ROMA'DA CUMHURİYET TEŞKİLATININ KURULMASI VE CUMHURİYET TEŞKİLATI
Roma'nın ileri gelen aileleri Etrüsk krallarını ülkeden kovmakla artık krallık sistemine son vermiş oluyorlardı. İşte bu Patriciler kendi anlayış ve isteklerine göre bir hükümet kurdular. Bu hükümet rejiminede devlet idaresinin yalnızca kralın yetkisinde olmadığı ve devlet idaresinin bütün vatandaşları ilgilendirdiği fikri esas olarak kabul edilmiş ve bu yönetimde Latince Respuplica olan Cumhuriyet adı verilmiştir.
CONSÜLLÜK: Yeni rejimde en yüksek iktidar ve icra yetkisi Consüllük (Consülatüs) makamında idi. Fakat bu yetki tamamen sınırsız değildi. Bu sınır kendisini üç asıl noktada göstermekteydi.
1*Bu idari sistemle müşterek iktidar oluşumu vardı. Yani idare ek bir şahsın eline bırakılmış değildi. Aynı yetkiye sahip Consül adı verilen iki kişinin ortak idareyi idame ettirmesi zorunluluğu vardı. Ancak bu model ilk defa Roma'da değil Eski Yunan'da Sparta'da ortaya çıkmıştı. Burada esas olan konu Consüllerin birbirine itiraz hakkı bulunmuş olmasıdır.
2*Consüllerin görev süreleri kısıtlanmıştır. Süresi dolan Consüller görevden çekilirdi.
3*Sınırlama görevleri bittikten sonra haklarında dava açılabilirdi.
Consüller, Comitte Curia tarafından 1 yıllığına atanırdı. Yetkileri çok genişti. Devletin günlük işlerini görürlerdi. Senatus, Curia ve Centuria meclislerini toplantıya çağırırlardı. En yetkili kişi şahıslardı. Yani başyargıçlardı. En önemliside ordunun sevk ve idaresinde en yetkili kimselerdi. Bunların yardımcıları vardı. Hukuki danışmanına Practor, mali danışmanına Qastor ve dini konularda başrahip konumunda Pontifex Maximus adı verilmekteydi.
CURİA VE CENTURİA MECLİSLERİ
Roma'da memurlara emir verme İmperium yetkisini aslında toplumun kendisi vermekteydi. Yani onların Centuria meclisinde halk tarafından seçilmesi gerekiyordu. Bir başka ifadeyle Roma'da iki meclis bulunmaktaydı. Bunlardan bir tanesi yalnızca Patricilerin katıldığı Curia meclisi (30 Kişi) ve Patricilerle birlikte Pleplerin katıldığı bir halk meclisi olan Centuria Meclisi (Comite Centuria) bu meclis 193 kişiden oluşmaktaydı. Üyeleri servet esasına göre belirlnemekteydi. Yani bu meclise girecek Pleplerin varlıklı olması gerekiyordu.Centuria Meclisi memur seçimi, kanun hazırlama, savaş açmak, barış yapmak ve en önemliside Consulleri seçmek gibi geniş bir yetkiye sahipti.
Senatüslerin krallık zamanında ancak istişari mahiyette bir organ olan (Yaşlılar Meclisi) Senatüs yeni rejimin kurulmasında önemli bir rol oynadı. Böylece çok geniş bir iktidar oteritesi kazandı. Senatüs artık iç ve dış işlerini çevirmeye bilhassa asker toplamaya ve devletin mali işlerini kontrol etmeye başladı. Senatüsün verdiği kararlar kanunlaşmasında Consüller bu kararları uygulamak zorunda kaldılar. Ayrıca Senatüs, Centuria Meclisinin aldığı kararları veto etme yetkisine sahip oldu. Roma'da Senatüs olabilmek için en az 1 milyonluk Sessertius sahibi olmak gerekiyordu. Bunların sayısı başlangıçta 300 iken daha sonra 600'e çıkmıştır.
DİKTATÖRLÜK: Roma aristokrasisi devletin bu en yüksek makamının yetkisini sınırlayacak muhtemel bir Tiran'ın (Zorba Hükümdar) bütün tehlikesini ortadan kaldırmış bulunuyordu. Diğer taraftan yeni rejim olağan üstü sıkıntılı durumlarda devletin bütün güç ve araçlarını geçici bir zaman için tek bir elde toplamak mecburiyetini hissettmiş bunun için geniş zamanlarında Senatüsün kararıyla Consullerin biri tarafından tayin olur ve yalnız başına hükmeder. Fakat bu süre 6 ay içindi. Diktatör yaptığı işlerden hiç bir zaman sorumlu tutulmazdı. Diktatör işe başlayınca Consüller onun emri altına girerlerdi. Kendine yardımcı olarak yine kendisinin seçtiği bir süvari alayı bulunuyordu. Roma tarihinden örnek verecek olursak Sulla ve Caesar'dır.
ROMA'DA SOSYAL SINIFLARIN MÜCADELESİ
M.Ö.5. ve 4.yy. Patrici – Pleb mücadelesi şeklinde geçmiştir. Bilindiği üzere Patriciler imtiyazlı sınıfı oluşturmaktaydı. Roma'yı yöneten asıl sınıf bunlardı. Seçme seçilme hakkı, ticaret yapabilme gibi temel hak ve hürriyetler Patricilere özdü. Plebler ise bu hakların tümünden mahrumdu. Ne memur olabiliyorlardı, ne ticaret yapabiliyorlardı, ne de Patrici sınıfından biriyle evlenebiliyorlardı. Kısacası Patrici ve Plebler arasında büyük bir uçurum vardı.
M.Ö. 5. yy. aynı zamanda Roma'nın dış tehditler aldığı ve savaşlarla dolu bir yüzyıldı. Roma'daki sistem değişikliği iki büyük dış tehlikeyi beraberinde getirmişti. Bu tehditler Pleblerin mücadelesini başlatmalarına neden olacaktı.
1*Son Etrüsk kralı Tarqiunus Superbus ve yandaşları eski krallık sistemini yeniden getirmek için planlı bir harekete geçtiler. Ancak Roma'nın ileri gelenleri bu mücadeleye karşı tepki gösterdiler. Öyleki Consül İunus Brütüs bu oyuna katılmış olan kendi oğlunu bile idam ettirmek zorunda kaldı. Neticede Roma'lılar kesinlikle bir krallık rejimine dönmemeye çok kararlıydılar. Böylece Etrüsk varlığı Roma içinde eridi ve tarihten silindi.
2*İkinci büyük tehlike ise; Roma'ya bağlı olan Latium şehirleri ile Apenin yarımadası, bilhassa orta kesimde varlıklarını sürdüren Aaquler, Veiiler, Volkslar, Sabinler Roma'ya karşı bir mücadele başlattılar. Roma bir asır kadar bu halklarla savaşmak zorunda kaldı. İşte bu savaşlar zaten kötü durumda olan Plepleri iktisadi bakımdan daha da kötü bir duruma sürükledi. Fakat bu durum dünyada ilk kez bir demokratik cumhuriyet olma sürecini başlatacaktı.
PATRİCİ – PLEB MÜCADELESİ: Roma'da cumhuriyetin teşkilatına bakıldığında asıl imtiyazlı kısımın Patriciler olduğu hemen göze çarpmaktadır. Devlet içinde bütün hukuktan yalnız bunlar faydalanıyor, Senatus'ta yalnızca bunların dediği oluyordu. En zenginlerin çoğunluk teşkil ettiği Centuria meclisine yalnız onlar söz geçirebiliyordu. Yani Pleblerle aralarında her bakımdan derin bir uçurum vardı. Patricilerle Plebler sanki ayrı birer halk zümresi idiler. Aralarında hala evlilik söz konusu olmuyordu. Üstelik Roma'lı patriciler, İtalya'nın diğer şehirlerinden gelen asilleri bile aralarına almayarak onlara pleb muamelesi yapmışlardır. Diğer taraftan Roma'da pleblerin sayısı giderek arttığı gibi aralarında zenginler de türüyordu. Ayrıca onlar hem savaşa gidiyorlar hem de vergi veriyorlardı. Ancak, siyasi haklardan faydalanamıyorlar ve geneli iktisadi açıdan sıkıntı içinde idiler.
Patricilerle, plebler arasındaki bu sosyal farklılık, bilhassa iktisadi sıkıntıların katılmasıyla da, büyük bir sosyal bunalıma neden oldu. Bu bunalım, patricilerle plebler arasında yaklaşık iki asır kadar sürecek ve neticede iki sınıfın birbirine eşit olmasını ve demokratik bir cumhuriyet rejiminin kurulmasına neden olacak bir mücadele devri yarattı.
İki sınıf arasındaki ayrılık ve anlaşmazlık, Roma'nın zaptettiği memleketler halkının Roma'ya gelmesi ve bunların pleb sınıfına alınması neticesinde büsbütün artmıştır. Çünkü fakir Plepler ekonomik durumlarının düzeltilmesini isterken, zengin plebler patriciler gibi, yüksek devlet memurluklarına, rahipliklere seçilmek, patricilerle evlenebilmek ve ticaret yapabilmeyi istiyorlardı. İşte bu sebeplerden dolayı devlete karşı ayaklanmaya karar veren plebler, önce kendi aralarında teşkilatlanarak kendilerine mahsus bir meclis kurmuşlardır. (Concilia Plebis). Meclisin başkanına Tribunus adını vermişlerdir. Bu şekilde meşru yollarla istediklerini almaya çalışan ancak, isteklerinde başarıya ulaşamayan plebler, ikinci adım olarak topluca bir eylem kararı almışlardır. Toplu bir şekilde şehri terk ederek, Roma yakınlarındaki kutsal dağa gitmişlerdir. Efsanevi anlatımlara göre bu olay M.Ö.494'te olmuştur. Bu sırada patricilerin askeri, siyasi ve iktisadi sahada Pleplere ihtiyacı olduğu için meseleye müdahale etmişler ve pleplerin geri dönmek için ileri sürdükleri şartları kabul etmişlerdir.
Kabul edilen şartlara göre, fakir pleblerin borçları bağışlanacak ve borçlarından dolayı köleliğe düşmüş olanların hürriyetleri iade edilecekti. Bundan başka plebler, kendi aralarında pleblerin çıkarlarını koruyacak iki memur seçebileceklerdi. (Tribuni Plebis). Her sene pleb meclisi tarafından yeniden seçilecek olan pleb Tribunların sayısı başlangıçta iki olarak tespit edilirken, bu sayı M.Ö.5.yy. ortalarında 10'a çıkacaktı.
Pleb meclisinin Roma teşkilatında bu şekilde yer alması, patrici hakimiyetine ilk darbeyi vurmuştur. Buna karşılık patriciler bazı tedbirler almaya başlamışlar ve dışarıdan Roma'ya gelen yabancı aileleri asil olsalar dahi pleb sınıfına almışlar ve kendi sınıflarının artık kapandığını ilan etmişlerdir. Bundan başka Tribunluğu kaldırmak içinde teşebbüse geçmişlerse de başarı sağlayamamışlardır. Neticede plebler artık kısmen de olsa idareye ortak olmuşlardı. Bu ilk uzlaşmalara rağmen iki sınıf arasındaki mücadele uzun bir dönem devam etti. Kısacası plebler tamamıyla eşit haklara sahip olmak istiyorlardı. Bununla birlikte Pleblerin yararına olan bazı bazı teşebbüslerin patriciler tarafından yapıldığını görüyoruz. Mesela, M.Ö.486 senesinde Consul Spurius Cassius (kendisi daha sonra kral olmakla suçlanıp idam edilecektir.) devlete ait toprakların fakir pleblere ile müttefik Latinlere dağıtılmasını ön gören bir kanun tasarısını meclise getirmiştir. Ancak diğer consullerin karşı çıkmasıyla bu gerçekleşmemiştir. M.Ö.462'de ise Pleb tribunu olan Terentilius Arsa'nın Roma'nın yürürlükte olan örf ve adet kanunlarını yazı ile tespit etmek üzere bir komisyon teşkil edilmesi hakkında yaptığı teklif, patricilerin şiddetli muhalefeti karşısında reddedilmiştir.
DECEMVİRLER VE 12 LEVHA KANUNLARI: Bu tarihten 10 sene sonra aynı mesele yine gündeme gelmişti. Zira bu tarihe kadar Roma'da yazılı kanunlar mevcut olmadığından örf ve adete göre hareket edilirdi. Fakat, atadan kalma bu gelenekleri yalnızca büyük geçmişi olan asil patrici ailelerine mensup olanlar biliyordu. Bundan dolayı Patiriciler bu örf ve adet hukukunun yazı ile tespit edilmesine mümkün olduğu kadar uzun bir süre karşı koymuşlardır. Fakat, bir taraftan da sıralarda yapılmakta olan dış savaşlar nedeniyle, nihayet Patricileri yumuşatmış ve M.Ö.450'de kanunları yazmak üzere 10 kişilik bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu kanunlar hazırlanırken bütün idari mekanizma durmuş ve consullük bütün yetkilerini bu komisyona devretmiştir. Kanunlar, 12 madeni veya tahta levha üzerine yazılmış ve meclisin onaylamasından sonra, herkesin görülüp okuyabilmesi için Forumda bir yere asılmıştır. Bu kanunlarda, aile hukuku, veraset hakkı, borç ve ceza kanunları hakkında hükümler vardı. Sonuçtan bundan böyle, her pleb vatandaşı haklı olup olmadığını görebilecek, bu da Patrici memurların keyfi hareketlerini frenleyecekti. Bu bakımdan 12 Levha Kanunları Roma hukukunun esasını teşkil etmiş ve sonraki nesiller bunları gençlere öğretmek maksadıyla kanunları okul kitaplarına geçirmişlerdir. Ancak bu kanunlarda Pleblerin ticari özgürlüğü ve patricilerle evlenme müsadesi yoktu. Bu durum kısa bir zaman sonra iki sınıf arasındaki çekişmeyi yeniden canlandırmış ve ayrıca Decemvirlerin iktidarı bırakmaması nedeniyle de plebleri ikinci defa isyana teşvik etmiştir. Bu isyan hareketiyle Decemvirlik kaldırılmış ve L.Valerius ile M.Horatius Consulluk makamına seçilmişlerdir. Bunlar iç huzuru temin etmek için kendi isimlerini taşıyan üç yeni kanun daha çıkarmışlardır.
1*Concilia Plebis'in aldığı kararlar, Patrici meclisinin aldığı kararlara eşit olacak.
2*Provocation, yani vatandaşların itiraz ve temyiz hakkı yeniden iade edilecekti.
3*Pleb Tribunların dokunulmazlıkları kısmen tanınacaktı ve sayıları 10'a çıkarılacaktı.
Bundan sonra uzlaşmak hususunda atılan adımlar birbirini takip etmiş ve M.Ö. 445 yılında Pleb Tribunu C.Canuleius'un Pleblere, Patricilerle evlenme müsaadesi tanıyan kanunu kabul edilmiştir. Bu birleşme neticesinde doğan çocuklar babanın mensup olduğu sınıftan addedilecekti. Bu kanunun kabulü, sosyal hayatta büyük bir önem taşımasına rağmen, halkın yalnız küçük bir kısmı üzerinde tesir bırakmıştır. Çünkü, pleblerin yalnızca bazı zengin aileleri, asil patricilerle evlenebilmiştir.
Bu gelişmelere parelel olarak sadece pleblerin katıldığı pleb meclisine (Concilia Plebis) patriciler de katılmaya başladı. Bu Roma'da yeni bir meclisin doğması demektir. Bu meclise Patrici – Plep ayrımı gözetmeksizin bütün Tribuslar katıldığı için Comitia Tributa (Halk Meclisi) denildi.(M.Ö.447).
Bu meclisin Centuria meclisinden farkı şuydu: Centuria meclisinde üyeler zenginliklerine göre oy kullanabiliyorlardı. Halk meclisinde ise, zenginlik fakirlik farkı gözetilmeden patrici-plep bütün Romalılar oy kullanabiliyordu.
Netice itibarıyla Roma'da V.yy.'da cumhuriyet iç tarihi baştan itibaren Patrici ve Pleb denilen iki halk zümresi arasındaki tezatların düzeltilmesi hareketleriyle dolu bir mücadele devridir. Fakat bu yy.'lın sonunda da bu sınıf mücadelesi bitmeyecek ve IV. yy.'la akacaktır. Zira, Roma tarihinde Galler Felaketi olarak tanınan sıkıntılı dönem Pleblerin statülerini ciddi ölçüde sarsacak ve bu sosyal ayrımın ortadan kaldırılmasını zorlaştıracaktı.
Ancak, IV.yy.'da çıkartılan Licinius – Sextius ve Publilius Philo kanunları ile borçlar hukuku, devlet arazisinin taksimatı, pleblerin siyasi istekleri ve memur olma talepleri ile ilgili sıkıntılar ortadan kaldırıldı. Bu yüzyıl boyunca devam eden bu iç çekişme nihayet Hortensius kanunları ile son buldu. Buna göre, Comitia Tributa, Comitia Centuria ile tamamen eşit hale getirildi. Bundan sonra her iki meclis çeşitli halklarla yan yana yaşamakta devam ettiler. Eskiden yüksek memurların seçimi, savaş ve barışa karar verme, kanun tasarıları üzerinde oy verme hep Comitia Centuria'da, daha aşağıdaki mertebedeki memurların seçimi ise, Comitia Tributa'da yapılırdı. Şimdi Comitia Tributa kanun yapma hakkını da aldı ve bunu çok daha enerjik bir surette kullandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder