20100205

Roma İmparatorluğu'nun Yıkılışına Etki Eden Nedenler Ve İmparatorluğun Çöküşü

Blog sahibemizin dönmesiyle banada yol göründü. Bir işe başlayıp yarıda bırakan birisi olarak bu işi bitirebilmekten dolayı mutluluk duyuyorum (Mogol tarihi eksik kaldı). Yaz gibi yeni planlarım olursa geri dönebilirim. Ama benden şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın.

ROMA İMPARATORLUĞUNUN YIKILIŞINA ETKİ EDEN NEDENLER VE İMPARATORLUĞUN ÇÖKÜŞÜ

İmparatorluğun yıkılmasında iki temel neden vardır. Bunlar; Hıristiyanlık dininin ortaya çıkışı, yayılması ve kavimler göçüdür. Ancak bunlar haricinde yıkılma sürecini tetikleyen başka nedenler de vardır. En başta geleni 1.yy.'da sürekli meydana gelen taht değişiklikleri neticesinde otoritenin zayıflamasıdır. İkincisi ise, ekonomik çöküştür. Yaşanan iç karışıklıklar ve dış saldırılarla nüfus azalmış, tarım ve ticaret alanında ciddi gerilemeler olmuştur. Ayrıca giderek ağırlaşan haksız vergi sistemi ekonomik çöküntüyü derinleştirmiştir. Bu buhranın üzerine gelen kavimler göçü ve Hıristiyanlık dininin ortaya çıkması ve yayılması imparatorluğun çöküşünü hızlandırmıştır.

KAVİMLER GÖÇÜ: Roma'lılar imparatorluk sınırları dışında kalan bütün kavim ve devletleri kısaca barbar olarak tanımlamaktaydı. Bunlar, Germenler, Slavlar, Gotlar ve Hunlar olmak üzere dört ana grupta toplanmaktadır. Roma özellikle 1.yy.'da başta taht kavgaları neticesinde sınır güvenliğini ihlal etmiş ve yer yer topraklarını kaybederek bu kavimlerle iç içe yaşamaya başlamışlardır. Fakat asıl göç 4.yy. Sonlarında Hunların Avrupa'ya yürümesi ile başladı. Hunların önünden kaçan batı Gotları (Vizigotlar), Tuna'yı geçip Balkanlar'a girdiler. Germenlerin bir kolu olan Vandallar ve Süevler Ren nehrini aşarak Galya ve İspanya'ya girdiler. Kavimler göçü olarak adlandırılan bu göç dalgası, Roma İmparatorluğunu 100 yıl kadar sürecek ve içinden çıkılmayacak büyük karışıklıklara itti. Bu karışıklıklar sonucunda Roma önce ikiye ayrıldı ve sonra da Batı Roma İmparatorluğu yıkılarak tarihe karıştı.

HIRİSTİYANLIK DİNİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE ETKİLERİ: Hıristiyanlık dininin kurucusu, Filistin'de ki Nasıra kasabasında imparator Augustus döneminde doğan İsa (Jesus Christus)'dır. İsa, 26 – 30 yaşlarında iken o zamanlar bir Roma eyaleti olan Filistin'de yeni bir din yaymaya başladı. Ancak, kendisine sadece 12 kişi iman etti ki; bunlara Havari denilmektedir. Hıristiyan'lık inancına göre, İsa, Tanrının oğlu ve kendisinden önce gelmiş olan peygamberlerin haber verdiği Mesih'tir. İsa'nın babasız olarak dünyaya gelmesi, hem o dönemde hem de daha sonraki dönemlerde ciddi tartışmalara yol açmıştır. Hıristiyanlar bu durumu açıklamak için İsa'nın “insanlık” ve “tanrılık” olmak üzere iki cevhere sahip olduğuna; baba, oğul ve ruh olmak üzere üçlü bir mahiyeti bulunduğuna karar vermişlerdir. Bununla beraber İsa'nın bu iki cevheri ve mahiyeti üzerindeki tartışmalar devam etmiş ve bu tartışmadan çeşitli Hıristiyan mezhepleri (yorumları) doğmuştur.

Filistin'de bu yeni dini yaymaya başlayan İsa'yı Yahudiler, Kudüs'te ki Roma valisine yeni bir Yahudi devleti kurmaya çalışıyor diye şikayet ettiler. Bundan dolayı İsa, çarmıha gerilerek idam edildi. Hıristiyan inancına göre İsa, çarmıha gerildikten sonra Tanrı tarafından diriltilip göğe yükselmiştir (Transfigurasyon). İslami inanca göre ise İsa, çarmıha gerilmeden önce göğe yükselmiştir.

İsa'dan sonra onun düşüncesini kendisine iman eden havarileri yaymaya başladı. Bunlar içinde özellikle Saint Paul ve Saint Pierre'in Hıristiyanlığın yayılıp kurumsallaşmasında ve İncil'in oluşmasında önemli etkileri oldu. İsa'yı hiç görmeden iman eden Tarsuslu Saint Paul bu dinin Anadolu ve Yunanistan'da yayılmasında önemli rol oynadı. Roma'ya yerleşen Saint Pierre ise, Hıristiyanlığın Roma'da yayılmasında önemli hizmeti oldu. Ancak her ikisi de Roma'lılar tarafından öldürüldü.

Hıristiyanlık I.yy.'dan itibaren özellikle imparatorluğun fakir halkı içinde gizlice yayılmaya başladı. Ancak Roma, bu dine şiddetli bir baskı politikası uyguladı. Tespit edilen Hıristiyanlar arenalarda vahşi hayvanlara yem edildi. İmparatorların eğlence partilerinde vahşice ölüme atıldılar, diri diri yakıldılar. Bilhassa Neron ve Diocletianus zamanında çok ağır işkencelere uğradılar. Bu baskılar yüzünden ilk Hıristiyanlar toplantı ve ibadetlerini gözden uzak mekanlarda veya yer altında inşa ettikleri Katakomp denilen gizli tapınaklarda yaptılar. Roma'nın Hıristiyanlığa şiddetle karşı gelmesinin nedeni ise, elbette bu dinin sahip olduğu özelliklerin, Roma'nın menfaatlerini kurum ve müesseselerini tehdit etmesidir.

Zira bu din, insanların eşitliğini savunduğu, insanlar arasında sosyal statü farklarının yarattığı eşitsizlik üzerine kurulu toplumsal düzen anlayışına karşı çıktığı anlatılıyordu. Rütbe ve statü farkı, milliyet farkı gözetmeden insanların birbirine yardım ve şefkatini istediği düşünülüyordu. Neticede Hıristiyanlık Roma imparatorluğunun dini ve sosyal yapısına aykırıydı. Aykırı olduğu kadar onun sosyal ve hukuki yapısını değiştirmeye de adaydı. Dolayısıyla böyle bir dinin yayılmasıyla Roma'da iç savaşlara yol açmaması imkansızdı.

İMPARATORLUĞUN İKİYE BÖLÜNMESİ VE BATI ROMA İMPARATORLUĞUNUN YIKILMASI

379 – 392 yılları arasında Roma tahtında büyük Theodosios vardı. Ölümünden önce imparatorluğu oğulları arasında paylaştırmıştı. Doğu kısmını Arcadius, batı kısmını ise, Honorius devralmıştı. Bu ayrılıktan sonra batı Roma'nın doğu Roma ile olan bağları giderek zayıfladı ve koptu. Bu yıllar kavimler göçünün etkili olduğu dönemdi. Batı, barbar akınlarına karşı koyamadı ve Galya, İspanya ve Britanya peş peşe imparatorluktan koptu. Son olarak Afrika'da elden çıkınca Batı Roma sadece İtalya yarımadasından ibaret kaldı. Nihayet, Attila'nın elçisi Edoko'nun oğlu Odoakr, son Roma imparatoru Romulus Augustus'u yendi ve Batı Roma tarihe karıştı.


ROMA İMPARATORLUĞUNDA TOPLUM YAPISI

Roma toplumu imparatorluk sürecini doldurduğunda artık Patrici – Pleb ayrımı kalkmıştı. Ancak yurttaşlık kavramı genişlemesine rağmen toplumdaki sosyal tabakalaşmanın ortadan kalkması mümkün olmamıştı. Roma'da kan birliğine dayalı soyluluk ortadan kalkmış ve belirli bir servete sahip kişiler soylu sayılmaya başlanmıştı. Kan bir birliğine dayalı soyluluğun ortadan kalkaması Roma'daki aile yapısının genişleyen Roma topraklarına ve değişen kültürle doğrudan ilgilidir. Roma'da artık o asla geniş aile düzeni ve Patriarkal aile yapılanma yerini birbirinden kopuk çekirdek aile düzenine bırakmıştır.

Sonuç olarak Roma'da artık Agustus döneminde iki temel sosyal tabaka vardı. Bunlardan zengin olanlar yeni asiller Nobiles, daha geniş kısmı oluşturan fakir halka ise Prolotera adı verilmiştir. Bir de bunların haricinde öteden beri asillerin içerisinde yer alan asker sınıfı vardı. Bu soylu sınıfa ise şövalyeler denmektedir.

ROMA ORDUSU: Roma ordusu başlangıçta her vatandaşın maddi durumuna göre atlı ve piyade olmak üzere silahlanan ve herhangi bir ücret almayan basit bir aşiret ordusuydu. Elbette ki bu orduda temel kazanç savaşlarda elde edilen ganimetti. Fakat Cumhuriyet döneminde düzenli birlikler kurulmaya başlandı. Hattı zatında bu düzenli bir imparatorluk meydana getirecektir. Cumhuriyet döneminde başlangıçta ordu her biri 1000 kişilik 3 lejyondan meydana geliyordu. İmparatorluk döneminde ise lejyon sayısı 30'a ulaştığı gibi her lejyondaki asker sayısı 6000'e ulaşmıştır.

Roma Ordusunun en büyük özelliği askerlerinin komutanlarına olan sıkı itaat duygusu idi. Her Roma'lı asker emirlere kesinlikle uymak zorundaydı. Elbette bu Roma'daki aile yapısımdan kaynaklanan (Patriarkal) durumdan ileri geliyordu. Cumhuriyet döneminde consuller ve diktatörler ordu yönetmekle yetkili şahıslardı. Daha sonraki senato üyeleri de lejyon komuta edebildiler. Savaşta yenilen düşman ordusunun veya ele geçirilen şehirlerden elde edilen ganimetlerin bir kısmı devlete bir kısmı da devlete pay ediliyordu. Roma ordu komutanlarının en büyük hayali zaferler kazanıp Roma'da halk ve imparator tarafından bir zafer alayı eşliğinde kkarşılanması idi.

Roma'da donanma başlangıçta Kartaca donanmasının taklidi idi. Fakat buna rağmen bütün Akdeniz'i ele geçirmeyi başardılar. Hatta Hint okyanusu, Atlas okyanusu ve Kızıldeniz'de Roma yelkenlileri görülüyordu.

ROMA'DA DİN: Roma'lının bütün hayatı din ile doludur. Din, Romalı için tanrıların iradesine bağlılık demekti. Bu dinin özelliği de tanrısal kudretlerin her yerde hüküm sürdüğüne olan imandan geliyordu. Romalı doğal olaylarda olduğu kadar insan ve devlet hayatında olan bütün olaylarda tanrısal kudretler görüyordu. Roma'lıya göre bütün insan işleri bu tanrısal kudretlerin hükmü altında idi.

Roma'da ilk zamanlarda tanrısal kudretlerin hiç bir tasvirleri yoktu. (Jupiter, Mars ve Quirinus). Dolayısıyla tapınakları da yoktu. Yine bundan dolayı Roma'da en eski zamanlarda hiç bir Tanrı evlenmesi, Tanrı genolojisi ve mitolojisi yoktu.

Roma'da Tanrıların insan şeklinde düşünülmesi Etrüsk etkisiyle oluşmuştur. Tanrısal şahıslar, Etrüsk ve Hellen Tanrı şekillerinden alındıkları için, yalnızca onların insan kılığına girmesiyle kalmadı: Hellen mitolojisi ve Tanrıları da beraber girdiler ve Roma Tanrılarıyla birleştiler. Şimdi eski üçlerden, şahsi olarak düşünülen yeni bir Tanrı triası meydana geldi. (Göklerin hakimi Jüpiter, karısı Juno ve kızları akıl ve zeka tanrıçası Minerva). Şimdi artık insan şeklindeki bu Tanrıların bronzdan veya pişmiş topraktan (Terra Cotta) tasvirleri, heykelleri yapılmaya başlandı. Tanrıların yeryüzünde oturmaları içinde mabetler inşa edilmeye başlandı.

ROMALININ DİNDARLIĞI: Roma'lının dindarlığı dış etkenlere rağmen dini düşüncelerini özünden değiştirecek kadar kudret gösterememiştir. Roma'lı her tarafta tanrısal kudretler sezdiğinden dolayı bunların yakınlığını kazanmak uğurunda her şeyi yapmaya hazırdı. Hatta Roma'lı Tanrılara olan ibadette bir çok kavimden daha ileriydi. Fakat bu ibadet karşılıksız yapılan bir ibadet değildi. Roma'lı yaptığı ibadette, sunakta sunduğu kurbanlara, mezbahta yaktığı şeylere, astığı ve koyduğu adak eşyalarına, her türlü dini bayram ve şenliklere tanrılardan bir karşılık bekliyordu. Bu da kendisini himaye ve yardım etmeleri içindi. Roma'lının herhangi bir ihmali tanrıları kızdırabilir ve her türlü fenalığı yapabilirdi. Sonuçta Roma dini tanrılarla insanlar arasında adeta karşılıklı işlere dayanan, şartlı (veriyorum ki versin) bir bağlılık idi. Bu ise, bu dinin kalp işi olmaktan ziyade akıl işi olduğunu göstermektedir.

Eski Roma'lılar tıpkı Eski Hellenler gibi Tanrıların şerefine yapılacak bazı gösterilerle onların hiddetlerinin azalacağına ve kendilerine yardım edeceklerine inanırlardı. Bu oyunların en önemlisi Circus oyunları (Harp arabası yarışları, koşular, güreşler) idi. Fakat bu oyunlar cumhuriyetin sonlarına doğru dini karekterlerini kaybederek vahşice şekiller almıştır.(Gladyatörler). Bundan başka tohum ekimi için aralık ayında yapılan Saturnalia şenlikleri vardı ki; buna bütün halk (Köleler bile) katılırdı. Bunlar Avrupa'nın Noel bayramlarında ve karnavallarında hala yaşamaktadır.

Sonuçta; Roma'da din anlayışı kalp işi olmaktan ziyade akıl işi bir anlayışa sahip olduğu için, doğunun sahip olduğu mitolojik özelliklere karşı bir eğilim yoktu. Daha ziyade şekilci idi. Fakat Roma'lı her şeyden önce, eski batı dünyasında tanrılara bağlılık demek olan din mefhumunu yaratmıştı. Bunun neticesinde de, dinin buyurduklarını yerine getirmek olan zühd ve takva (günahtan sakınma) mefhumunu yaratmıştır.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails