaş, Semih Erden, Ömer Aşık, Cenk Akyol ve Ender Aslan'la sahadaydık.
Hepsi maksimumlarını verdiler. Her biri. Özellikle Semih inanılmazdı. Sinan'ın enerjisi, hareketliliği yine inanılmaz keyif verdi. Cenk önemli iki üçlük gönderdi ve Oğuz aldığı her doğru pası doğru değerlendirerek çok iyi bir performans sergiledi.
Oyun kurucu pozisyonunda rotasyon sıkıntımız var, Kerem Tunçeri'nin katkısını devamlı kılamıyoruz bench'ten diye bir sıkıntımız var Engin'in sakatlığından bu yana ama Semih bugün öyle işler yaptı ki alın Semih'i oynatın dedim :) biraz kambur durması gerekicek dribblingi alçaltmak için ama en azından 3-4 dakika idare eder :) Kendi başına top getirip Oğuz'u yukarıya çekip içeriyi boşalttırdıktan sonra Barış'ı oraya kaçırarak harika bir pas verdi.
Konsantre olduğu zaman aklını çok iyi kullanıyor ama maçın temposu başa baş gidiyorsa herhalde biraz panikten hallice bir durum içerisine giriyor olsa gerek ki özellikle bire bir post oyunlarında rakip savunmacıdan bağımsız hücum etmeye çalışıyor ve o boyla çok basit bloklar yiyebiliyor.
Sinan üç kez smaç teşebbüsünde bulundu bunlardan ikisi çok netti, üçüncüsünü Cenk'e çıkarmayı tercih etti ama başaramadı bir türlü smacı vurmayı, yine reklam görüntüsüne kaldık :) Hidayet'in bu maçta performans göstermesi ilerki turlar için çok önemliydi zira hala daha istenen istikrarı yakalamış değil. Rusya maçının son bölümünde başladı ritm tutturmaya. Tanjevic'in bugün onu süre almayan 4'lüye dahil etmeyip bir buçuk periyot kadar oyunda tutması önemliydi bu anlamda.
Semih'in smaçları ve Ender dahil olmak üzere toplamda yaptığımız 8 blokla çok güzel bir oyun esrgiledik. Fark 50'ye dayandığında bile sürekli topa baskı yaptık, savunma sertliğini ve konsantrsayonunu elden bırakmadık. Oyuncuların maçtan önce ısrarla vurguladıkları gibi, Ankara seyircisine çok güzel bir oyunla teşekkür ve veda etti 12 Dev Adam. İkinci turda Fransa'yla karşılaşmak için İstanbul'a şimdi. Yolunuz açık olsun çocuklar.
Ürdün v Almanya: 73-91
Arjantin v Sırbistan: 82-84
Brezilya v Hırvatistan: 92-74
Slovenya v Iran: 65-60
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
20100902
2010 FIBA || Beşinci Gün Maçları
Gönderen
Adsız
Rusya v Çin: 89-80
Rusya'daki hücum sıkıntısı bir kez daha kendini göstermişti maçın başında. Wang Zhi'nin sayıları Çin'in hücumda ritm bulmasını sağlarken yükselen tempoya ayak uyduramayan Rusya kötü şut tercihleri yapınca Çin farkı bir hayli açtı.
İkinci periyotta ise Sun Yue ile Monya'nın savaşına tanık olduk desek abartmayız heralde. Çünkü Monya'nın üçlükleriyle farkı eritip öne geçen Rusya'ya cevabı veren Sun Yue oldu ve adeta ekmeğini taştan çıkartarak yarattığı pozisyonlarla tekrar üstünlüğü ele geçirdi.
Bir süre daha oyunun kontrolü gidip geldi fakat Rusya savunmasını hücuma iyi taşımaya başladığında skoru eline geçirmeyi bildi. Özellikle Ponkrashov'un Kaun'la oynadığı akıllıca pick&roll'lar ikisine de rahat şut pozisyonları hazırladı. Çin'de ise Yi içerden üretmeye devam etti. İki Wang'ın da performansı iyi düzeydeydi.
Farkı kapatan dizginleri eline alan Rusya'dan panikleyen Çin sıkça top kaybı yapmaya başladı, Rusya da bunları iyi değerlendirdi.
Çin Rusya'nın her sayısına cevap vermeye devam ediyordu ki Rusya'nın sert savunması yaklaşan son dakikalar yüzünden Çin'i paniğe sürükledi. Asya ekibi bir kez daha son bölümleri oynamakta çektikleri sıkıntılardan dolayı maçı kaybetti. Ancak burada Sergei Monya'dan bahsetmek lazım ayrı olarak.
Çin son periyotta da sürekli skorun içindeydi. Rusya bir türlü kopartacak hamleyi yapamıyordu. Burada da devreye Monya ve Ponkraschov'un akıllı oyunu devreye girdi. Monya'yı tutamayan Çin, 5/7'lik bir üçlük performansı izledi Monya'dan. Ayrıca Yue Sun'un çok gereksiz şekilde zorlaması, zorla insiyatif almaya kalkıp pozisyonları öldürmesi sebebiyle Rusya son darbeyi vurdu ve maç rahatsız geçse de bitirmesi kolay oldu.
Amerika v Iran: 88-51
Çok da konuşulabilecek bir şey yok aslında. Amerikalılar çok rahat bir maç çıkardılar. Hatta belki de bu maç için bahedilebilecek bir şey varsa da o da Amerika-Iran maçı oluşu ve politik değerinin sportif değerleri itin götüne soktuğu bir maçtı.
Abdi İpekçi'de rutin aramaların dışına çıkıldı, antrenmanlar esnasında basın mensupları bile salıon içerisine alınmadı. Mesele Amerika olunca şaşırmamak lazım ama yine de ister istemez şaşırıyor insan; sanki kendilerini zorla allem edip kallem edip İstanbul grubuna sokmaları yetmezmiş gibi..
Sırbistan v Avustralya: 94-79
Yunanistan v Angola: 88-92
Arjantin v Ürdün: 88-79
Hırvatistan v Tunus: 84-64
Brezilya v Slovenya: 77-80
Türkiye v Porto Riko 79-77
Kötü oynarken de kazanabileceğimizi, sakinliğimizi koruduğumuzda, girdiğimiz çıkmazlarda önemli bir iki sayı atabilecek isimlerimiz formda olduğunda madalyaya kadar gidebileceğimizi gösterdik belki de dörtte dört yaparak Porto Riko maçıyla.
Yunanistan maçının fiziksel ve mental acıdan takımı ciddi şekilde yıprattığını görebildik bu maçla beraber. Özellikle iki tarafın da birbirinden farklı bir anlayışı benimsiyor olması da başka bir açıdan önemli. Değişik hücumlara ve mücadelelere şahit olduk.
Belki de ilk defa böylesi kötü bir savunma yaptık. Kafalar fazla rehavete çökmüştü. O kadar yumuşaktık ki ilk yarıda sadece 5 faul yapmıştık ve 3'ü Ömer Onan'dandı. Ömer bu maçta da inanlmaz oynadı.
Üçüncü çeyrekle birlikte savunma sertliğimiz kendini buldu, ilk yarıda Ramos'u durduramayan mili takımımız ciddi problem yaşadı potaaltında. Ayrıca Barea'yı da oynatmadık. Bir iki tane şut isabeti var ama o kadar. O Porto Riko'yu tek başına taşıyan Barea'dan eser yoktu. Sonrasında savunmadan düşmeye başladık yavaş yavaş, Porto Rikolu'lar ard arda buldukları üçlük isabetleriyle yine kaptı rüzgarı.
Hidayet aldı riskli farktan. Fakat Ersan öyle kötü bir şut tercihi yaptı ki Hidayet'in sokamadığı 20 saha içi isabete bedeldi. Maç içerisinde bunları yapma şansınız var ama burada yok. Cezayı da kestiler, farkı çok azalttılar.
Ama seyircinin de kendisine gelmesiyle birlikte ittire kaktıra kazandık maçı.
Gruptan birinci çıkmayı garantiledik. Slovenya'yla muhtemel eşleşmemeiz söz konusu ki kolay bir maç olmayacak. Zaten bu saatten sonra kolay maç diye birşey olmayacak gruplardan sonra. Görece daha tercih edilebilir takımlar söz konusu olacak. O yüzden bu Porto Riko faciasını bir kez daha yaşamamak için dikkatli oynmalıyız.
Fildişi v Yunanistan: 60-97
Kanada v Yeni Zelanda: 61-71
Lübnan v İspanya: 57-91
Litvanya v Fransa: 69-55
Rusya'daki hücum sıkıntısı bir kez daha kendini göstermişti maçın başında. Wang Zhi'nin sayıları Çin'in hücumda ritm bulmasını sağlarken yükselen tempoya ayak uyduramayan Rusya kötü şut tercihleri yapınca Çin farkı bir hayli açtı.
İkinci periyotta ise Sun Yue ile Monya'nın savaşına tanık olduk desek abartmayız heralde. Çünkü Monya'nın üçlükleriyle farkı eritip öne geçen Rusya'ya cevabı veren Sun Yue oldu ve adeta ekmeğini taştan çıkartarak yarattığı pozisyonlarla tekrar üstünlüğü ele geçirdi.
Bir süre daha oyunun kontrolü gidip geldi fakat Rusya savunmasını hücuma iyi taşımaya başladığında skoru eline geçirmeyi bildi. Özellikle Ponkrashov'un Kaun'la oynadığı akıllıca pick&roll'lar ikisine de rahat şut pozisyonları hazırladı. Çin'de ise Yi içerden üretmeye devam etti. İki Wang'ın da performansı iyi düzeydeydi.
Farkı kapatan dizginleri eline alan Rusya'dan panikleyen Çin sıkça top kaybı yapmaya başladı, Rusya da bunları iyi değerlendirdi.
Çin Rusya'nın her sayısına cevap vermeye devam ediyordu ki Rusya'nın sert savunması yaklaşan son dakikalar yüzünden Çin'i paniğe sürükledi. Asya ekibi bir kez daha son bölümleri oynamakta çektikleri sıkıntılardan dolayı maçı kaybetti. Ancak burada Sergei Monya'dan bahsetmek lazım ayrı olarak.
Çin son periyotta da sürekli skorun içindeydi. Rusya bir türlü kopartacak hamleyi yapamıyordu. Burada da devreye Monya ve Ponkraschov'un akıllı oyunu devreye girdi. Monya'yı tutamayan Çin, 5/7'lik bir üçlük performansı izledi Monya'dan. Ayrıca Yue Sun'un çok gereksiz şekilde zorlaması, zorla insiyatif almaya kalkıp pozisyonları öldürmesi sebebiyle Rusya son darbeyi vurdu ve maç rahatsız geçse de bitirmesi kolay oldu.
Amerika v Iran: 88-51
Çok da konuşulabilecek bir şey yok aslında. Amerikalılar çok rahat bir maç çıkardılar. Hatta belki de bu maç için bahedilebilecek bir şey varsa da o da Amerika-Iran maçı oluşu ve politik değerinin sportif değerleri itin götüne soktuğu bir maçtı.
Abdi İpekçi'de rutin aramaların dışına çıkıldı, antrenmanlar esnasında basın mensupları bile salıon içerisine alınmadı. Mesele Amerika olunca şaşırmamak lazım ama yine de ister istemez şaşırıyor insan; sanki kendilerini zorla allem edip kallem edip İstanbul grubuna sokmaları yetmezmiş gibi..
Sırbistan v Avustralya: 94-79
Yunanistan v Angola: 88-92
Arjantin v Ürdün: 88-79
Hırvatistan v Tunus: 84-64
Brezilya v Slovenya: 77-80
Türkiye v Porto Riko 79-77
Kötü oynarken de kazanabileceğimizi, sakinliğimizi koruduğumuzda, girdiğimiz çıkmazlarda önemli bir iki sayı atabilecek isimlerimiz formda olduğunda madalyaya kadar gidebileceğimizi gösterdik belki de dörtte dört yaparak Porto Riko maçıyla.
Yunanistan maçının fiziksel ve mental acıdan takımı ciddi şekilde yıprattığını görebildik bu maçla beraber. Özellikle iki tarafın da birbirinden farklı bir anlayışı benimsiyor olması da başka bir açıdan önemli. Değişik hücumlara ve mücadelelere şahit olduk.
Belki de ilk defa böylesi kötü bir savunma yaptık. Kafalar fazla rehavete çökmüştü. O kadar yumuşaktık ki ilk yarıda sadece 5 faul yapmıştık ve 3'ü Ömer Onan'dandı. Ömer bu maçta da inanlmaz oynadı.
Üçüncü çeyrekle birlikte savunma sertliğimiz kendini buldu, ilk yarıda Ramos'u durduramayan mili takımımız ciddi problem yaşadı potaaltında. Ayrıca Barea'yı da oynatmadık. Bir iki tane şut isabeti var ama o kadar. O Porto Riko'yu tek başına taşıyan Barea'dan eser yoktu. Sonrasında savunmadan düşmeye başladık yavaş yavaş, Porto Rikolu'lar ard arda buldukları üçlük isabetleriyle yine kaptı rüzgarı.
Hidayet aldı riskli farktan. Fakat Ersan öyle kötü bir şut tercihi yaptı ki Hidayet'in sokamadığı 20 saha içi isabete bedeldi. Maç içerisinde bunları yapma şansınız var ama burada yok. Cezayı da kestiler, farkı çok azalttılar.
Ama seyircinin de kendisine gelmesiyle birlikte ittire kaktıra kazandık maçı.
Gruptan birinci çıkmayı garantiledik. Slovenya'yla muhtemel eşleşmemeiz söz konusu ki kolay bir maç olmayacak. Zaten bu saatten sonra kolay maç diye birşey olmayacak gruplardan sonra. Görece daha tercih edilebilir takımlar söz konusu olacak. O yüzden bu Porto Riko faciasını bir kez daha yaşamamak için dikkatli oynmalıyız.
Fildişi v Yunanistan: 60-97
Kanada v Yeni Zelanda: 61-71
Lübnan v İspanya: 57-91
Litvanya v Fransa: 69-55
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
20100901
2010 FIBA || Dördüncü Gün Maçları: 12 Tane Dev Yürek
Gönderen
Adsız
Türkiye v Yunanistan: 76-65
Herşeyden önce; Ersan'ı izlemek kadar büyük bir keyif hakikaten yok.
Sadece yıllar sonra ilk defa Yunanistan'ı devirmekle kalmadık, sadece grup birinciliğini garanilemedik. Yada takım sadece tam tempoya ulaşmadı. Biz bu maçla madalyaya göz kırptık.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Şu ana kadar takımların kendi gruplarında oynadıkları maçları kendi grupları özelinde değerlendirecek olursak en formda gözüken, en sağlam performansı sergileyen takım biziz. Arjantin direklerden döndü, Amerika muazzam iki maçın ardından Brezilya tarafından "yenilmez" olmadıkları gerçeğiyle yüzleştiler, ucuz kurtuldular. İspanya inanılmazı başardı ve ikide sıfır yaptı.
Bu oyun devam ettiği sürece, bu tempoya istikrar kattığımız sürece madalyaya giden yolumuz çok güzel geçecektir.
Ömer Onan öyle bir başladı ki maça, içine Gary "The Glove" Payton kaçmış gibiydi. Spanoulis top aldırmadı, oynatmadı. Zaten ritm bulmakta sıkıntı çeken Diamantidis de eklenince Spanoulis'in yokluğu Yunanistan hücumlarına ciddi bir darbe vurdu. Ersan inanılmaz bir performansla bir ara attığımız sayının yarısına sahipti.
O kadar dominant gözüktüğümüz oyunda devreye sadece iki sayı farkla gidebildik. Bunda Baby Shaq'ın oyunda olduğu bölümde Kazlauskas'ın takıma oynattığı 1-5 ve 2-4 pick&roll'larının etkisi çok büyüktü.
İkinci yarıda Ersan kenardaydı. Tanjevic hem son periyotta diri olması için hem de biraz unutturmak için yaklaşık beş dakika kenarda tuttu Ersan'ı. Soğur mu acaba, artık alsa mı diye geçirdim o beş dakikayı ama Ersan oyuna döndüğünde kaldığı yerden devam etme konusunda kararlıydı.
Alan savunması iyi iş yaptı, ritm bulamamış Yunanistan kısalarına karşı Baby Shaq'ı durdurmak için denendi. Bourousis biraz delse de başarılıydık. Ta ki 1-5 ve 2-4'ün post up oyunlarından sonra dip köşeye bir kısa yerleşene kadar. Biraz canımız yandı o bölümde ve farkı 18'e kadar çıkarmışken bir anda 8'e kadar indi.
Ama Hidayet hit the buzzer performansını esirgemedi bütün maç saha içi isabet sağlayamamasına rağmen. 8 sayıya inen farkta biraz paniklesek de Hido çıkardı krizden.
Öte yandan Ender'in çabuk ayakları, dribling üzerinden yolladığı üçlük isabetleri de inanılmaz katkı sağladı. Kerem Gönlüm sayı anlamında katkı veremese de ribaundlarda çok dominantı ve bizi tekrardan ateşleyen bir blok ve bir asist yaptı ki yerimizden hopladık. Semih ve Ömer muhteşem pozisyon almaları sayesinde üç harika smaçla belki de bir anlamda hakemlerden hıncımızı aldık.
Çok.. Çok önemli bir maçtı. İspanya yine yenildi. İkinci de olamayacaklar bu gidişle. Yunanistan ve Amerika ikilisinin yoluna çıkacaklar. A Grubu'nda da Arjantin'in birinci olması durumu var; böylece Sırbistan da yolumuzdan çekilecek bir anlamda. Hem gruplardaki beklenmedik performanslar hem de bizim grup birinciliğini garantilememiz, madalya yolunu bir hayli açacak gibi.
Bekle bizi madalya, biz geliyoruz. En parlak iki jenersayonumuzla, nihayet beklediğimiz sonucu almaya geliyoruz. Ömer'in savunması, Kerem'in aklı, Hido'nun buzzer tadındaki iki üçlüğü ve Ersan'ın muazzam performansı. Hepinize, 12'nize de teşekkürler çocuklar.
Yürüyedurun!
İspanya v Litvanya: 73-76
Rusya v Fildişi: 72-66
Yeni Zelanda v Lübnan: 108-72
Fransa v Kanada: 68-63
Porto Riko v Çin: 84-76
Herşeyden önce; Ersan'ı izlemek kadar büyük bir keyif hakikaten yok.
Sadece yıllar sonra ilk defa Yunanistan'ı devirmekle kalmadık, sadece grup birinciliğini garanilemedik. Yada takım sadece tam tempoya ulaşmadı. Biz bu maçla madalyaya göz kırptık.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Şu ana kadar takımların kendi gruplarında oynadıkları maçları kendi grupları özelinde değerlendirecek olursak en formda gözüken, en sağlam performansı sergileyen takım biziz. Arjantin direklerden döndü, Amerika muazzam iki maçın ardından Brezilya tarafından "yenilmez" olmadıkları gerçeğiyle yüzleştiler, ucuz kurtuldular. İspanya inanılmazı başardı ve ikide sıfır yaptı.
Bu oyun devam ettiği sürece, bu tempoya istikrar kattığımız sürece madalyaya giden yolumuz çok güzel geçecektir.
Ömer Onan öyle bir başladı ki maça, içine Gary "The Glove" Payton kaçmış gibiydi. Spanoulis top aldırmadı, oynatmadı. Zaten ritm bulmakta sıkıntı çeken Diamantidis de eklenince Spanoulis'in yokluğu Yunanistan hücumlarına ciddi bir darbe vurdu. Ersan inanılmaz bir performansla bir ara attığımız sayının yarısına sahipti.
O kadar dominant gözüktüğümüz oyunda devreye sadece iki sayı farkla gidebildik. Bunda Baby Shaq'ın oyunda olduğu bölümde Kazlauskas'ın takıma oynattığı 1-5 ve 2-4 pick&roll'larının etkisi çok büyüktü.
İkinci yarıda Ersan kenardaydı. Tanjevic hem son periyotta diri olması için hem de biraz unutturmak için yaklaşık beş dakika kenarda tuttu Ersan'ı. Soğur mu acaba, artık alsa mı diye geçirdim o beş dakikayı ama Ersan oyuna döndüğünde kaldığı yerden devam etme konusunda kararlıydı.
Alan savunması iyi iş yaptı, ritm bulamamış Yunanistan kısalarına karşı Baby Shaq'ı durdurmak için denendi. Bourousis biraz delse de başarılıydık. Ta ki 1-5 ve 2-4'ün post up oyunlarından sonra dip köşeye bir kısa yerleşene kadar. Biraz canımız yandı o bölümde ve farkı 18'e kadar çıkarmışken bir anda 8'e kadar indi.
Ama Hidayet hit the buzzer performansını esirgemedi bütün maç saha içi isabet sağlayamamasına rağmen. 8 sayıya inen farkta biraz paniklesek de Hido çıkardı krizden.
Öte yandan Ender'in çabuk ayakları, dribling üzerinden yolladığı üçlük isabetleri de inanılmaz katkı sağladı. Kerem Gönlüm sayı anlamında katkı veremese de ribaundlarda çok dominantı ve bizi tekrardan ateşleyen bir blok ve bir asist yaptı ki yerimizden hopladık. Semih ve Ömer muhteşem pozisyon almaları sayesinde üç harika smaçla belki de bir anlamda hakemlerden hıncımızı aldık.
Çok.. Çok önemli bir maçtı. İspanya yine yenildi. İkinci de olamayacaklar bu gidişle. Yunanistan ve Amerika ikilisinin yoluna çıkacaklar. A Grubu'nda da Arjantin'in birinci olması durumu var; böylece Sırbistan da yolumuzdan çekilecek bir anlamda. Hem gruplardaki beklenmedik performanslar hem de bizim grup birinciliğini garantilememiz, madalya yolunu bir hayli açacak gibi.
Bekle bizi madalya, biz geliyoruz. En parlak iki jenersayonumuzla, nihayet beklediğimiz sonucu almaya geliyoruz. Ömer'in savunması, Kerem'in aklı, Hido'nun buzzer tadındaki iki üçlüğü ve Ersan'ın muazzam performansı. Hepinize, 12'nize de teşekkürler çocuklar.
Yürüyedurun!
İspanya v Litvanya: 73-76
Rusya v Fildişi: 72-66
Yeni Zelanda v Lübnan: 108-72
Fransa v Kanada: 68-63
Porto Riko v Çin: 84-76
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
20100831
2010 FIBA || Amerika v Brezilya: Jogo Epico
Gönderen
Adsız
Amerika v Brezilya: 70-68
Elbette biliniyordu Amerika'nın Brezilya karşısında hiç de rahat bir maç çıkaramayacağı. Ancak Anderson Varejao'nun sahaya gelmesine rağmen ısınmaya çıkmaması ve sonrasında da maçta oynamayacağının açıklanması Amerika için işlerini biraz daha kolaylaşabileceğini gösterir gibi oldu.
Maç başladığında hiç de böyle olmayacağını gördük. Magnano öyle bir çözmüş ki Kryzyzewski'nin takımını, resmen maçın ilk dakikalarında sayı attırmadılar, 4-0 da öne geçtiler. Özellikle Vinicius'un ilk yarıdaki 11 sayısı Brezilya'nın Amerika'yı oynatmamaya dayanan sistemini pekiştirdi.
Özellikle pick&roll'larla, 1 ve 5 numara ile 2 ve 4 numara arasındaki ikili oyunları çok iyi kurguladı Magnano. Odom'un kısalarla yaşadığı iletişim probleminden ve oluşan miss-match'lerden mükemmel faydalandı Brezilya. Hele ki Derrick Rose'un üzerinde topa kurdukları baskılı savunma, Rose'u çok kısa sürede oyundan düşürdü.
Splitter harika servisler yaptı arkadaşlarına. Pick&Roll'lara bir türlü çözüm üretemeyen Amerika ilk defa iki uzunla sahaya çıktı bir ara. Böylece oluşan miss-matchlerde en azından uzun oyuncunun üzerinde her türlü uzun bir oyuncu tutmaya çalıştılar.
Huertas, Splitter ve Barbosa önderliğinde akıllara zarar bir ilk yarı oynadı Brezilya. Aslında bu maç içinde Magnano'ya apayrı bir post ayırmak lazım ama spor gündemi inanılmaz yoğun ve elimden geldiğince yetişmeye çalışıyorum. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki bir koçluk dehasına şahit olduk. Huertas'tan muazzam bir liderlik ve mücadele örneği gördük.
O kadar çok şey var ki bu maça dair, hangi birini anlatacağımı şaşıyorum, kafam dağılıyor, yazıyı dağıtıyorum. Saat de geç oldu.
Brezilya'nın inandığı, her dakika daha fazla inanarak seviyeyi daha da yukarıya çektiği o kadar belliydi ki. Devre arası Kryzyzewski için biraz kafayı toplama imkanı sundu. Pick&roll'lara çare bulmaya başladılar ama yine de yeterli olmuyordu.
Magnano ise sahada beynini, Huertas'ı inatla çıkarmıyordu. Huertas'ın doping testine girmesini talep etmeyi planlıyorum, Sinan Güler'in enerjisini alın, yarım level düşürün ve utanmasa 40 dakikaya yayın. Aynı şekilde Barbosa da maçın neredeyse tamamında oyundaydı fakat ondaki düşme gözle görülür haldeydi. Normalde gözü kapalı sokabileceği bomboş şutları kaçırır hale gelmişti.
Kevin Durant takımın skor yükünü çekmeye devam ederken Brezilya Splitter ve Huertas'la yıpratmaya da devam ediyordu hem hücumda hem savunmada. Ve burada da çok önemli bir hamle geldi; Kryzyzewski Billups'ı oyuna aldı ve Billups bir kez daha takımı sürükleyen tecrübe ve beyin oldu.
Huertas'la Splitter'ın sebep olduğu sıkıntılar ortadaydı, harika ikili oyunlarla hücumu yönlendiriyorlardı. Ama Billups üç pozisyonda bu ikiliyi bitirdi; ikisine de dördüncü faullerini aldırıp kenara gönderdi. Takımın zekasını, soğukkanlılığını artırdı anında. Ancak Machado'nun ekstra katkısıyla farkın açılmasını engellediler.
Skorbord rezaletiyle birlikte taraflar dinlense de Amerika kontrolü eline alır gibi oldu. Fakat Huertas'ın bırakmaya hiç mi hiç niyeti yoktu.
Ondan sonra da zaten benim kelimelerle anlatamayacağım saniyeler geldi. O anlar için de özetleri izlemenizi tavsiye ederim, zira böylesi bir Brezilya mücadelesinden sonra böyle dramatik bir son görmek, böyle heyecanlı son saniyeler izlemek maçın layığıydı belki de.
Bu arada eklemeden edemeyeceğim; eğer bu maçta Varejao oynuyor olsaydı büyük ihtimalle "oh canıma da değsin, iyi oldu Brezilya'ya" derdim, sevmiyorum adamı n'apim :)
USA BRA
Fouls: 14 19
Steals: 15 11
Turnovers: 22 20
O Rebounds: 8 8
D Rebounds: 28 24
Elbette biliniyordu Amerika'nın Brezilya karşısında hiç de rahat bir maç çıkaramayacağı. Ancak Anderson Varejao'nun sahaya gelmesine rağmen ısınmaya çıkmaması ve sonrasında da maçta oynamayacağının açıklanması Amerika için işlerini biraz daha kolaylaşabileceğini gösterir gibi oldu.
Maç başladığında hiç de böyle olmayacağını gördük. Magnano öyle bir çözmüş ki Kryzyzewski'nin takımını, resmen maçın ilk dakikalarında sayı attırmadılar, 4-0 da öne geçtiler. Özellikle Vinicius'un ilk yarıdaki 11 sayısı Brezilya'nın Amerika'yı oynatmamaya dayanan sistemini pekiştirdi.
Özellikle pick&roll'larla, 1 ve 5 numara ile 2 ve 4 numara arasındaki ikili oyunları çok iyi kurguladı Magnano. Odom'un kısalarla yaşadığı iletişim probleminden ve oluşan miss-match'lerden mükemmel faydalandı Brezilya. Hele ki Derrick Rose'un üzerinde topa kurdukları baskılı savunma, Rose'u çok kısa sürede oyundan düşürdü.
Splitter harika servisler yaptı arkadaşlarına. Pick&Roll'lara bir türlü çözüm üretemeyen Amerika ilk defa iki uzunla sahaya çıktı bir ara. Böylece oluşan miss-matchlerde en azından uzun oyuncunun üzerinde her türlü uzun bir oyuncu tutmaya çalıştılar.
Huertas, Splitter ve Barbosa önderliğinde akıllara zarar bir ilk yarı oynadı Brezilya. Aslında bu maç içinde Magnano'ya apayrı bir post ayırmak lazım ama spor gündemi inanılmaz yoğun ve elimden geldiğince yetişmeye çalışıyorum. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki bir koçluk dehasına şahit olduk. Huertas'tan muazzam bir liderlik ve mücadele örneği gördük.
O kadar çok şey var ki bu maça dair, hangi birini anlatacağımı şaşıyorum, kafam dağılıyor, yazıyı dağıtıyorum. Saat de geç oldu.
Brezilya'nın inandığı, her dakika daha fazla inanarak seviyeyi daha da yukarıya çektiği o kadar belliydi ki. Devre arası Kryzyzewski için biraz kafayı toplama imkanı sundu. Pick&roll'lara çare bulmaya başladılar ama yine de yeterli olmuyordu.
Magnano ise sahada beynini, Huertas'ı inatla çıkarmıyordu. Huertas'ın doping testine girmesini talep etmeyi planlıyorum, Sinan Güler'in enerjisini alın, yarım level düşürün ve utanmasa 40 dakikaya yayın. Aynı şekilde Barbosa da maçın neredeyse tamamında oyundaydı fakat ondaki düşme gözle görülür haldeydi. Normalde gözü kapalı sokabileceği bomboş şutları kaçırır hale gelmişti.
Kevin Durant takımın skor yükünü çekmeye devam ederken Brezilya Splitter ve Huertas'la yıpratmaya da devam ediyordu hem hücumda hem savunmada. Ve burada da çok önemli bir hamle geldi; Kryzyzewski Billups'ı oyuna aldı ve Billups bir kez daha takımı sürükleyen tecrübe ve beyin oldu.
Huertas'la Splitter'ın sebep olduğu sıkıntılar ortadaydı, harika ikili oyunlarla hücumu yönlendiriyorlardı. Ama Billups üç pozisyonda bu ikiliyi bitirdi; ikisine de dördüncü faullerini aldırıp kenara gönderdi. Takımın zekasını, soğukkanlılığını artırdı anında. Ancak Machado'nun ekstra katkısıyla farkın açılmasını engellediler.
Skorbord rezaletiyle birlikte taraflar dinlense de Amerika kontrolü eline alır gibi oldu. Fakat Huertas'ın bırakmaya hiç mi hiç niyeti yoktu.
Ondan sonra da zaten benim kelimelerle anlatamayacağım saniyeler geldi. O anlar için de özetleri izlemenizi tavsiye ederim, zira böylesi bir Brezilya mücadelesinden sonra böyle dramatik bir son görmek, böyle heyecanlı son saniyeler izlemek maçın layığıydı belki de.
Bu arada eklemeden edemeyeceğim; eğer bu maçta Varejao oynuyor olsaydı büyük ihtimalle "oh canıma da değsin, iyi oldu Brezilya'ya" derdim, sevmiyorum adamı n'apim :)
USA BRA
Fouls: 14 19
Steals: 15 11
Turnovers: 22 20
O Rebounds: 8 8
D Rebounds: 28 24
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
2010 FIBA || Üçüncü Gün Maçları
Gönderen
Adsız
Slovenya v Hırvatistan: 91-84
Çok keyifli bir mücadeleydi. Büyük ölçüde üçüncülüğü belirleyecek olan bir maç. Jaka Lakovic Amerika maçından sonra bu en kolay maçtı gibi bir açıklama yapmıştı, büyük ihtimalle onlar için belirleyici olacak olan maç da bu maçtı.
Slovenya her ne kadar Vidmar'la Amerika maçına tutunmaya çalışsa da Hırvatistan'ın ilk periyotta gösterdiği direnci gösterememişti. Ama bu maça farklı çıktıkları da belliydi.
Özellikle Lakovic, Dragic ve Slokar'ın muazzam yüzdeleriyle Hırvatistan'ın hemen her sayısına bir fazlasıyla cevap verdiler. Özellikle Brezec, Nachbar, Zupan ve Slokar'ın hücum ribaundlarıyla da pek çok hücumu tekrar etme imkanları oldu. Ancak Dragic'in top kayıpları Hırvatlar'a şanslar sundu.
Hırvatistan da aslında gayet iyi bir oyun koydu ortaya. Dış şut isabeti konusunda altta kalmadılar. Onlar da Slovenya gibi tam 11 tane üç sayı isabeti buldu. Banic potaaltında dominant bir oyun sergilerken Popovic, Ukic ve Tomas'ın harika performansları da Slovenler'in farkı açmasını önlemeye çalıştı.
Ancak Hırvatlar hem Slovenya'nın taraftar desteğine hem de faul çizgisindeki düşük yüzdelerine yenik düştüler bir anlamda. Sadece istatistiklere bakmak bile maçın aslında ne kadar dengeli geçtiğini, belirleyici olanın faul atışları olduğunu görmeye yeter.
Angola v Arjantin: 70-91
Tunus v Iran: 58-71
Sırbistan v Ürdün: 112-69
Avustralya v Almanya: 78-43
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
2010 FIBA || İkinci Gün Maçları
Gönderen
Adsız
Ürdün v Angola: 65-79
Bilinemezlerin maçıydı resmen. Angola Sırbistan'dan snooker tabiriyle yarım break'lik bir fark yemişti. Ürdün ise Avustralya'yı öldürüp öldürüp diriltmişti. Ama Angola bu maçta farktan gelip farka gitmeyi başardı.
Abbas'ın 14 sayı 11 ribaundluk double-double'ı ve Wright'ın 18 sayı 6 ribaundluk performansı Ürdün'ün farkı korumasına yeterli olmadı. Angola ise Morais, Almeida ve Gomes'in başarılı oyunlarıyla farkı eritip kendi lehlerine fark yaratmayı başardılar.
Litvanya v Kanada: 80-78
Bir başka anı anını tutmayan takım; Kanada. Çok iyi başladılar maça ve farkı 10 sayıya kadar açtılar. Litvanya hücumlarda o kadar çaresiz gözüktü ki tamamen Kleiza'dan birşeyler yapmasını beklediler. Devre arasından sonra da Kanada'nın iyi oyunu devam etti.
Ama üçüncü çeyrekte Litvanya'nın takım oyununa tekrar dönmesi, farklı isimlerin Kleiza'ya yardım etmesiyle farkı eritmeyi başardılar. Delininkaitis, Maciulis gibi isimlerin sayıları da zaten bu andan sonra gelmeye başladı.
Kanada'nın beklenmedik 2.5 periyotluk performansıyla Litvanya işini zora soksa da ikide iki yaparak kayıpsız olarak yollarına devam etmeyi başardılar.
Çin v Fildişi: 83-73
Whang ve Jianlian'ın 51 sayılık performansları Çin'i galibiyete taşıyan iki şeydi. Takım halinde oyun disiplinine bağlı kaldıklarında ve sertliğe karşılık verebildiklerinde zaten beklenmedik maç seyirleri yaşatabileceklerini göstermişlerdi Yunanistan karşısında.
Fildişi'nin de ne denli zayıf bir ekip olduğunu bizim maçta görmüştük. Çin de bir ara 15'e kadar çıkardığı farkı korudu. Ding de 7 sayı, 7 ribaund ve 4 asistlik oyunu da gayet iyiydi. Ding'ten bahsetmeyi seviyorum çünkü Ding Junhui'ye inanılmaz benziyor adı. Evet, snooker'ı özledim :)
Slovenya v Amerika: 77-99
Vidmar enfes bir oyunla Amerika'ya tek başına direnmeye çalışsa da Amerika devre arasına girmeden hemen önce farkı açıp maçı bitirdi. Vidmar ise son saniyeye kadar mücadele etmeyi sürdürdü.
Aslında Slovenya maça iyi başladı. Hırvatistan gibi bir periyot boyu sürmedi bu belki ama Amerika'ya da rahat skor şansı tanımadılar.
Durant, evet bu takımın Billups'la birlikte belki de en önemli parçası ancak Kryzyzewski o kadar iyi sağlamış durumdaki kadrodaki dağılımları, oyuncuların her birinden bekledikleri katkıyı alabiliyorlar istedikleri oyunu oynadıkları zaman.
Bu maç özelinde baktığımızda ise Kevin Love'ın 14 dakika içerisinde yaptığı 10 sayı - 11 ribaundluk double-double bahsettiğim Kryzyzewski'nin eseri olan kadro dengesinin bir diğer meyvesiydi.
Sırbistan v Almanya: 81-82
Hırvatistan v Iran: 75-54
Lübnan v Fransa: 59-86
Porto Riko v Yunanistan: 80-83
Porto Riko yine Barea'ya bağlıydı. Bu sefer daha da yaklaşmışlardı ama Yunanistan'ı da ipten alan Spanoulis attı. Sadece 28 sayı atmakla da kalmadı, 28 sayının büyük bölümünü kırılma anlarında, çok önemli dakikalarda attı.
Barea yine tek kişilik dev kadroydu. Bu sefer de 20 sayı gönderdi. Ramos ve Sanchez'den de aslında katkı aldı yine. İçeriye penetrelerle potaaltını karıştırıp kaçırsa da dev Ramos'a hücum ribaundu imkanı tanıdı yine çokça.
Ama hakemler özellikle son dakikalarda çaldıkları ucuz faullerle ve Ramos'un beşleyip çıkmasıyla birlikte Porto Riko'da sıkıntılar iyice arttı. Yunanistan sadece faullerden 13 sayı kaydetti. Yunanistan'ı devirmeye çok yaklaşmışlardı. Olmadı. Barea yine tek başına yetmedi Porto Riko'ya. Çok da keyifli bir maçtı. Porto Riko'nun mücadelesini dahası Barea'nın resitalini izlemek..
Arroyo'nun yokluğu da çok etkiliydi kuşkusuz. Her ne kadar ilk maçta varlık gösteremese de bu maçta katkı sağlayabilirdi. Ama tabii ki dinlenme gününden sonra Arroyo'dan tam randımanla faydalanma yoluna gideceklerdir. Arroyo da açıla açıla bize açılmasın da neyse :)
Türkiye v Rusya: 65-56
Rusya'yı yenebilmek için savunmadan taviz vermemenin yanında Ruslar'ın temposuna değil, Ruslar'ın bizim tempomuza ayak uydurmasını sağlamamız gerekiyordu. Bunu da başardık. Kısıtlı Rusya hücumları karşısında oldukça iyi savunma yaparken Rusya'yı da alıştıklarının daha üstünde bir tempoda tutup savunma dengelerini bozabildik.
Takımda aksayan tek parça Hidayet'ti. Ama o da son periyotta kendini buldu nihayet ve 14 sayıya ulaştı. 8 sayı attı son çeyrekte. O zamana kadar sahaiçi isabeti olmaksızın 6/8'le faullerden bulduğu isabetlerle skora katkı verebilmişti o kadar.
Bu maç kilit maçtı belki de gruptaki. Gerek Yunanistan'la oynamadan evvel savunma/tempo dengemizi gözden geçirmemiz ve test etmemiz için gerekse de Hidayet'in sert ve eşleşmelerde hiç sıkıntı çekmeyen size'lı bir takıma karşı son periyotta da olsa ritm bulması anlamında çok önemli bir mücadeleydi.
Sinan Güler yine hareketliliğiyle takımı canlandırdı. Ve sadece savunmaya değil, hücuma da aynı ölçüde katkı sağlayabileceğini bulduğu üç sayılık isabetlerle gösterdi. Eksikler, kendi yerinde oynatılmayan oyuncuların rotasyonu ve tempoyu koruma anlamında hala sıkıntılarımız var bunlar Yunanistan'dan evvel test edildi.
Yunanistan'ın da iki maçtır direkten dönüyor olması sevindiri olsa da Baby Shaq ve Fotsis'in cezalarının tam da bizim maçla birlikte doluyor olması sıkıntı. Ancak yine de Semih ve Ömer'in potaaltında en iyilerini yapacağına inanıyorum.
Arjantin v Avustralya: 74-72
Brezilya v Tunus: 80-65
İspanya v Yeni Zelanda: 101-84
Bilinemezlerin maçıydı resmen. Angola Sırbistan'dan snooker tabiriyle yarım break'lik bir fark yemişti. Ürdün ise Avustralya'yı öldürüp öldürüp diriltmişti. Ama Angola bu maçta farktan gelip farka gitmeyi başardı.
Abbas'ın 14 sayı 11 ribaundluk double-double'ı ve Wright'ın 18 sayı 6 ribaundluk performansı Ürdün'ün farkı korumasına yeterli olmadı. Angola ise Morais, Almeida ve Gomes'in başarılı oyunlarıyla farkı eritip kendi lehlerine fark yaratmayı başardılar.
Litvanya v Kanada: 80-78
Bir başka anı anını tutmayan takım; Kanada. Çok iyi başladılar maça ve farkı 10 sayıya kadar açtılar. Litvanya hücumlarda o kadar çaresiz gözüktü ki tamamen Kleiza'dan birşeyler yapmasını beklediler. Devre arasından sonra da Kanada'nın iyi oyunu devam etti.
Ama üçüncü çeyrekte Litvanya'nın takım oyununa tekrar dönmesi, farklı isimlerin Kleiza'ya yardım etmesiyle farkı eritmeyi başardılar. Delininkaitis, Maciulis gibi isimlerin sayıları da zaten bu andan sonra gelmeye başladı.
Kanada'nın beklenmedik 2.5 periyotluk performansıyla Litvanya işini zora soksa da ikide iki yaparak kayıpsız olarak yollarına devam etmeyi başardılar.
Çin v Fildişi: 83-73
Whang ve Jianlian'ın 51 sayılık performansları Çin'i galibiyete taşıyan iki şeydi. Takım halinde oyun disiplinine bağlı kaldıklarında ve sertliğe karşılık verebildiklerinde zaten beklenmedik maç seyirleri yaşatabileceklerini göstermişlerdi Yunanistan karşısında.
Fildişi'nin de ne denli zayıf bir ekip olduğunu bizim maçta görmüştük. Çin de bir ara 15'e kadar çıkardığı farkı korudu. Ding de 7 sayı, 7 ribaund ve 4 asistlik oyunu da gayet iyiydi. Ding'ten bahsetmeyi seviyorum çünkü Ding Junhui'ye inanılmaz benziyor adı. Evet, snooker'ı özledim :)
Slovenya v Amerika: 77-99
Vidmar enfes bir oyunla Amerika'ya tek başına direnmeye çalışsa da Amerika devre arasına girmeden hemen önce farkı açıp maçı bitirdi. Vidmar ise son saniyeye kadar mücadele etmeyi sürdürdü.
Aslında Slovenya maça iyi başladı. Hırvatistan gibi bir periyot boyu sürmedi bu belki ama Amerika'ya da rahat skor şansı tanımadılar.
Durant, evet bu takımın Billups'la birlikte belki de en önemli parçası ancak Kryzyzewski o kadar iyi sağlamış durumdaki kadrodaki dağılımları, oyuncuların her birinden bekledikleri katkıyı alabiliyorlar istedikleri oyunu oynadıkları zaman.
Bu maç özelinde baktığımızda ise Kevin Love'ın 14 dakika içerisinde yaptığı 10 sayı - 11 ribaundluk double-double bahsettiğim Kryzyzewski'nin eseri olan kadro dengesinin bir diğer meyvesiydi.
Sırbistan v Almanya: 81-82
Hırvatistan v Iran: 75-54
Lübnan v Fransa: 59-86
Porto Riko v Yunanistan: 80-83
Porto Riko yine Barea'ya bağlıydı. Bu sefer daha da yaklaşmışlardı ama Yunanistan'ı da ipten alan Spanoulis attı. Sadece 28 sayı atmakla da kalmadı, 28 sayının büyük bölümünü kırılma anlarında, çok önemli dakikalarda attı.
Barea yine tek kişilik dev kadroydu. Bu sefer de 20 sayı gönderdi. Ramos ve Sanchez'den de aslında katkı aldı yine. İçeriye penetrelerle potaaltını karıştırıp kaçırsa da dev Ramos'a hücum ribaundu imkanı tanıdı yine çokça.
Ama hakemler özellikle son dakikalarda çaldıkları ucuz faullerle ve Ramos'un beşleyip çıkmasıyla birlikte Porto Riko'da sıkıntılar iyice arttı. Yunanistan sadece faullerden 13 sayı kaydetti. Yunanistan'ı devirmeye çok yaklaşmışlardı. Olmadı. Barea yine tek başına yetmedi Porto Riko'ya. Çok da keyifli bir maçtı. Porto Riko'nun mücadelesini dahası Barea'nın resitalini izlemek..
Arroyo'nun yokluğu da çok etkiliydi kuşkusuz. Her ne kadar ilk maçta varlık gösteremese de bu maçta katkı sağlayabilirdi. Ama tabii ki dinlenme gününden sonra Arroyo'dan tam randımanla faydalanma yoluna gideceklerdir. Arroyo da açıla açıla bize açılmasın da neyse :)
Türkiye v Rusya: 65-56
Rusya'yı yenebilmek için savunmadan taviz vermemenin yanında Ruslar'ın temposuna değil, Ruslar'ın bizim tempomuza ayak uydurmasını sağlamamız gerekiyordu. Bunu da başardık. Kısıtlı Rusya hücumları karşısında oldukça iyi savunma yaparken Rusya'yı da alıştıklarının daha üstünde bir tempoda tutup savunma dengelerini bozabildik.
Takımda aksayan tek parça Hidayet'ti. Ama o da son periyotta kendini buldu nihayet ve 14 sayıya ulaştı. 8 sayı attı son çeyrekte. O zamana kadar sahaiçi isabeti olmaksızın 6/8'le faullerden bulduğu isabetlerle skora katkı verebilmişti o kadar.
Bu maç kilit maçtı belki de gruptaki. Gerek Yunanistan'la oynamadan evvel savunma/tempo dengemizi gözden geçirmemiz ve test etmemiz için gerekse de Hidayet'in sert ve eşleşmelerde hiç sıkıntı çekmeyen size'lı bir takıma karşı son periyotta da olsa ritm bulması anlamında çok önemli bir mücadeleydi.
Sinan Güler yine hareketliliğiyle takımı canlandırdı. Ve sadece savunmaya değil, hücuma da aynı ölçüde katkı sağlayabileceğini bulduğu üç sayılık isabetlerle gösterdi. Eksikler, kendi yerinde oynatılmayan oyuncuların rotasyonu ve tempoyu koruma anlamında hala sıkıntılarımız var bunlar Yunanistan'dan evvel test edildi.
Yunanistan'ın da iki maçtır direkten dönüyor olması sevindiri olsa da Baby Shaq ve Fotsis'in cezalarının tam da bizim maçla birlikte doluyor olması sıkıntı. Ancak yine de Semih ve Ömer'in potaaltında en iyilerini yapacağına inanıyorum.
Arjantin v Avustralya: 74-72
Brezilya v Tunus: 80-65
İspanya v Yeni Zelanda: 101-84
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
20100830
2010 FIBA || Birinci Gün: Üçüncü Maçlar
Gönderen
Adsız
Türkiye v Fildişi: 86-47
Turnuvaya galibiyetle başlama açısından şanslı bir fikstürdü Fildişi. Sanırım beş üçlük isabetiyle başladık. Fildişi atletik özellikleri haricinde çok yetersiz bir takım. Lamizana beş blokla bir ara özellikle Semih'i madara etti ama onun dışında maçta kontrol sürekli elimizdeydi.
Tabii ki burada bir kez daha Tanjevic'in kulaklarını çınlatmamız gerekecek. Klasik ilk 5'imiz, herkesin ait olduğu yerde oynadığı ve savunmada istediğimiz yaptığımız takdirde en büyük takımların bile başına dert açabileceğimiz beşimizle dağıttık Fildişi'ni.
Ama ne zaman dört uzunlu rotsayona döndük, Kerem'i üç numaraya çekti Tanjevic, işte o zaman Fildişi'ne bile farkı kapama imkanı sunduk. Zaten uzunlarımızın ayakları fazla hızlı değil bir de buna Kerem Gönlüm'ün üç numarada yer aldığı bir beş eklenince tempomuz, hızlı top çevirme ve çabuk dribling meziyetlerimiz kalktı oyundan.
12 oyuncunun 12'si de kendi pozisyonlarında üst düzey oyuncular. Doğru zamanlarda doğru rotsayonlarla hiçbir şekilde bize sıkıntı yaratmayacak isimler. Ama ne zamanki rotasyonun içerisine bir de pozisyon kaymaları ekleniyor; işte o zaman sıkıntı yaşıyoruz. Biz yavaş tempoda oynayamıyoruz, oyuncuların yapısına ters. Ne zamanki dört uzunda üç numara Kerem'e kalıyor, o zaman sıkıntı yaşıyoruz.
Çok ölçü değildi bu maç ama Semih'in eksikliklerini ve Ömer'in düşünmeden yaptığı birebirlerin yetersizliklerini gördük bir kez daha. Ama Sinan Güler'e apayrı bir yazı ayırmak lazım. Atom karınca ya. Nasıl bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjidir o, nasıl bir patlayıcılık nasıl bir yıpratmadır. Takımın belki de en önemli rotasyon parçalarından birisi Sinan Güler.
Almanya v Arjantin: 74-76
Arjantin maça epey kötü başladı. Genç Almanlar da bu fırsatı iyi değerlendirip devreyi önde kapattılar. Arjantin üçüncü periyotta toparlanır gibi olsa da bir türlü isabet bulamadılar. Öyle olunca da Almanya'yı bir kez daha maçın içine davet ettilre, Almanlar da davete icabet etmekte gecikmedi.
Özellikle Pleiss'ın 16 dakikada attığı 12 sayı ve Greene'in 20 sayısı Almanya için büyük bir galibiyeti getirmek üzereydi. Ama Scola'yla Delfino'nun toplamda 47 sayılık performansı Almanlar'a geçit vermedi Arjantinliler kötü bir başlangıçtan ucuz kurtuldu.
Brezilya v İran: 81-65
Splitter, Barbosa ve Giovannoni'nin performanslarıyla daha maçın en başından farkı yakaladılar ve Haddadi'nin dışında önemli bir isimleri olmayan Iran karşısında hiç zorlanmadan galibiyeti aldılar. Hırvatistan ve Slovenya'yla beraber çok önemli bir ikincilik mücadelesi içersinde olacaklar.
Bu üç takımın birbirleriyle oynayacakları maçlar inanılmaz keyifli olacaktır. Her ne kadar Brezilya çok daha yakın gözükse de ikinciliğe, Hırvatistan'ın Amerika karşısında oynadığı birinci periyot ve Slovenya'nın Slovenya'yı aratmayan taraftar sayısıla ilginç maçlar yaşatacaklar.
Fransa v İspanya: 72-66
İspanya büyük ihtimalle FIFA başlangıcını FIBA'ya da taşımış olacaklar. İsviçre mağlubiyetinden sonra makina çalışmaya başlamış ve kupaya kadar gitmişlerdi. Fransa'nın bu galibiyetini ise küçümsemek olanaksız. Batum, Gelabale ve Koffi performanslarıyla İspanya'yı deviren başlıca üç isimdi.
Ama İspanya için korkulacak birşey olduğunu düşünmüyorum. Her ne kadar saf bir point guard'ı olmayan bir Fransa'ya yenilmiş olsalar da "total basketbol"un meyvelerini toplamaya başlayacaklardı ikinci maçla birlikte.
Fransa ise belki de bu galibiyetle grup ikinciliğine bir adım daha yaklaşmış oldu. Onlar için gerçekten hiç beklenmedik ve harika bir başlangıç oldu turnuvaya.
Turnuvaya galibiyetle başlama açısından şanslı bir fikstürdü Fildişi. Sanırım beş üçlük isabetiyle başladık. Fildişi atletik özellikleri haricinde çok yetersiz bir takım. Lamizana beş blokla bir ara özellikle Semih'i madara etti ama onun dışında maçta kontrol sürekli elimizdeydi.
Tabii ki burada bir kez daha Tanjevic'in kulaklarını çınlatmamız gerekecek. Klasik ilk 5'imiz, herkesin ait olduğu yerde oynadığı ve savunmada istediğimiz yaptığımız takdirde en büyük takımların bile başına dert açabileceğimiz beşimizle dağıttık Fildişi'ni.
Ama ne zaman dört uzunlu rotsayona döndük, Kerem'i üç numaraya çekti Tanjevic, işte o zaman Fildişi'ne bile farkı kapama imkanı sunduk. Zaten uzunlarımızın ayakları fazla hızlı değil bir de buna Kerem Gönlüm'ün üç numarada yer aldığı bir beş eklenince tempomuz, hızlı top çevirme ve çabuk dribling meziyetlerimiz kalktı oyundan.
12 oyuncunun 12'si de kendi pozisyonlarında üst düzey oyuncular. Doğru zamanlarda doğru rotsayonlarla hiçbir şekilde bize sıkıntı yaratmayacak isimler. Ama ne zamanki rotasyonun içerisine bir de pozisyon kaymaları ekleniyor; işte o zaman sıkıntı yaşıyoruz. Biz yavaş tempoda oynayamıyoruz, oyuncuların yapısına ters. Ne zamanki dört uzunda üç numara Kerem'e kalıyor, o zaman sıkıntı yaşıyoruz.
Çok ölçü değildi bu maç ama Semih'in eksikliklerini ve Ömer'in düşünmeden yaptığı birebirlerin yetersizliklerini gördük bir kez daha. Ama Sinan Güler'e apayrı bir yazı ayırmak lazım. Atom karınca ya. Nasıl bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjidir o, nasıl bir patlayıcılık nasıl bir yıpratmadır. Takımın belki de en önemli rotasyon parçalarından birisi Sinan Güler.
Almanya v Arjantin: 74-76
Arjantin maça epey kötü başladı. Genç Almanlar da bu fırsatı iyi değerlendirip devreyi önde kapattılar. Arjantin üçüncü periyotta toparlanır gibi olsa da bir türlü isabet bulamadılar. Öyle olunca da Almanya'yı bir kez daha maçın içine davet ettilre, Almanlar da davete icabet etmekte gecikmedi.
Özellikle Pleiss'ın 16 dakikada attığı 12 sayı ve Greene'in 20 sayısı Almanya için büyük bir galibiyeti getirmek üzereydi. Ama Scola'yla Delfino'nun toplamda 47 sayılık performansı Almanlar'a geçit vermedi Arjantinliler kötü bir başlangıçtan ucuz kurtuldu.
Brezilya v İran: 81-65
Splitter, Barbosa ve Giovannoni'nin performanslarıyla daha maçın en başından farkı yakaladılar ve Haddadi'nin dışında önemli bir isimleri olmayan Iran karşısında hiç zorlanmadan galibiyeti aldılar. Hırvatistan ve Slovenya'yla beraber çok önemli bir ikincilik mücadelesi içersinde olacaklar.
Bu üç takımın birbirleriyle oynayacakları maçlar inanılmaz keyifli olacaktır. Her ne kadar Brezilya çok daha yakın gözükse de ikinciliğe, Hırvatistan'ın Amerika karşısında oynadığı birinci periyot ve Slovenya'nın Slovenya'yı aratmayan taraftar sayısıla ilginç maçlar yaşatacaklar.
Fransa v İspanya: 72-66
İspanya büyük ihtimalle FIFA başlangıcını FIBA'ya da taşımış olacaklar. İsviçre mağlubiyetinden sonra makina çalışmaya başlamış ve kupaya kadar gitmişlerdi. Fransa'nın bu galibiyetini ise küçümsemek olanaksız. Batum, Gelabale ve Koffi performanslarıyla İspanya'yı deviren başlıca üç isimdi.
Ama İspanya için korkulacak birşey olduğunu düşünmüyorum. Her ne kadar saf bir point guard'ı olmayan bir Fransa'ya yenilmiş olsalar da "total basketbol"un meyvelerini toplamaya başlayacaklardı ikinci maçla birlikte.
Fransa ise belki de bu galibiyetle grup ikinciliğine bir adım daha yaklaşmış oldu. Onlar için gerçekten hiç beklenmedik ve harika bir başlangıç oldu turnuvaya.
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
2010 FIBA || Birinci Gün: İkinci Maçlar
Gönderen
Adsız
Rusya v Porto Riko: 75-66
Maçın başında bir rezalet yaşandı. Milli Marş seromonisi sırasında ilk olarak Rusya Milli Marşı çalındı; problem yok. Ardından sıra Porto Riko'ya geldi. Bir marş başladı fakat oyuncularda bir şaşkınlık, taraftarlarda n'oluyor?! hali. Anlaşıldı ki çalınan Porto Riko marşı değildi. Yapılan küçük bir araştırmanın ardından ellerinde Porto Riko milli marşının olmadığı anlaşılmış. Rezalet, başka hiçbir şey değil.
Maça Rusya çok iyi başladı. Porto Riko'yu sert savunmalarıyla zorladılar ve kendi düşük tempolarını bu süratli atletlere kabul ettirdiler. Özellikle içerde Ramos'la Mozgov arasında zaman zaman sertleşen mücadele epey heyecanlıydı. Arroyo'dan da beklediğini alamayan Porto Riko'da dizginleri eline alan Barea oldu.
İçeriye yaptığı penetrelerle Rus savunmasının dengesini bozdu. Savunmada ise alan yaparak Ruslar'ın kısıtlı olan hücum varyasyonlarını iyice düşürmeye uğraştılar.
Barea inanılmaz bir tek kişilik dev kadro gösterisi sundu. 25 sayı 4 asist. Hemen her pozisyonda bir şekilde Ruslar'ın dengesini bozdu. İçeriye girdi, potaya yüklendi, atamasa bile Ramos gibi kolunu kaldırdığında çembere değen bir pivotun varlığında hücum ribaundlarından takıma sayı şansı kazandırdı.
Ama tüm maç sadece onun sırtındaydı ve hiçbir fayda alamadıkları Arroyo'nun da olmayışı bir yerden sonra Barea'nın ve Porto Riko'nu düşmesine neden oldu.
Öte tarafta Monya'nın 16 sayı, 7 ribaund ve 4 asistlik performansı, 10 sayı ve 11 asistle takımı resmen yöneten Ponkrachov'un yanında tamamlayıcı oldu. Ruslar kısa dönemler haricinde hep maç içerisinde kaldılar, Porto Riko öylesine yaptıkları alan savunması karşısında da bir yerden sonra çözümler sağladılar özellikle Ponkrachov'un paslarıyla.
Kanada v Lübnan: 71-81
El Khatib'in über performansı ve 31 sayısı kuşkusuz ki Lübnan'ı Kanada karşısında galibiyete taşıyan en büyük etkenlerden biriydi. Ayrıca Fahed'in üç sayı çizgisinin gerisinden bulduğu isabetlerle yaptığı 17 sayılık katkı da Lübnan'ın galibiyetini pekiştirdi.
Kanada'da ise Anthony çok yalnız kaldı. Brown'ın 6 asist ve 13 sayılık performansı da Anthony'yle takımı taşımaya yeterli olmayınca Lübnan hak ettiği bir galibiyet aldı. Hazırlık maçlarında yanılmıyorsam yenmişlerdi Kanada'yı ve öylesine bir galibiyet olmadığını gösterdiler sahadaki oyunlarıyla.
Amerika v Hırvatistan: 106-78
Çok çekişmeliydi özellikle ilk periyot. Amerika, Hırvatistan'a oynama imkanı verince Hırvatlar da bunu geri çevirmedi ve ilk periyotu 22-20'lik bir skorla önde kapattılar. Açıkçası maç bu şekilde başlayınca Amerika zorlanacak mı diye düşünmedim değil. Fakat ilk çeyrekte 22 sayı yiyen Amerika, ikinci çeyrekte sadece 6 saayıya izin verdiler.
Popovic ve Bogdanovic Hırvatları maçın içinde tutabilmek için çok uğraştılar. Popovic 16 sayıyla oynarken Bogdanovic de 17 sayı ve 4 ribaundluk bir performans gösterdi.
Ancak eli ısınan Eric Gordon, 4/6'yla oynadı üç sayı çizgisinin ardından ve 16 sayı attı. Kolay kolay soğumayan Kevin Durant 14 sayı, 3 asist ve 8 ribaundla oynarken Billups da 4 asist ve 12 sayı yaptı. Amerika hem üç haneli bir skora ulaştı hem de istedikleri zaman, kafayı verdikleri zaman nasıl rakibe top oynatmadıklarını kanıtladı.
Angola v Sırbistan: 44-94
Sırbistan için oldukça rahat bir maçtı. Teodosic ve Kristic'ten yoksun oldukları ilk maçta hiç zorlanmadılar. Takımdaki 10 oyuncu da skora katkıda bulundu. Özellikle Velickovic ve Rasic'in performansları çok iyiydi ve açıkçası beklenmedikti.
Velickovic sadece 16 dakika oyunda kaldı ve bu sürede tam 7 asist ve 8 sayı ile oynadı. Takımın skor yükünü çeken kişi ise Rasic oldu ve 22 sayı, 3 asist, 3 ribaundla oynadı. Üç sayı çizgisinde yakaladığı yüzde ise harika; 6/7 ile %85
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
2010 FIBA || Birinci Gün: İlk Maçlar
Gönderen
Adsız
Yunanistan v Çin: 89-81
İlginç ve bir o kadar da keyifli bir maçtı aslına bakarsanız. Yumuşak olmakla eleştirilen Çin, baktı ki ritmini bulan bir Yuanistan içerden dışardan şut atıyor, hücumu ve maç temposunu elinde tutuyor, onlar da yıldırma ve disiplinden koparma yoluna gittiler. İlk birkaç dakikada birebir oynadıktan sonra baktılar ki olmuyor, alan savunmasına geçtiler ve bundan da maçın sonuna kadar vazgeçmediler
Spanoulis'in bir türlü sorumluluk alamayışı ve hele ki Diamantidis'in sürekli isabetsiz atması ciddi şekilde ritmini yitirmesine neden oldu Yunanistan'ın. Ancak sonrasında Zisis ciddi bir katkı sağladı ve ard arda bulduğu sayılarla Yunanistan'ı tekrar kendine getirdi. Sonrasında da Bourousis'in ateşleyici potaaltı performansıyla Yunanistan rahatlar gibi oldu ama yine Diamantidis'in takım ritmini bozan cinsten erken ve yanlış şut tercihler Çin'i geri davet etti.
Tam 39 tane üç sayı denemesinde bulundu Yunanistan. Bu anlamda fark kaçınılmaz olabilirdi ama dedik ya, Çin biraz da bilerek geride tuttu savunmayı ve Yunanistan'ı hücum disiplininden koparmak için erken ve boş şut tercihleri sundular. Diamantidis bunlardan faydalanamadı ama Zisis affetmedi
İkinci periyot boyunca Yunanistan farkı sürekli 10 sayı ve civarında tuttu Zisis, Spanoulis ve Bourousis'in sayılarıyla birlikte. Bu dönemde Çin'i ayakta tutan isim büyük ölçüde Jianlian Yi oldu. Hem aldığı kritik ribaundlar, hem savunmaya getirdiği direnç ve rakip potaaltında yarattığı tehditle. Ve tabii ki Whang'ın tecrübesiyle.
Özellikle Jianlian'ın muhteşem performansı Çin'in çok büyük bir başarıya imza atmasını sağlamak üzereydi. Ancak Yunanistan'ın tecrübesinden ziyade Çin'in son dakikaları oynayamayışından kaynaklanmıştır. Takdire şayan bir oyunla güzel bir mücadele verdiler.
Diğer Maçlar;
Litvanya v Yeni Zelanda: 92-79
Kirk Penney'nin 37 sayılık muazzam performansı yetersiz kaldı ve diğer takım arkadaşları da ancak Penney kadar sayı atabildi hemen hemen. Litvanya için oldukça rahat bir maçtı. Maçın hemen başından farkı yarattılar ve sonuna kadar da sıkıntı yaşamadan farkı korumayı bildiler.
Avustralya'da Vukona, Penney'ye yardımcı olmaya çalıştı 15 sayıyla ama yeterli olmadı tabii. Litvanya Kleiza'dan beslendi ve üç oyuncusunu daha çift haneli sayılara ulaştırmayı başardı. Maciulis %71'le sahaiçi isabet oranı tutturdu ve 14 sayı/4 asistle oynadı. Kleiza %80 isabetle 27 sayı atarken 8 ribaund aldı ve takımı farklı galibiyete taşıdı.
Tunus v Slovenya: 56-80
Slovenya için bir hayli rahat geçen bir maç oldu. Sloven taraftarlar zaten Slovenya'yı aratmıyor Abdi İpekçi'de. Tunus'un da zayıf kadro Slovenya'nın rahat bir maç geçirmesini sağladı. Dragic, Vidmar ve Nachbar'ın etkili oyunlarıyla zorlanmadan geçtiler Tunus'u.
Nachbar ve Vidmar ikilisi toplamda 13 rebaundla potaaltını domine ederken Goran Dragic de takım için ne derece hayatî bir parça olduğunu attığı 16 sayının yanında yaptığı 8 asistle de gösterdi. Jaka Lakovic ise etkisiz gözükse de zaten çok da iş düşmedi ona.
Avustralya v Ürdün: 76-75
Belki de Çin'in Yunanistan karşısındaki oyunundan sonra en sürpriz performans da Ürdün'den geldi. Üçüncü çeyreğe kadar skoru hep önde götürdüler. Özellikle Abbas'ın 20 sayı ve 10 ribaundluk performansının yanına Wright'ın 16 sayılık oyunu da eklenince Avustralya karşısında çok ciddi bir dominasyon kurdular.
Ancak son periyotta yaptıkları faullerle Avustralya'ya farkı kapatma imkanı sundular ve David Andersen de bu teklifi geri çevirmedi. Maric'in %71'lik isabet oranıyla gönderdiği 23 sayı ve topladığı 9 ribaundla double-double'ın kenarından dönerken David Andersen de aynı isabet yüzdesiyle 22 sayı 9 ribaund'un yanına 4 de asist ekledi. En kritik anlarda soktuğu iki serbest atışla da takımın galibiyete uzanmasını sağladı.
Ürün son topu iki kez potaya gönderme fırsatı elde etti ama başarılı olamadılar; Avustralya hiç beklemediği bir performans gördü Ürdün'den ama sonunda kazandı ve bir sürpriz yaşanmasına izin vermedi; Ürdün'ün bu performansı ne kadar sürpriz değilse.
Etiketler:
2010 FIBA,
FIBA,
Maç Raporu
20100829
2010 FIBA || D Grubu: Litvanya
Gönderen
Adsız
Zydrunas Ilgauskas, Darjius ve Ksystof Lavrinovic, Sarunas Jasikevicius, Rimantas Kaukenas, Ramunas Siskauskas, Darius Songalia.. Hayır 2010 Litvanya kadrosunu saymıyorum, 2010 Litvanya kadrosunun eksiklerini sayıyorum. Litvanya 2008 ve öncesine hani neredeyse hükmetmiş bir ekipti.
Öyle bir jenerasyonları vardı ki akıllara zarar. Ama şimdi ise bundan eser yok. Sadece Linas Kleiza ve Simas Jasaitis'i sayabiliriz şimdi kadroda. Gerçi hazırlık maçlarında Hırvatistan, Almanya ve Türkiye'yi yenmeyi başarsalar da turnuvanın en güçlü iki takımına, İspanya ve Amerika'ya mağlup oldular.
Hücumda çok ciddi bir şekilde Kleiza'ya bağımlı bir görüntü çiziyorlar. Kleiza da özellikle set hücumlarında içerde canla başla çabalıyorum pozisyon yarabilmek için. Ama ne zaman ki Kleiza yetersiz kalıyor, Litvanya o zaman sıkıntı yaşıyor. Kleiza'nın haricinde bir isim daha büyük önem taşıyan o da Javtokas. Onun performansı da pek çok açıdan belirleyici olacak.
Litvanya her zaman keskin şutörlerinin yüksek penetre yetenekleriyle içerileri karıştırıp dışarda doğru şut bulmayla oynardı. Uzunlarının kalitesinde çok büyük bir sıkıntı yok ancak şutör oyuncularının penetre anlamındaki yetenekleri bir önceki jenerasyonla kıyaslanamayacak derecede.
Wild Card'la katıldıkları için şanssızlar. İkincilik için ciddi bir savaş vermeleri gerekebilir. Ancak gruptan çok sorun yaşamadan çıkacaklarını düşünüyorum. İkinci turun ötesi ise şüpheli. Hele ki son üç büyük turnuvada gösteremedikleri performansları da göz önnüde bulundurursak artık birşeyleri ispatlamalarının vakti geldi. Bunun için çok çalışacaklardır.
Kadro;
Renaldas Seibutis, Mantas Kalnietis, Martinas Pocius, Jonas Maciulis, Martynas Gecevicius, Tomas Delininkaitis, Simas Jasaitis, Linas Kleiza, Tadas Klimavicius, Jankunas, Martynas Andreuskevicius, Javtokas
Öyle bir jenerasyonları vardı ki akıllara zarar. Ama şimdi ise bundan eser yok. Sadece Linas Kleiza ve Simas Jasaitis'i sayabiliriz şimdi kadroda. Gerçi hazırlık maçlarında Hırvatistan, Almanya ve Türkiye'yi yenmeyi başarsalar da turnuvanın en güçlü iki takımına, İspanya ve Amerika'ya mağlup oldular.
Hücumda çok ciddi bir şekilde Kleiza'ya bağımlı bir görüntü çiziyorlar. Kleiza da özellikle set hücumlarında içerde canla başla çabalıyorum pozisyon yarabilmek için. Ama ne zaman ki Kleiza yetersiz kalıyor, Litvanya o zaman sıkıntı yaşıyor. Kleiza'nın haricinde bir isim daha büyük önem taşıyan o da Javtokas. Onun performansı da pek çok açıdan belirleyici olacak.
Litvanya her zaman keskin şutörlerinin yüksek penetre yetenekleriyle içerileri karıştırıp dışarda doğru şut bulmayla oynardı. Uzunlarının kalitesinde çok büyük bir sıkıntı yok ancak şutör oyuncularının penetre anlamındaki yetenekleri bir önceki jenerasyonla kıyaslanamayacak derecede.
Wild Card'la katıldıkları için şanssızlar. İkincilik için ciddi bir savaş vermeleri gerekebilir. Ancak gruptan çok sorun yaşamadan çıkacaklarını düşünüyorum. İkinci turun ötesi ise şüpheli. Hele ki son üç büyük turnuvada gösteremedikleri performansları da göz önnüde bulundurursak artık birşeyleri ispatlamalarının vakti geldi. Bunun için çok çalışacaklardır.
Kadro;
Renaldas Seibutis, Mantas Kalnietis, Martinas Pocius, Jonas Maciulis, Martynas Gecevicius, Tomas Delininkaitis, Simas Jasaitis, Linas Kleiza, Tadas Klimavicius, Jankunas, Martynas Andreuskevicius, Javtokas
2010 FIBA || C Grubu: Fildişi
Gönderen
Adsız
1986'dan beri ilk defa Dünya Şampiyonası'na katılıyorlar. Çok fazla birşey yapamayacaklardır. Zira hücumda çok yetersizler. Atletik özellikleri ve çabuk ayaklarıyla savunmada biraz daha başarılı bir görüntü çizseler de iş hücum yapmaya gelince çok ciddi sıkıntılar baş gösteriyor.
Bir defa oyun disiplininden çok çabuk kopma eğilimindeler. Kötü geçen birkaç dakikanın ardından tamamen dağınık, hiçbir sisteme bağlı olmadan yapılan hücumlar gerçekleştirmeye başlıyorlar. Çok düzensizler, top kayıpları çok büyük sıkıntı.
Birkaç güzel hareketin haricinde çok da birşey yapamadan eve döneceklerdir. Amerika'da NCAA'de bulunan oyuncuları mevcut. Bu isimlerin üzerine de birkaç disiplinli oyuncu ekleyebilirlerse ilerleyen dönemlerde AfroBasket'te daha çok varlık gösterebilirler.
Kadroları ise şu şekilde;
Charles Abouo, Mouloukou Diabate, Issife Soumahoro, Philippe Amagou, Kinidinnin Konate, Mamadou Lamizana, Ismael N'Diaye, Brice Assie, Jonathan Kale, Eric Tape, Guy Edi ve Mohamed Kone.
Bir defa oyun disiplininden çok çabuk kopma eğilimindeler. Kötü geçen birkaç dakikanın ardından tamamen dağınık, hiçbir sisteme bağlı olmadan yapılan hücumlar gerçekleştirmeye başlıyorlar. Çok düzensizler, top kayıpları çok büyük sıkıntı.
Birkaç güzel hareketin haricinde çok da birşey yapamadan eve döneceklerdir. Amerika'da NCAA'de bulunan oyuncuları mevcut. Bu isimlerin üzerine de birkaç disiplinli oyuncu ekleyebilirlerse ilerleyen dönemlerde AfroBasket'te daha çok varlık gösterebilirler.
Kadroları ise şu şekilde;
Charles Abouo, Mouloukou Diabate, Issife Soumahoro, Philippe Amagou, Kinidinnin Konate, Mamadou Lamizana, Ismael N'Diaye, Brice Assie, Jonathan Kale, Eric Tape, Guy Edi ve Mohamed Kone.
2010 FIBA || C Grubu: Porto Riko
Gönderen
Adsız
Bakınca genç ve tecrübeli isimlerin dengesini görüyoruz Porto Riko'da. Hep önemli yeteneklere sahip oldular ama hiç istedikleri başarılara ulaşamadılar. Bu sene de pek ulaşamayacaklar gibi ama sonuçta o kadar çok bireysel tehlike var ki bu takımda kimi yense şaşırmazsınız neredeyse.
Özellikle Barea ve Arroyo'nun penetre yetenekleri ve içerde Ramos'un upuzun boyuyla ciddiye alınması gereken bir takım. Çok yüksek bir tempoda oynuyorlar ve belki de dünya üzerinde hala daha sokak basketbolu kültürüyle uluslararası arenada oynayan tek milli takım diyebiliriz.
Birebir savunmada çabuk ayaklarla başarılı olabiliyorken Ramos'un fiziğine rağmen gösteremediği sertlik ciddi bir handikap oluşturuyor.
Ayrıca müthis bir gazcı olan Cintron'un da takım üzerinde ciddi bir etkisi var. Fakat o da taktik stratejilerden uzak bir oyun anlayışına sahip olması dolayısıyla eleştiriliyor ancak Porto Riko'nun da ruhunda var bireysel ve sokak kültürüne dayalı basketbol oynamak. Buna ters bir koç getirmek çok ciddi bir yenilenme sürecini de beraberinde getirirdi.
Takım için en büyük kayıp ise Ayuso'nun yokluğu olacak kuşkusuz. Ama dediğim gibi herşeye rağmen çok ciddiye alınması lazım. "Giant Killer" olmanın en büyük adaylarından olabilir Porto Riko. O hızlı basketbollarını, içeriyi delercesine penetre eden kısalarını izlemek çok eğlenceli olacak.
Kadroları ise şöyle;
Peter Ramos, Jose Barea, Filiberto Rivera, Carlos Arroyo, Angel Vassallo, Guillermo Diaz, David Huertas, Ricardo Sanchez, Nathan Peavey, Renaldo Balkman, Carmelo Lee ve Daniel Santiago.
Özellikle Barea ve Arroyo'nun penetre yetenekleri ve içerde Ramos'un upuzun boyuyla ciddiye alınması gereken bir takım. Çok yüksek bir tempoda oynuyorlar ve belki de dünya üzerinde hala daha sokak basketbolu kültürüyle uluslararası arenada oynayan tek milli takım diyebiliriz.
Birebir savunmada çabuk ayaklarla başarılı olabiliyorken Ramos'un fiziğine rağmen gösteremediği sertlik ciddi bir handikap oluşturuyor.
Ayrıca müthis bir gazcı olan Cintron'un da takım üzerinde ciddi bir etkisi var. Fakat o da taktik stratejilerden uzak bir oyun anlayışına sahip olması dolayısıyla eleştiriliyor ancak Porto Riko'nun da ruhunda var bireysel ve sokak kültürüne dayalı basketbol oynamak. Buna ters bir koç getirmek çok ciddi bir yenilenme sürecini de beraberinde getirirdi.
Takım için en büyük kayıp ise Ayuso'nun yokluğu olacak kuşkusuz. Ama dediğim gibi herşeye rağmen çok ciddiye alınması lazım. "Giant Killer" olmanın en büyük adaylarından olabilir Porto Riko. O hızlı basketbollarını, içeriyi delercesine penetre eden kısalarını izlemek çok eğlenceli olacak.
Kadroları ise şöyle;
Peter Ramos, Jose Barea, Filiberto Rivera, Carlos Arroyo, Angel Vassallo, Guillermo Diaz, David Huertas, Ricardo Sanchez, Nathan Peavey, Renaldo Balkman, Carmelo Lee ve Daniel Santiago.
2010 FIBA || C Grubu: Rusya
Gönderen
Adsız
Üç yıl oldu Avrupa Şampiyonu olalı Rusya ve o zamandan beri bir türlü istedikleri başarıları yakalayamadılar. Ne 2008 Olimpiyatlar'da ne de geçen seneki Avrupa Şampiyonası'nda. Sovyetler'den bu yana hep tehdit oldular ama 2007'ye kadar da "underachieved" durumundaydılar.
Hoş Avrupa Şampiyonu olduktan sonra bir türlü yeni bir jenerasyon çıkartamamaları gerçek anlamda, hem de başta Kirilenko olmak üzere diğer veteranlarını bir bir kaybetmeleri 2007'deki şampiyonluğun sadece tesadüften ibaret olduğunu düşündürür oldu. Evet o seneki oyunları hakikaten çok sağlamdı ama devamını getiremedikleri sürece bu muameleye de maruz kalmaya devam edecekler.
Savunmaları çok sert. Boy ve fizik avantajlarını kullanarak bire birde missmatch durumunu çok az yaşıyorlar. Dolayısıyla perdelemeden sonra hiçbir sıkıntı yaşamadan adam değiştirebiliyorlar. Bu açıdan savunma dengelerini bozmak çok güç. Ayrıca içerde Khryapa ve Mozgov gibi iki kule var ve bu iki isim de muazzam savunmacılar.
Hücumda ise varyasyon oluşturmakta çok sıkıntılılar. Ponkrashov'un formda olması lazım ki istikrarlı bir üretim olsun. Bunun haricinde Khryapa'dan başka hücum özellikleri anlamında ön plana çıkan bir isim yok ve dahası Khryapa'nın doğasında da savunma var.
Gruplar belli olduğundan beri söylüyorum, bizim grup liderliğimizi belirleyecek olan maç Yunanistan maçı değil, Rusya maçı olacak. Çünkü 24 saniyenin mümkünse 24'ünü de kullanmaya çalışıyorlar neredeyse. İnanılmaz düşük bir tempoyla oynuyor, sert ve yıpratıcı bir savunmaları var. İçeriye penetre etmek çok güç ve bu bir yerden sonra sinir bozuyor.
Yani tam anlamıyla bize ters bir oyun anlayışları var ve çok ciddi bir mücadele olacak Rusya maçında. Eğer kendi tempomuzu kabul ettirirsek düşük hücum varyasyonları sayesinde savunmakta sıkıntı çekmeyebiliriz fakat iş bizim hücumumuza gelince, orda sıkıntı yaşarız.
Rusya'nın ikinci turun ötesine geçebileceğine çok ihtimal vermiyorum. En iyi ihtimalle çeyrek finalde elenirler. Ama hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken bir takım olduğunu da ekleyelim. Bir defa potaaltı ikilisi muazzam; Mozgov ve Khryapa.
Kadroları ise şu şekilde;
Andrey Vorontsevich, Evgeny Kolesnikov, Sergei Bykov, Vitaliy Fridzon, Sasha Kaun, Alexey Zhukanenko, Viktor Khryapa, Anton Ponkrashov, Sergey Monya, Dmitriy Khvostov, Evgeny Voronov ve Timofey Mozgov.
Hoş Avrupa Şampiyonu olduktan sonra bir türlü yeni bir jenerasyon çıkartamamaları gerçek anlamda, hem de başta Kirilenko olmak üzere diğer veteranlarını bir bir kaybetmeleri 2007'deki şampiyonluğun sadece tesadüften ibaret olduğunu düşündürür oldu. Evet o seneki oyunları hakikaten çok sağlamdı ama devamını getiremedikleri sürece bu muameleye de maruz kalmaya devam edecekler.
Savunmaları çok sert. Boy ve fizik avantajlarını kullanarak bire birde missmatch durumunu çok az yaşıyorlar. Dolayısıyla perdelemeden sonra hiçbir sıkıntı yaşamadan adam değiştirebiliyorlar. Bu açıdan savunma dengelerini bozmak çok güç. Ayrıca içerde Khryapa ve Mozgov gibi iki kule var ve bu iki isim de muazzam savunmacılar.
Hücumda ise varyasyon oluşturmakta çok sıkıntılılar. Ponkrashov'un formda olması lazım ki istikrarlı bir üretim olsun. Bunun haricinde Khryapa'dan başka hücum özellikleri anlamında ön plana çıkan bir isim yok ve dahası Khryapa'nın doğasında da savunma var.
Gruplar belli olduğundan beri söylüyorum, bizim grup liderliğimizi belirleyecek olan maç Yunanistan maçı değil, Rusya maçı olacak. Çünkü 24 saniyenin mümkünse 24'ünü de kullanmaya çalışıyorlar neredeyse. İnanılmaz düşük bir tempoyla oynuyor, sert ve yıpratıcı bir savunmaları var. İçeriye penetre etmek çok güç ve bu bir yerden sonra sinir bozuyor.
Yani tam anlamıyla bize ters bir oyun anlayışları var ve çok ciddi bir mücadele olacak Rusya maçında. Eğer kendi tempomuzu kabul ettirirsek düşük hücum varyasyonları sayesinde savunmakta sıkıntı çekmeyebiliriz fakat iş bizim hücumumuza gelince, orda sıkıntı yaşarız.
Rusya'nın ikinci turun ötesine geçebileceğine çok ihtimal vermiyorum. En iyi ihtimalle çeyrek finalde elenirler. Ama hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken bir takım olduğunu da ekleyelim. Bir defa potaaltı ikilisi muazzam; Mozgov ve Khryapa.
Kadroları ise şu şekilde;
Andrey Vorontsevich, Evgeny Kolesnikov, Sergei Bykov, Vitaliy Fridzon, Sasha Kaun, Alexey Zhukanenko, Viktor Khryapa, Anton Ponkrashov, Sergey Monya, Dmitriy Khvostov, Evgeny Voronov ve Timofey Mozgov.
2010 FIBA || C Grubu: Türkiye
Gönderen
Adsız
Tanjevic'le alakalı her zaman karşıt düşüncelerim oldu ama hatayı kabul etme, yaptığı yanlışları açıkça ifade etmesiyle de her zaman fazlasıyla saygı duyduğum biri olmuştur. Her ne kadar çoğu zaman yaptığı hatalardan nasıl ders çıkaramadığını sorgulasam da bu büyüklüğü gösterebilen kişilere hep saygım olmuştur.
En çok eleştirdiğim üç nokta ise oyuncuları rotasyona gitmese dahi bir şekilde kendi pozisyonlarının dışında oynatıyor olması, sete set hücumlarda takıma olgun bir hücum sistemi oturtamaması ve özellikle son toplarda yaşadığımızı sıkıntılar ile kaos oyununa sürüklenmemiz.
Biz savunmasıyla var olan, rakibi savunmasını tek ayak üzerinde yakalayıp olabildiğince dengesiz bir defansa karşı hücum etmeyi seven, maça geç ısınan ama bir o kadar çabuk kopabilen bir takımız. Konsantrasyon olsun, oyuncuların maç içerisindeki istikrar sıkıntıları olsun başımıza dert açan başlıca işler oluyor.
2001'deki güzel mücadelemizle, 12 Dev Adam'ı yaratan oyunumuzla beraber 9 yıldır belki de bu seneyi bekliyorduk. Hidayet'in jenerasyonu yani 77-79'la Ersan'lı Ömer'li 86-87 jenerasyonu İbrahim Kutluay, Orhun Ene ve Harun Erdenay'dan beri ki altın iki jenerasyonumuz. Aradaki verimli pek çok oyuncuyu da barın Ender Arslan'ın akranları 83-84'le birlikte bu kadro belki de sahip olduğumuz en güçlü kadro.
Ülkede ev sahipliğini yaptığımız uluslararası düzeydeki en büyük organizasyonda taraftar avantajıyla beraber bu kadronun madalyaya yürümemesi için hiçbir sebep yok; Hidayet'in performansını artırıp Tanjevic'in de saçmalamadığı takdirde.
Maçlar oynandıkça ritm tutan ama çok iyi gidersek de rehavete kapılabilen bir takımız. Bu anlamda grup maçlarından sonra İstanbul'a geçiyor olmamız da büyük bir şans olacak; İstanbul'daki yoğun taraftar desteği rehavete kapılmamızı büyük ölçüde engelleyecektir.
Maç içerisinde oyun kurucu bölgesindeki rotasyonda Kerem'den aldığımız verimi bench oyuncularından alabilirsek bu da büyük bir katkı sağlayacak. Ve bir de dört uzunlu dönemde tempoyu artırabilecek birine ihtiyacımız var. Bu anlamda Sinan Güler'in sahaya getireceği hareketlilik çok faydalı olacaktır. Tanjevic, Cenk'i de hazırlık döneminde oyun kurucu pozisyonunda denedi.
Bence Barış Ermiş'in yerine Evren'in gelmesi gerekirdi. Gerek hazırlık döneminde takımla maçlara çıkmış olması, gerekse de Barış'ın kendisini kafa ve fizik olarak TBL'nin başlayacağı döneme hazır etmek için programlamış olması 12 verimli rotasyondan 11 verimli, 1 tane de sahadaki 5'i tamamlayacak isim gibi bir durum yarattı.
Gruptan birincilikle çıkarsak yüksek ihtimalle Brezilya, Arjantin, Amerika, Sırbistan, Yunanistan ve İspanya'yı birbirine düşürme şansımız olacak ve yanlış değilsem çapraz eşleşmeler sayesinde de çeyrek finalden evvel bu takımlarla karşılaşmayacağız. Tek sıkıntı gruptan birinci çıkmak. Yunanistan maçından ziyade Rusya maçı burada kilit noktadadır benim için.
Bakalım, kendimiz gibi oynadığımız sürece, tempomuzu rakibe kabul ettirip sete setlerde de seviye atlayabildiğimiz ölçüde madalyaya gitmemek için pek bir engelimiz olmayacaktır.
Kadromuz ise şöyle;
Ömer Onan, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Ender Arslan, Barış Ermiş, Semih Erden, Ömer Aşık, Oğuz Savaş, Kerem Tunçeri, Sinan Güler, Kerem Gönlüm, Cenk Akyol
En çok eleştirdiğim üç nokta ise oyuncuları rotasyona gitmese dahi bir şekilde kendi pozisyonlarının dışında oynatıyor olması, sete set hücumlarda takıma olgun bir hücum sistemi oturtamaması ve özellikle son toplarda yaşadığımızı sıkıntılar ile kaos oyununa sürüklenmemiz.
Biz savunmasıyla var olan, rakibi savunmasını tek ayak üzerinde yakalayıp olabildiğince dengesiz bir defansa karşı hücum etmeyi seven, maça geç ısınan ama bir o kadar çabuk kopabilen bir takımız. Konsantrasyon olsun, oyuncuların maç içerisindeki istikrar sıkıntıları olsun başımıza dert açan başlıca işler oluyor.
2001'deki güzel mücadelemizle, 12 Dev Adam'ı yaratan oyunumuzla beraber 9 yıldır belki de bu seneyi bekliyorduk. Hidayet'in jenerasyonu yani 77-79'la Ersan'lı Ömer'li 86-87 jenerasyonu İbrahim Kutluay, Orhun Ene ve Harun Erdenay'dan beri ki altın iki jenerasyonumuz. Aradaki verimli pek çok oyuncuyu da barın Ender Arslan'ın akranları 83-84'le birlikte bu kadro belki de sahip olduğumuz en güçlü kadro.
Ülkede ev sahipliğini yaptığımız uluslararası düzeydeki en büyük organizasyonda taraftar avantajıyla beraber bu kadronun madalyaya yürümemesi için hiçbir sebep yok; Hidayet'in performansını artırıp Tanjevic'in de saçmalamadığı takdirde.
Maçlar oynandıkça ritm tutan ama çok iyi gidersek de rehavete kapılabilen bir takımız. Bu anlamda grup maçlarından sonra İstanbul'a geçiyor olmamız da büyük bir şans olacak; İstanbul'daki yoğun taraftar desteği rehavete kapılmamızı büyük ölçüde engelleyecektir.
Maç içerisinde oyun kurucu bölgesindeki rotasyonda Kerem'den aldığımız verimi bench oyuncularından alabilirsek bu da büyük bir katkı sağlayacak. Ve bir de dört uzunlu dönemde tempoyu artırabilecek birine ihtiyacımız var. Bu anlamda Sinan Güler'in sahaya getireceği hareketlilik çok faydalı olacaktır. Tanjevic, Cenk'i de hazırlık döneminde oyun kurucu pozisyonunda denedi.
Bence Barış Ermiş'in yerine Evren'in gelmesi gerekirdi. Gerek hazırlık döneminde takımla maçlara çıkmış olması, gerekse de Barış'ın kendisini kafa ve fizik olarak TBL'nin başlayacağı döneme hazır etmek için programlamış olması 12 verimli rotasyondan 11 verimli, 1 tane de sahadaki 5'i tamamlayacak isim gibi bir durum yarattı.
Gruptan birincilikle çıkarsak yüksek ihtimalle Brezilya, Arjantin, Amerika, Sırbistan, Yunanistan ve İspanya'yı birbirine düşürme şansımız olacak ve yanlış değilsem çapraz eşleşmeler sayesinde de çeyrek finalden evvel bu takımlarla karşılaşmayacağız. Tek sıkıntı gruptan birinci çıkmak. Yunanistan maçından ziyade Rusya maçı burada kilit noktadadır benim için.
Bakalım, kendimiz gibi oynadığımız sürece, tempomuzu rakibe kabul ettirip sete setlerde de seviye atlayabildiğimiz ölçüde madalyaya gitmemek için pek bir engelimiz olmayacaktır.
Kadromuz ise şöyle;
Ömer Onan, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Ender Arslan, Barış Ermiş, Semih Erden, Ömer Aşık, Oğuz Savaş, Kerem Tunçeri, Sinan Güler, Kerem Gönlüm, Cenk Akyol
2010 FIBA || C Grubu: Çin
Gönderen
Adsız
Çin takımının en büyük problemi fiziksel mücadele konusundaki eksiklikleri. Ülke liginde oynayan pek çok oyuncuları var ve dolayısıyla Avrupa'nın sert savunmasına karşı dirençleri düşük. Süratliler, kafayı kullanarak oynuyorlar ama çok da tecrübesizler. Geçtiğimiz dönemde Asya basketboluna hükmetseler de son iki yılı Iran'in yükselen grafiğine teslim ettiler.
Çin'deki gelişimi göz ardı etmek ise çok ayıp olur. NBA'de oynayan ilk Çinli olan Zhizhi Wang'tan bu yana 10 sene geçti ve bu arada dört isim daha NBA'in yolunu tuttu; Jianlian neler yapabileceğini gösterdi. Ama dahası Çin bir NBA süperstarı yarattı; Yao Ming. Kişiliğiyle olsun o kocaman cüssesine rağmen sahip olduğu yumuşak bilekler ve ayak oyunları olsun ve dehşet ötesi mükemmel pas yeteneği olsun, muhteşem bir pivot.
Yao'nun yokluğu zaten çok kırılgan olan Çin takımının iyice agresiflikten düşmesine ve potaaltında Jianlian'ın işlerine kalması demek oluyor.
Bir diğer önemli isim Yue Sun. 25 yaşındaki guard uzun boyuyla pek çok pozisyonda oynama yeterliliğine sahip potansiyeliyle göze çarpıyor ancak sertlikten kaçınması, temasa girmemesi onu biraz yapabileceklerinin uzağında tutuyor. Ancak uzun boyuna ve becerilerine rağmen zerre bireysel olmayan bir isim. İçeriye penetre edip bitirmektense dışarıya boş adama dönmeyi, pick&roll'larla içeriye pas indirmeyi çok seviyor.
Fiziğini geliştirdiği takdirde NBA'de ciddi süreler almaması için sebep yok. Ancak Çin takımının bire bir savunma konusunda sertlik dezavantajı olduğundan çoğu zaman alan savunması deneyeceğini söyleyebiliriz ki bu da Avrupa ekiplerindeki dış şut tehditleri için bir ziyafet demek oluyor.
Düşebilecekleri belki de en sert gruplardan birine düştüler; Yunanistan, Türkiye ve Rusya. Bu üç takım da savunmada agresiflikten ödün vermeyen takımlar. Ve eğer Çin sürpriz yapmak istiyorsa bana dokunmayan yılan bin yaşasın'dan biraz daha farklı birşeyler denemeleri hatta başarmaları lazım.
Kadroları ise şu şekilde;
Ding Jinhui, Wei Liu, Shulong Yu, Shipeng Wang, Lipeng Jin, Yue Sun, Zhaoxu Zhang, Jianlian Yin, Ailun Guo, Wei Su, Zhizhi Wang ve Peng Zhou.
Çin'deki gelişimi göz ardı etmek ise çok ayıp olur. NBA'de oynayan ilk Çinli olan Zhizhi Wang'tan bu yana 10 sene geçti ve bu arada dört isim daha NBA'in yolunu tuttu; Jianlian neler yapabileceğini gösterdi. Ama dahası Çin bir NBA süperstarı yarattı; Yao Ming. Kişiliğiyle olsun o kocaman cüssesine rağmen sahip olduğu yumuşak bilekler ve ayak oyunları olsun ve dehşet ötesi mükemmel pas yeteneği olsun, muhteşem bir pivot.
Yao'nun yokluğu zaten çok kırılgan olan Çin takımının iyice agresiflikten düşmesine ve potaaltında Jianlian'ın işlerine kalması demek oluyor.
Bir diğer önemli isim Yue Sun. 25 yaşındaki guard uzun boyuyla pek çok pozisyonda oynama yeterliliğine sahip potansiyeliyle göze çarpıyor ancak sertlikten kaçınması, temasa girmemesi onu biraz yapabileceklerinin uzağında tutuyor. Ancak uzun boyuna ve becerilerine rağmen zerre bireysel olmayan bir isim. İçeriye penetre edip bitirmektense dışarıya boş adama dönmeyi, pick&roll'larla içeriye pas indirmeyi çok seviyor.
Fiziğini geliştirdiği takdirde NBA'de ciddi süreler almaması için sebep yok. Ancak Çin takımının bire bir savunma konusunda sertlik dezavantajı olduğundan çoğu zaman alan savunması deneyeceğini söyleyebiliriz ki bu da Avrupa ekiplerindeki dış şut tehditleri için bir ziyafet demek oluyor.
Düşebilecekleri belki de en sert gruplardan birine düştüler; Yunanistan, Türkiye ve Rusya. Bu üç takım da savunmada agresiflikten ödün vermeyen takımlar. Ve eğer Çin sürpriz yapmak istiyorsa bana dokunmayan yılan bin yaşasın'dan biraz daha farklı birşeyler denemeleri hatta başarmaları lazım.
Kadroları ise şu şekilde;
Ding Jinhui, Wei Liu, Shulong Yu, Shipeng Wang, Lipeng Jin, Yue Sun, Zhaoxu Zhang, Jianlian Yin, Ailun Guo, Wei Su, Zhizhi Wang ve Peng Zhou.
20100828
2010 FIBA || C Grubu: Yunanistan
Gönderen
Adsız
Yunanistan her zaman Avrupa basketbolunun hem milli takımlar düzeyinde hem de kulüpler düzeyinde üst düzey ülkelerinden biri olmuştur. Gerek Olympiakos'la Euroleague başarıları ve HEBA'nın seviyesi gerekse de Spanoulis, Diamantidis, Zisis ve Bourousis gibi isimlere sahip oluşları onları her zaman favorilerden biri olarak gösterilmesini sağlıyor.
Son Dünya Şampiyonası'nda finale çıkmış ancak İspanya'ya kaybetmişlerdi. Aynı sene çeyrek finalde Amerika'yı elemeyi başarmışlardı. Her pozisyonda dış şut tehdidi oluşturabilen bir kadroya sahipler. Takım halinde oynadıklarında durdurulmaları çok zor, ama takım ritm bulamadığında her türlü bir isim ön plana çıkıp takımı sırtlayabiliyor.
Baby Shaq lakaplı Schortsanitis ile takımın uzun yıllardır temel taşlarından olan Fotsis'in Sırbistan maçında çıkan olaylar sebebiyle ikişer maç ceza almaları sıkıntı yaratabilir, zorlanmalarına neden olabilir ancak cezaları bittiğinde daha da güçlü hale gelecekler.
Hırvatistan ve Arjantin gibi sakatlıklarla boğuşmuyorlar, Amerika gibi yıldızlarından mahrum değiller. Ve bir diğer önemli avantaj ise bizim dışımızda kendi evine en yakın takım Yunanistan :)
Spanoulis benim Avrupa'da en çok beğendiğim guardların başında gelir. O kadar çabuk ayakları var ki savunmada onunla boğuşmak çok zor. Süratli, içeriye penetre etmekte sıkıntı çekmiyor, asistlerle takımı yönlendiriyor, doğal bir lider ve dahası şutör. Tam anlamıyla bir all-rounder. Spanoulis'in kadrodaki varlığı çok önemli.
Zisis gibi bir tecrübe. Soğukkanlılığı, mütevazi halleriyle çok sevilen bir isim. Ayrıca takımdaki uluslararası anlamda en tecrübeli isim çünkü gençlerden ümitlere ve A Takım'a kadar her yaş grubunda madalyalarla dolu bir kariyeri var. Maçın kaderini her an Yunanistan lehine değiştirebilecek bir isim.
Geçen sene Spurs'e gitme durumu olan bir isim var bir de; Bourousis. Tamamen yüreğiyle oynuyor. Yetenekleri üst düzey değil ve hatta ayakları inanılmaz ağır. O yüzden pek çok pozisyonda çabuk pivotlar karşısında zorlanıyor, arkada kaldığı için müdahaleleri faulle sonuçlanıyor. Ama savunmaya sertlik katıyor ve takımı ateşliyor. Bir anlamda Yunanistan'ın Varejao'su.
Yunanistan dediğim gibi ritmini bulduğunda, takımca formda olduğunda hakikaten durdurulması çok güç bir ekip. Maçın temposunu kontrollerine geçirdiklerinde dengelerini bozmak iyice zorlaşıyor. Dış şutlarda istikrar yakaladıklarında bir anda fark açıyorlar.
Grupta elde edecekleri sıraya göre çeyrek finalleri garanti, yarı final şüpheli. Çünkü turnuvada o kadar çok "favori" denebilecek madalya adayı var ki çapraz eşleşmeler pek çok takımın kaderini belirleyecek. Bizim de Rusya'yı geçtiğimiz takdirde grup birinciliği için mücadele edeceğimiz takım Yunanistan.
Kadro şu şekilde;
Ian Vougioukas, Ioannis Bourousis, Nikos Zisis, Vasilis Spanoulis, Nicholas Calathes, Giorgos Printezis, Stratos Perperoglou, Kostas Tsartsaris, Dimitris Diamantidis, Schortsanitis, Fotsis ve Kostas Kaimakoglou
Son Dünya Şampiyonası'nda finale çıkmış ancak İspanya'ya kaybetmişlerdi. Aynı sene çeyrek finalde Amerika'yı elemeyi başarmışlardı. Her pozisyonda dış şut tehdidi oluşturabilen bir kadroya sahipler. Takım halinde oynadıklarında durdurulmaları çok zor, ama takım ritm bulamadığında her türlü bir isim ön plana çıkıp takımı sırtlayabiliyor.
Baby Shaq lakaplı Schortsanitis ile takımın uzun yıllardır temel taşlarından olan Fotsis'in Sırbistan maçında çıkan olaylar sebebiyle ikişer maç ceza almaları sıkıntı yaratabilir, zorlanmalarına neden olabilir ancak cezaları bittiğinde daha da güçlü hale gelecekler.
Hırvatistan ve Arjantin gibi sakatlıklarla boğuşmuyorlar, Amerika gibi yıldızlarından mahrum değiller. Ve bir diğer önemli avantaj ise bizim dışımızda kendi evine en yakın takım Yunanistan :)
Spanoulis benim Avrupa'da en çok beğendiğim guardların başında gelir. O kadar çabuk ayakları var ki savunmada onunla boğuşmak çok zor. Süratli, içeriye penetre etmekte sıkıntı çekmiyor, asistlerle takımı yönlendiriyor, doğal bir lider ve dahası şutör. Tam anlamıyla bir all-rounder. Spanoulis'in kadrodaki varlığı çok önemli.
Zisis gibi bir tecrübe. Soğukkanlılığı, mütevazi halleriyle çok sevilen bir isim. Ayrıca takımdaki uluslararası anlamda en tecrübeli isim çünkü gençlerden ümitlere ve A Takım'a kadar her yaş grubunda madalyalarla dolu bir kariyeri var. Maçın kaderini her an Yunanistan lehine değiştirebilecek bir isim.
Geçen sene Spurs'e gitme durumu olan bir isim var bir de; Bourousis. Tamamen yüreğiyle oynuyor. Yetenekleri üst düzey değil ve hatta ayakları inanılmaz ağır. O yüzden pek çok pozisyonda çabuk pivotlar karşısında zorlanıyor, arkada kaldığı için müdahaleleri faulle sonuçlanıyor. Ama savunmaya sertlik katıyor ve takımı ateşliyor. Bir anlamda Yunanistan'ın Varejao'su.
Yunanistan dediğim gibi ritmini bulduğunda, takımca formda olduğunda hakikaten durdurulması çok güç bir ekip. Maçın temposunu kontrollerine geçirdiklerinde dengelerini bozmak iyice zorlaşıyor. Dış şutlarda istikrar yakaladıklarında bir anda fark açıyorlar.
Grupta elde edecekleri sıraya göre çeyrek finalleri garanti, yarı final şüpheli. Çünkü turnuvada o kadar çok "favori" denebilecek madalya adayı var ki çapraz eşleşmeler pek çok takımın kaderini belirleyecek. Bizim de Rusya'yı geçtiğimiz takdirde grup birinciliği için mücadele edeceğimiz takım Yunanistan.
Kadro şu şekilde;
Ian Vougioukas, Ioannis Bourousis, Nikos Zisis, Vasilis Spanoulis, Nicholas Calathes, Giorgos Printezis, Stratos Perperoglou, Kostas Tsartsaris, Dimitris Diamantidis, Schortsanitis, Fotsis ve Kostas Kaimakoglou
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)