NBA İnceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NBA İnceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20110108

Enes'in Cezası Kesinleşti

Enes'in NCAA yönetimiyle yaşadığı sıkıntıdan, Fenerbahçe Ülker'den, babasından ve Kentucky ahalisinden bahsettiydim bir ara uzun uzadıya; şurada O yüzden burada tekrar tekrar Fenerbahçe'den aldığı "ihtiyaç dışı para"dan ve "amatör statüsünü kaybedişi"nden bahsetmeyeceğim.

Kentucky Üniversitesi NCAA'in kararı üzerine bir üst mahkemeye başvurmuştu ve bu süreç esnasında da Enes'in takımla antrenmana çıkmasına izin verilmiş ama seyahatlere katılması yasaklanmıştı. Ve üst mahkeme de NCAA'in $33,000'lık fazladan para aldığı gerekçesiyle Enes Kanter'in ligden ihracı için yaptığı talebi kabul etti.

Artık Enes resmî olarak NCAA'den men edildi. Ve artık takımla antrenmanlara da çıkamayacak, deplasman seyahatlerine de gidemeyecek. Eğer Kentucky'de kalmaya devam ederse destek bursunu (belirli bir miktar ödeme) almaya devam edecek hayatını idame ettirebilmek için.

Calipari ise karara rağmen her şekilde Enes'in yanında olacağını, onu draftlara hazırlayacağını söylemiş.

Enes'in NCAA'de oynayamayacağı resmî olarak kesinleşti.

"Free Enes" protestoları, itirazlar, uzayan süreç.. Pek çoğumuzun da tahmin ettiği gibi karar değişmedi. Enes yine Draft'ta yer alacak, buna şüphe yok. Ama Mock Draftlar'da ilk 10'a girebilecek mi? Mock Draft'ı geçtim, asıl Draft'ta nerelerden seçilecek?

20100915

2010 NBA Draft || Pick #1: John Wall

Eveet, hazır takımların 2010 Yaz Kampı'na girmelerine kısa bir süre kalmışken ihmal ettiğimiz draftlara kısa kısa bakmaya başlayalım.

Bu sene de belliydi kimin ilk sıradan seçileceği; John Wall. Kentucky Üniversitesi'nden gelen 1990 doğumlu oyun kurucu. Kolej kariyeri özellikle Kentucky adına rekorlarla dolu. Güneydoğu Konferansı'nın MVP'si seçildi. Kentucky Wildcats tarihinin asist/sayı ve ribaund/sayı double-double'larını aynı sene yapan ilk oyuncu ve takımın en çok asist yapan oyuncusu oldu bir sezon içinde 241 asistle.

John Wall draft'a erken girenlerden oldu. NCAA'deki freshman senesinin ardından draft'lara katıldı. Bu bile ne kadar özel bir adam olduğunu bir anlamda gösterebilir. Fiziği oldukça etkileyici. 1.93'lük boyu ve 2.06'lık bir kulaç boyu var. İnanılmaz bir atlet. Driblinginden bahsetmiyorum bile.

John Wall'un bir de imzası var; dansı. The John Wall Dance. Kentucky Wildcats tarafından NCAA'ye seçildiği 2009 Midnight Madness'ta yaptığı dans. Oldukça eğlenceli bir adam aslında.

Her anlamıyla Derrick Rose'a benzetiliyor bu adam ve hakkı da var. Solak olması eşleşme problemi yaratacak rakiplerine, atlet özellikleriyle potaya çok rahat gidebiliyor. Ama onu potaya götüren en büyük özelliği belki de Rose'la olan en büyük benzerliği; akıllara zarar ilk adımı. Çembere ulaşmakta neredeyse hiçbir zorluk çekmiyor. Solaklığı, atlet özellikleri bir kenara size'ı sebebiyle de çok acayip eşleşmeler izlettirecektir.

Lise'de Word of God'ı ikinciliğe taşırken 22.1 sayı, 5.5 asist, 5.2 ribaund ve 2.0 top çalma istatistikleriyle oynadı.  Zaten o yaş grubunda fiziğiyle baştan göze batıyordu ki sahada yaptıkları da muazzamdı.

Top çalar, ribaund toplar, top çalar, asist yapar ve dahası çembere gitmekte çok az problem yaşar.

Ama şimdi asıl bakılması gereken Washington Wizards'la ne yapacağı. Bir oyun kurucu da olsa daha 20 yaşından sahaya bu kadar hakim olması hakikaten çok özel bir şey. Ve McGee olsun, Thornton ve Blatche olsun John Wall'dan ziyadesiyle faydalanacaklardır zira onlar da çok üst düzey atletler. Fiziksel yeterlilikleri sayesinde doğru yerde topla buluştukları zaman hakikaten bir hayli arttığını göreceğiz değerlerinin.

Bu kadar övdük, en büyük eksisine gelelim. Şutu. Sayılarının çoğunu çembere yakın mesafelerden kaydediyor. Şutu çok sağlam değil. Ama bu gelişmeyecek bir şey değil. Gerek fiziğinin gelişmesiyle gerekse de NBA temposunda yapacağı antrenmanlar ve üst düzey koçlarla bu problemi de zamanla aşacaktır.

Hakikaten özel bir oyuncu. Umalım ki Derrick Rose gibi istikrarsızlıklar yaşamasın, aksine Dwyane Wade gibi kendi alsın götürsün. Şampiyonluktan değil, kişisel gelişimden bahsediyorum.

20100108

Washington Bullets, Arenas the Gunfather ve Abe Pollin'in Kemikleri

Gilbert Arenas bundan yaklaşık iki hafta önce, ucu yoğun kumar borcuna dayanan bir olayın baş rolünde yer aldı. Şimdi bu adamlar zenci, kumar haliyle diz boyu. Sürekli de seyahat ediyorlar. Yani sadece Amerika içindeki uçuşları da düşünmemek lazım (kaldı ki Amerika'nın iki ucu arasındaki uçak mesafesinin çokluğunu biliyoruz) NBA Cares kapsamında kıtalar arası seyahatlerde de bulunuyor bu adamlar.

E yolda n'apıyorlar? Poker dönüyorlar, çeşitli iddialarla ortaya para koyuyorlar. Çaylak Crittenton da takıma çabuk adapte olmuş olsa gerek ki işin içinde epey bir yer almış ve Arenas'a borç yaptırmış. İşin içinde Arenas ve $111m'luk bir kontrat (geriye yaklaşık $82m'luk kısmı kalmıştı) söz konusu olunca büyük ihtimalle ortada dönen para akışı da bir hayli fazladır. Gel gelelim bu borçlar birikmiş de birikmiş.

Sonra bir gün Arenas'ın çocuğu doğmuş. Böyle olunca Arenas artık evde silah bulundurmaması gerektiğini düşünerek Verizon Center'a getirmiş silahlarını. Bir süre soyunma odasında mı ne durmuş bu silahlar. Günlerden bir gün ki bu gün 25 Aralık'a denk geliyor, ama Amerika'ya göre 24 Aralık'ta gerçekleşiyor, bir açıklama yayınlanıyor;

Kulübe ulaşan bilgiye göre Gilbert Arenas, salondaki soyunma odasında kilitli dolabında boş silahlar bulundurmuştur. Wizards yönetimi olarak NBA yönetimine ve bölgesel otoritelere bilgilendirme de bulunduk ve gerekli hukuksal süreç başlatıldı. Dolayısıyla ilerleyen zamanlarda yargıya intikal etmiş olan bu konuyla alakalı açıklamalarda bulunmayacağız.

Ardından da Gilbert Arenas'ın telefon görüşmesiyle Washington Times muhabiri Mike Jones'a yaptığı açıklama basında yer aldı;

Bu bahsedilen silah bulundurma olayı yaklaşık 10 Aralık civarında oldu, kızım doğduktan hemen sonra. Kızım doğduktan sonra fark ettim ki artık evde, çocuklarımın yakınında, silah bulundurmak istemiyordum. O yüzden Verizon Center'daki kilitli dolabıma götürdüm. Bir hafta sonra da salonun görevlisine teslim ettim ve onları polise iade etmesini istedim. Kulübe sokmamalıydım silahları, kuralları biliyordum. Ama kızım doğduktan sonra.. İstemedim evimde tutmak, artık daha fazla ihtiyacım olmayacak dedim kendi kendime.

Tabii hemen ardından eski defterler açıldı, en son kim silah suçundan ceza almış NBA'de diye. O zamanlar Portland forması giyen Sebastian Telfair çıktı karşımıza. Sevgilisinin adına kayıtlı dolu bir silahı takım uçağına sokmaktan ceza almış 2006, silaha dair son ceza bu zamana denk geliyormuş.

Tabii işler bununla sınırlı kalmadı. Yukarıda bahsettiğim Crittenton ve kumar borcu da işin içine girince Verizon Center'daki silahların konumu değişti. New York ve Washington'ın Times'ları sızdırılan şahitlik bilgileriyle olaya bambaşka bir boyut kattı. Arenas bildiğimiz gibi alabildiğine geyik bir herif. Haliyle de Crittenton'a "para mara vermem sana, çaylak" gibisinden takılıyormuş. Bahsi geçen boş silahlar da ortalıktayken Arenas bir tanesini alıp Crittenton'a doğrultmuş.

Tüm bu olanlar medyaya öncelikle Arenas'ın kendi takasedilemez bir şekle sokması olarak lanse edildi. Çünkü devasa bir kontratı var Washington 2014'e kadar. Ayrıca dizinden geçirdiği bir ameliyat var ki Arenas'ı Arenas yapan birincil özelliklerden olan o inanılmaz ilk adımının patlayıcılığına büyük zarar verdi bu operasyon. Tabii bunlar işin ikinci planıydı, daha sadece silahı "bulundurmak"tan başı dertteyken Wizards'ın, şimdi de ikinci oyuncusunun birbirine silah çektiği söylenmeye başlanmıştı.

Şimdi Artest'le de karşılaştıranlar olacak o felaket Indiana Detroit kavgasından sonrası için ama Artest'in oyunculuğunda her zaman üst vücudunun gücüyle ön plana çıkan bir savunması dikkat çekerdi. Ayrıca $111m'luk da bir maaşı yoktu. Arenas? Neredeyse tamamen bir skor makinası; ama sakat bir skor makinası.

Tabii daha sonra Arenas silah çektiğini yalanladı, Jaravis Crittenton bir süre sessizliğini korudu vs. Bu işin sadece şakalaşma olduğunu söyledi, inkâr etti, silahlar boştu dedi. Daha sonra Spurs maçının ardından Abe Pollin'in yerine geçici olarak takımın yöneticiliğinde olan ailesi bunun tamamen kötü bir karar olduğunu dile getirmiş ve Arenas da kabul ettiğini, yanlış bir karar aldığını, silahları salona hiç getirmemiş olması gerektiğini ama bu yanlış kararının tüm sorumluluğuna hazır olduğunu söylemişti.

Bunların devamında yaptığı açıklamalarla da hayatının makaradan ibaret olduğunu, hiçbir ciddiyete yer olmadığını ve ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin herşeyin bir şakadan ibaret olabileceğini ima etti adeta. Kaldı Warriors yıllarından kalma ruhsatsız bir silah davası yüzünden 2004 sezonunun açılış maçını kaçırmıştı; ceza. Pazartesi günü geri vitese taktı bir Arenas ve resmî bir açıklama yayınlayarak bu "şakalaşma" için özür diledi. Herşeyin bir kez daha şakadan ibaret olduğunu dile getirdi.

Daha sonra da bir Twitter vakasına karıştı;

Eğer top oynuyor olmazsam büyük ihtimalle McDonalds'ta çalışıyor olurum. Kızarmış patateslerini çok seviyorum çünkü.

Şeklinde bir tiviti olmuş. İşler o kadar ciddileşti ki, gerçekten yakın zamanda Arenas'ı bir McDonalds'ta çalışırkenki fotoğraflarını görebiliriz. Çünkü en son yanlış değilsem Sixers maçının ardından David Stern için "mean" yani "kötü/gaddar" kelimesini kullanmıştı. O zamana kadar NBA ve Stern beklemeyi, davanın nasıl ilerleyeceğini görmeyi planlıyor, ses çıkarmıyordu. Hatta Arenas maçlara da çıkmaya devam ediyordu. Ama bu "mean" Stern'ü taşıran son damla oldu ve Arenas hak mahrumiyeti ve maçlardan men cezası aldı; büyük ihtimalle sezon sonuna kadar kuruş alamayacak ve maçlara da çıkamayacak haliyle.

Gerçi bu da Wizards'ın salary'sine yarar. Bildiğim kadarıyla ciddi şekilde luxury tax ödüyorlar. Arenas'ın kontratı düşerse çok rahatlayabilirler. Neyse bu başka bir hikaye geçelim.

David Stern'ün açıklaması ise şöyle;

Bir NBA oyuncusunun, dolu yada boş, herhangi bir ateşli silahı bir NBA salonu sınırlarına sokması yürürlülüğümüz gereğince bir suçtur ve bizler için çok detaylı inceleme gerektiren bir endişe kaynağıdır. Bu olay District of Columbia polislerine, Büyük Mahkeme'ye ve ciddi bir suç inceleme sürecine dahil edildiğinden, yani Türk verisonuyla yargıya intikâl ettiğinden bir süre Mr. Arenas'la ilgili bir karara varmadık. Aynı şekilde Wizards yönetimine de bu sebepten ötürü bir karar almadan beklemelerini söyledik.

Wizards yönetimi herbir üyesiyle ciddi bir sorgu sürecinden geçiriliyor. Büyük bir titizlikle soruşturma sürdürülüyor. Ancak son gelişmeler bizleri bir karara varmaya itti. Mr. Arenas'ın son günlerdeki açıklamalarını ve davranışlarını göz önünde bulundurduğumda devam eden yargı süreciyle birlikte şuan için tekrar NBA kortlarında yer almaya hazır olmadığına karar verdim. Maaşının da dondurulmasıyla birlikte Mr. Arenas süresiz olarak NBA maçlarından men edilmiştir.

Son olarak, NBA etrafında sormuşlar nasıl bilirdiniz diye. Kolay değil, üç kez all-star olmak koskoca DC takımı Wizards'ın franchise'ı olmak, sakatlıktan dönmeye çalışmak ve $111m'luk bir kontratın sorumluluğunu taşımak. Ama şimdi işler daha kötü; kontratı geçtim, NBA kariyeri son bulabilir. Sormuşlar lig geneline, Hidayet de görüş bildirmiş;

Haberi duyduğumda şok oldum, ceza aldığını bilmiyordum. Bir hata yaptı, yapmaması gereken almaması gereken bir karar aldı. Ama umarım insanlar onu affedebilir. Bir baba olarak, silahları evinden uzaklaştırarak kendince doğru olanı yapmaya çalışıyordu. Onun için üzülüyorum, lig için çok önemli bir isim. Umarım hatasını anlamıştır ve insanlar da onu affedebilir.

Neyse artık tamam tüm bunları bir kenara koyuyorum şimdilik. Washington DC. Güvenliğin belki de en sert olduğu şehir. Ayrıca bir de buna NBA'in kendi iç kuralları dahil olunca işler iyice sıkıya biniyor.

Bu olaylar açısından umursadığım tek bir şey var. Geri kalan bütün cezalar, yazılıp çizilenler.. Hepsi benim için anı olacak. Aa dicem bak şu sene Arenas şöyle bir halt yemiş ahaha diyip güleceğim. Ama.. Öyle bir insan var ki arada kalan.. Öyle bir insan var ki vefasızlık edilen..

Abe Pollin..

24 Kasım'da hayatını kaybeden, 45 senesini DC'ye vermiş sahip. Washington DC'ye, Bullets'a, Wizards'a (ve önceki franchise isimlerine -bilmiyorum hepsini-) inanmış, Arenas'ı franchise oyuncusu yapmayı kafaya koymuş, muhteşem derecede tonton ve ölümüyle pek çok NBA takipçisi gibi beni de çok üzmüş olan Wizards sahibi.

Eminim bu tonton ama kocaman yürekli insanın kemikleri sızlıyordur şimdi. Doğum günü olan 3 Aralık, Washington Valisi tarafından Abe Pollin Günü ilan edilmiş bir insandan bahsediyoruz, düşünün ne kadar sevildiğini ve ne kadar önemli olduğunu.

Abe Pollin bundan bir buçuk sene önce Arenas'a imzalattırmıştı bu $111m'luk 6 yıl sürecek olan kontratı. Dizi ameliyatlıydı, eski seviyesine çıkamıyordu ama bu kabul edilebilirdi; sonuçta Arenas her zaman Arenas'tı.

Neden mi bu kadar Pollin'e kaydırdım konuyu? Şöyle açıklayayım.

Bildiğimiz üzere zamanında Washington'ın lakabı Bullets'tı. Sloganları da "Bir mermiden de hızlı" idi. Ama bundan seneler önce Pollin'in çok yakın bir arkadaşı bir suikasta kurban gitmişti. Ve o saatten sonra Pollin için Washington bir Bullet olamazdı. Ve tüm Washingtonlılar'ın fikrine sunmuştu, yeni lakap ne olmalıydı? Ama yeni gelecek olan lakap da Bullets gibi o kötü günleri hatırlatacak cinsten olmamalıydı. İşte Washington'ın Wizards olma hikayesi böyledir. İsimlerin sebeplerin eksikliğinin kusuruna bakmayın, akşamın bu vaktinde parmağımı kımıldatıp da eskiyi açmak istemedim.

İşte bu yüzden Gil'e karşı olan tüm düşüncelerim tepetaklak olabilir.

Bu silah olayının hiçbir açıklaması olamaz, ne hip-hop kültürüyle ne de zenci olmakla. Bu tamamen "çocuk" olmaktan kaynaklanıyor. Kendisini örnek alacak olan yüzlerce küçük DC'li zenci çocuğu düşünmeden, "mahalle"lerde şahit olduklarını düşünmeden hareket etmek nasıl bir sorumsuzluktur? Seni bir Wizard yapan insana neredeyse ihanet etmek nasıl bir sorumsuzluktur?

Pollin bütün bunların farkındaydı aslında. 1923 doğumlu ve hayatının neredeyse tamamını Washington'da geçirmiş bir insanın şahit olduğu suikastleri gözden geçirince.. Kennedy cinayeti, Martin Luther King, nice sokak kavgaları.. Abe Pollin arkadaşının ölümünden sonra Bullets adını değiştirirken DC'ye ait bu kötü anıların da şehrinden, dahası takımından gitmesini istiyordu.

Ha, o zaman da bu hareketi yeni bir takım, yeni renkler, yeni sponsorluklar ve yeni para kaynakları gözüyle baktığını iddia edenler olsa da Pollin bunları çoktan aşmıştı. Tek istediği, kötü günlerden uzak, DC'nin başarılarıyla dolu bir gelecekti.

Sen yine de.. Nur içinde yatmaya çalış Abe Pollin..

20091220

NBDL Sunar: Anthony Tolliver

NBA Development League'den ufak ufak bahsetmeye başlamıştım. Ve D-League meyvalarını vermeye başladı. Gerçi bu biraz da zorunluluktan ama yine de doğru bir tercih; Anthony Tolliver. Bir dönem Galatasaray'da da forma giymiş, oldukça güçlü, savunma yapmaktan kaçmayan ve aslında verimliliği çok üst düzey olabilen bir oyuncu. Her yere katkı sağlayabilen, her yere giden bir oyuncu. Hani resmen ayağına krampon giydirip sahaya çıkarsanız tam bir box-to-box oyuncu olacak. O kocaman cüssesine rağmen dış şutu var, garda yüksekte screen yaptığında dışarıya da açılıp şut tehditi yaratabiliyor. Çok mücadeleci ve gücüyle de NBA'de sinmeyecektir.

Tek sıkıntısı var diyebiliriz, o da fazla top kaybı yapıyor olması. Aksi gibi de bir uzuna nazaran gayet alçak ve iyi bir dribblingi var. Evet belki sırtı dönükken alçak posttan potaya çok etkili bir şekilde yüklenemeyebilir ama yine de yeterli post-up yeteneği var ve hem içerden hem dışardan oynayabiliyor olması Blazers için çok iyi bir tercih olduğunu gösteriyor. Eh, ne yaptıklarını biliyorlar. Tolliver için söylenebilecek en iyi şey belki de genişletilmiş dört numara olacaktır.

Greg Oden'ın gidişi, Aldrigde'in ribaundsuzluğu ve istikrarsız savunma mücadelesi seviyesini kendince, elinden geldiğince yukarı çekecektir Tolliver kuşkusuz. Ve belki de NBDL'e dönmekle doğru karar verdi. Avrupa'da kalsaydı kaybolması işten bile değildi. Ama o döndü ve NBDL'e para için değil, kendini göstermek için girdi. Chris Hunter'ın ardından bu sezon NBDL'den NBA'e terfî ettirilen ikinci oyuncu. Magic karşısında oynamadı ama muhtemelen bundan sonraki maçta bench'ten gelerek elinden gelen katkıyı yapacaktır. D-League'teki ortalamaları ise şöyleydi; 20.6pts 9.9reb 1.2stl.

Takipçisiyiz efenim.

20091127

Wade + James Değil, Howard

Herkes sanıyor ki Knicks LeBron'u da Wade'i de katacak kadroya. Gerçi bu açıklamayı görene kadar benim de aklımdan öyle geçiyordu, her ne kadar LeBron'u sevmesem ve Wade de Iverson'dan sonraki göz ağrım olsa da, Knicks cephesinin allem edip kallem edip ikisini birden, hatta bir de Luxury ve Cap el verirse Nash'i de kadroya katıp hayvanlaşacağı düşünceleri güdüyordum.

Ama Wade en sonunda "yeter ulan bir de bana sorun" demeye getirmiş lafı. Geçtiğimiz çarşamba günü sanırım, sorulmuş kendisine kiminle oynamak istediği. O da herkesin dilediğinin ve düşündüğünün aksine;

"Eğer şu ligden beraber oynayacak birini seçebilecek olsaydım -ki herkes LeBron'u seçeceğimi düşünüyor- benim kararım Dwight olurdu. Aslına bakarsanız böyle olmasından memnunum. Dwight'ın Orlando'daki yeri zaten belli. Ama çoğu insan beraber oynayamayacağımızı düşünecektir, ki yanılıyorlar. Ben her şeyin mümkün olabileceğini bu ligde öğrendim."

Demiş. Ve Wade'in yanında görmek isteyeceğim kişi de artık Dwight'tır. Önceden (ki zaten güzel zamanlar geçirdiler birlikte) Shaq'tı, umduğumu buldum, mutlu oldum, mutlu oldular. Şimdi ise Dwight. Benzer kişilikler, makara ve şen şakrak olan görünümlerinin altındaki basketbol tutkusu, yüzük inancı ve başarı isteği.

Kesinlikle Wade-LeBron birleşimi istemem ben şahsen. Ve eğer bir hayvanlık söz konusu olacaksa bu hayvanlığın Wade-Dwight şeklinde olmasını tercih ederim. Kaldı ki iyice hayvanlaşan takım Orlando olacağından daha da mutlu olurum. Nate Rob saolsun Knicks'ten iyice uzaklaştım. D-Lee bile yetmiyor artık sevmeme. Ah şu blog Orlando cephesine gitse de onlara bir mesaj olsa =P

Aslında Bosh - Wade - Hido da güzel olur?? Tamam pardon, daha devam ediyorum Wade'le ilgili 2010 spekülasyonlarına.

Şimdi olaya bir de şu açıdan bakıp Magic cephesine bir mesaj daha gönderebilmek isterdim; Dwyane Wade. 2006 yılı NBA Şampiyonu Miami Heat. Ve yanında da eski bir Orlando Magic Center'ı Shaquille O'Neal. Şimdi ise tıpkı Shaq gibi Magic'te pişen ve ağırlığını koyan bir Dwight Howard. Gerçi bu sefer olursa Wade gelir Magic'e ama olsun, tarihi benzetme tarihi benzetmedir, tarih de çoğu zaman tekerrürden ibarettir :)

Wade'in zaten 2005-2008 yılları arasında Shaq'la oynamaktan nasıl büyük bir zevk aldığını ve Shaq'ın her hareketiyle Heat'i nasıl bir adım daha ileriye taşıdığını biliyoruz. Dwight'la oynamak da Wade'i aynı derecede mutlu edecektir ve ikisi bir takımda buluşacak olursa bir yüzük daha kapıyı çalacaktır. Atletik ve muazzam yetenekli bir guard için aynı derecede muazzam bir center'la oynamak kadar güzeli yoktur. Hem Wade/Shaq yıllarından hem de kendimden birebir şahidim, hatta tecrübeyle sabit.

Ama şöyle bir sorun var; ligde sadece Knicks'in başı çektiği birkaç takım Wade'i karşılayabilecek salary cap'e sahip ve Magic bu takımlardan biri değil. Wade'i takıma katabilmek için yaklaşık $18m'luk salary'ye sahip oyuncuyu Miami'ye göndermeli sigh-and-trade çerçevesinde. Bu anlamda Miami'ye gönderilebilecek iki isim var; Rashard Lewis ve Vince Carter. Lewis $20m, Carter ise yaklaşık $17m'luk yer işgal edecekler önümüzdeki sezon. Yani bu durumda Lewis'in gidişi yeterli.

Bence hiç de zor değil. Ben sanmıyorum ki Vince Carter bir gün Dwight Howard'la aynı takımda oynayabileceğini hayal edebilmiş olsun. Yada Wade bir gün Shaq'la beraber aynı takımı sürükleyeceğini hayal edebilmiş olsun. Ama oldu. Wade, Shaq'la şampiyonluğa yürüdü. Carter ise şuan Howard'la beraber oynuyor. Aslına bakarsanız aynı inanılmazlıklar şuan Celtics için geçerli. Kim derdi ki Pierce, Allen, Garnett ve Wallace aynı takımda olacak. Eh, oldu mu oluyor arkadaş. Gerekirse Luxury ödenir ama Wade Howard'ın yanına yamanır.

Burdan sayın Otis Smith'e sesleniyorum! Gerçi kendisinin "unrestricted free-agency" hakkında konuşması yasaktır muhtemelen, çünkü 2010 yazı free-agentlar savaşına sahne olacak. Dolayısıyla vardır Stern'ün bir yasağı GM'lere ve kafa karıştırmalarına yönelik. Ama duy sesimi Otis Smith ve kap şu Wade'i. Gönder Lewis'i de Miami'ye. Üç superstarla zorla Celtics'i.

20091115

Phil Jackson İyileşmiş??

Phil Jackson'ın geçtiğimiz senelerde çok zor, ağrılı dönemler geçirdiğini biliyoruz. 2006'da hatta iki kalçasından bir operasyon geçirmişti. 3 Ekim 2006'ydı (nerden hatırlıyorum bilmiyorum, kontrol edip hata varsa düzeltirim) sağ kalçasından "Hip Replacement Surgery" geçirmişti. Hatta sonrasında bench'te otururken bizim amiyane tabirle simit dediğimiz ama haliyle daha medikal ve teknolojik bir aparatın üzerinde oturmuştu haftalarca. Bel, diz ve haliyle kalça bölgesinde yaşadığı ağrıların bir nebze daha azaltılması içindi "simit".

Hatta 2007 yılında Hall of Fame'e gireceği zamanlarda Lakers'tan ayrılması gündemdeydi, daha doğrusu içinde bulundukları sezonun koçluk kariyeri açısından son sezonu olabileceğini söylemişti. Bastonla gitmişti Hall of Fame'e, hafif de topallıyordu. Ve iyileşme süreci dolayısıyla bu sezondan sonra bırakabileceğini dile getirmişti 2007 Eylül'de. Evet sonra kariyerine nokta koymakla ilgili söylemlerine bir son verdi ama sonra da uzun süreli seyahatlere çıkmayacağını belirtti.

Bel, diz ve kalçalarındaki ağrılar yüzünde soyunma odasından takım otobüsüne zor yürüyordu, sinema koltuğunda oturmak azap gibi geliyordu, dizinde ve belinde mütamadiyen ağrılar çekiyordu. Hatta zaman zaman vücudunu dinlendirebilmek için maçlara bile gelmeyebiliyordu. Gerçi bu çok dert değil, Jack Nicholson hemen yanında duruyor :)

E ama bu sene ne değişti?? 64'lük Phil Jackson yaklaşık 5 senedir gün yüzünde olan bu ağrılar, geçirdiği irili ufaklı ameliyatlar ve bastonla geçen Hall of Fame'lerden sonra ne oldu da bu sene "kendimi çok iyi hissediyoru" diyor?? Dizlerinde en kısa uçak seyahatinden sonra bile ödemler oluşan Jackson, şimdi gayet iyi hissediyormuş.

Sebebi de dizine taktığı bir cihazmış. Pek çok rahatsız durumu sıfıra indiriyormuş. Sadece oturup kalkarken biraz dikkat etmesi gerektiğini ama onun dışında kendini çok iyi hissettiğini de etkilemiş. Bu ödemlerin büyük ölçüde kontrol altında olduğunu da söylemiş.

Şimdi Phil Jackson'ın dizini, kalçasını üç sene geriye dönerek niye anlattım derseniz, sebebi geçtiğimiz haftanın Çarşambasına dayanıyor; Byron Scott'ın kovulması. Phil Jackson'ın sağlık sorunları ve 10. şampiyonluğu dolayısıyla bırakabileceğinden ve Byron Scott'ın Rumbis ve Shaw ikilisine olan uyumu yeterli bulunursa Lakers alternatifi olarak düşünülebileceğinden bahsetmiştim. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, bu sabah gördüm Jackson'ın kendini iyi hissettiğine dair demeçlerini ve hemen aklıma Byron Scott'la ilgili kurduğum teoriler geldi. Sanırım bu teoriler bir süre daha rafa kalktı :)

Phil Jackson bu yeni ortopedi uzmanı ve dizi için önerdiği cihaz sayesinde ağrılarıyla oldukça rahat başa çıkabilmekte. Bu da bir 12m$'lık bir kontrat daha neden olmasın dedirtmiyor değil. Hatta eminim ki Lakers yönetimi kesenin ağzını biraz daha açacaktır eğer Phil Jackson'da bir naza çekme durumu olursa.

Yani demem o ki, Phil Jackson kendini iyi hissediyor ve Byron Scott'ın Lakers hayalleri erteleniyor. En azından gözüken o şimdilik.

20091029

New Jersey Nets


New Jersey Nets: Slippery When Nets

GENEL BAKIŞ

Şimdi bu takımın artık çok ilginç bir yapısı var. Hele ki Vince Carter’ın gitmesiyle iyice ilgi çekici hale geldi Nets. Tabii bu ilginin sebebi boşalan salary cap ve 2010 yazı. Bu ilginç yapıyı hazırlayan da aslına bakarsanız Mark Cuban’ın Jason Kidd aşkı. Evet. Nets’in 2010 hazırlığını Richard Jefferson’ın v hatta Jason Kidd’in gönderilmesine kadar geriliyor.

Bu hikaye “GM var, GM var” dedirten cinsten. Mark Cuban’ın bitmek tükenmek bilmeyen hırsı, Nets’e yaradı. Mr. Thorn o kadar iyi bir iş yaptı ki, Jason Kidd’i kaybetmesine rağmen uzun vadede kendisine, daha doğrusu takımına, çok büyük katkılar sağlayacak ve franchise dönemlerini sıfıra inmelerine gerek kalmadan kısmî şekillendirmelerle atlatabilecekleri bir takas gerçekleşti. Mark Cuban resmen yıktı bu takasla. Bakın Nets’e gidenlere: Devin Harris, Keith van Horn, Trenton Hassell ve DeSagana Diop. Yanlış hatırlamıyorsam belli bir miktar para ve (burası çok önemli) Mavs’ın 2008, 2009 ve 2010 draft hakları Nets’e geçti.

Takasta Nets’in kaybettiklerine gelince. Jason Kidd’i bir kenara koyarsak iki kişi gitti; Malik Allen ve Antoine Wright. Ve bu takastan kârlı çıkan tek bir taraf vardı, o da New Jersey Nets. Golden State J-Rich’li yıllarda sürekli onun etrafında sıfırdan başlayarak yapılanmaya gittiler. Nets ise Cuban’ın hırsından o kadar iyi faydalandı ki, yenilenme sürecinde takımı sıfıra indirmelerine gerek kalmadı. Aksine, çok da güzel bir gelecek için çalışmaya başladılar.

E şimdi Courtney Lee geldi, Yi oldukça gelişim kaydetti, Richard Jefferson’dan sonra Vince Carter’ın da gitmesiyle salary cap rahatladı. Hem orta seviyeyle yenilenmeye girdiler hem de 2010 yazı için oyunculara göz kırpabilecek cinsten mücadeleye yatkın bir hal aldılar.

2008-2009 SEZONU

Neredeyse hiçbir zaman şampiyonluk yarışına giremeseler de Boston’da yaratılan cinsten bir üçlüsü vardı Nets’in. Jason Kidd, Vince Carter ve Richard Jefferson. Önce yukarıda bahsettiğim gibi Jason Kidd Mavs’a gönderildi ve yerine pek çok cevher alındı. Ondan sonra ise devamı geldi; 2010 çalışmasının ikinci adımı. Richard Jefferson Bucks’a gönderildi. Mr. Thorn kafaya koymuş belli ki, hem NBA vitrininde kalıp 2010’daki free agentlara hiç değilse göz kırpabilecek bir potansiyel kurdu takımda hem de attığı üçüncü adımla (Vince Carter’ın gidişi) salary cap’i neredeyse sıfırladı. Yani şuan Nets’in önünde 2010 için sadece ellerinden geldiğince .500’e yakın bir sezon ortalaması tutturması gerek.

Geçtiğimiz sezonun Nets’e en büyük katkısının Brooke Lopez olduğunu düşünüyorum. Yianlian iki sezondur 60-65 maça çıkmasına rağmen hala daha beklenen patlamayı yapabilmiş değil ama Brooke Lopez, henüz çaylak sezonunda beş numara gibi çetin ve sert geçen mücadelelerle dolu NBA’de yalnızca 7 maç kaçırdı ve çıktığı 75 maçta 13 pts, 2 ast ve 8 ribaund ortalaması tutturdu. Çaylak bir uzun için gerçekten çok ümit verici değerler bunlar. Baktığınızda sayıların kandırmacasına da düşmüyorsunuz aslında çünkü field goal ortalaması .530 civarlarında ve .790’la serbest atış kullanıyor.

2009 OFF-SEASON

Şuan ne New York ne de başka bir takım. New Jersey’den daha boş bir salary cap yok şuan NBA’de. Dolayısıyla da beklentilerini karşılayamayacakları bir oyuncu da mevcut değil. Dolayısıyla Mr. Thorn bu yaz için de kendisine bir hedef seçti ve durmadı; Orlando Magic. Courtney Lee, Rafer Alston ve Tony Battie karşılığında Vince Carter’ı gönderdi. Ve bakın ne oldu, bu başlığın giriş cümlesi oldu.

Ryan Anderson gitse de ben şuan daha çok Orlando takası ve kazanımlarına değineceğim. 2008 gecesi yapılan mükemmel tercihle beraber pek çok şey güzel gitmeye başladı. Bir defa vitrinde kalmayı başaracaklar; Devin Harris’in yanında bir Courtney Lee. Sanırım Nets yönetimi için 2010 öncesinde daha güzel bir ikili düşünülemezdi. Rafer Alston, istikrarlı değil ama zaman zaman takıma hareketlilik ve rotasyon sağlayacak biri. Tony Battie de aynı şekilde, kenardan kabul edilir katkılar verecektir.

Ve şuna bakın, Rafer Alston’ın da Battie’nin kontratları sezon sonunda bitiyor. Takım bundan bir iki sezon önce Vince Carter yada Jefferson üzerine kurulacakken şimdi kendini kanıtlamış ve yavaş yavaş sorumluluk alan biri, Devin Harris, ve inanılmaz bir geleceği olan Brook Lopez ve gencecik bir üçüncü kişi daha, Courtney Lee üzerine kurulacak. Başarmaları gereken tek şey geçen sezondaki 34’lük galibiyet yüzdesinin üzerine çıkmak.

ARTILAR ve EKSİLER

Frank eğer takımın genç yaşını ve dinamizmini koruyabilir, doğru yönde geliştirebilirse 2010-2011 sezonunda gerçekten çok güzel bir Nets izleyebiliriz. Kaldı ki bu sezon da bu genç takım bizlere sürprizler izletecek gibime geliyor. Brook Lopez harika bir çaylak sezonu geçirdi. Devin Harris geçtiğimiz sezon artık sorumluluk alabileceğini gösterdi ve şimdi de Courtney Lee geldi. 26, 21, 23. Takımın formülü bu sezon bu olacak. Oynamaya aç, istekli ve genç oyuncular.

Çaylak Terrance Williams da Jianlin’le üç/dört numara için tatlı sert bir rekabete girişirse harika bir gelişim ortamı olacaktır Nets’te. Ayrıca Lopez’in muhtemeşem çıkışıyla gölgede kalsalar da Josh Boone ve Sean Williams da kenardan ribaund ve potaaltı savunma anlamında iyi katkılar sağlayacaktır.

Her ne kadar play-off beklentileri olmasa da takımın tecrübesizliği bizleri istikrarsız güzel performanslar izlettirecek bizlere. Rafer Alston, Tony Battie Najera ve Simmons. Tecrübeli diyebileceğimiz isimler bunlar. Ama bu kişilerin de yetenekleri, birikimleri sınırlı. Yani sezon sonunda bu genç kadro ve az ve limitli veteranlardan yönetimin beklediği deneyim katkısını kazanamayabilir. Yani demin yukarda artı olarak saydığım genç ve dinamik kadro yapısı aynı zamanda sezon boyunca Nets’in canını sıkacak başlıca faktör de olabilir.

HEDEFLER ve BEKLENTİLER

Hedefler elbetteki 2010’a yönelik. Takımın etrafına kurulacağı kişinin kapasitesinden şüphe edecek olan hiç kimse o takıma gitmeyecektir 2010’da. Yani bir LeBron’un Golden State’te yada Minnesota’da görmemiz gibi bir durum olanaksız. Nets ise bu anlamda oldukça şanslı. Devin Harris artık kabul ettirdi kendini. Ondan sonra Courtney Lee gelecek ve o arada da Lopez pişecek. Böyle sağlam bir üçlü iskeleti var bu takımın. Dolayısıyla 2010’da kanca takacakları superstarlar Nets’e gelirken daha endişe duyacaklar gelecek ve şampiyonluk yolunda.

Beklentiler ise geçen sezonki 34’lük galibiyet sayısının üzerine çıkmak. Belki play-off’un dışında kalacaklardır ama gruplarında da son sıradan uzak kalacakları ve sezon içerisinde oldukça heyecanlı maçlar seyrettirecekleri bir gerçek. Hem gelişen yıldız adayları görmek hem de onların saf yeteneklerine şahit olmak oldukça keyifli olacaktır.

İzlenmesi Gereken: Brook Lopez
Gidenler: Vince Carter, Ryan Anderson
Gelenler: Courtney Lee, Rafer Alston, Tony Battie, Terrence Williams

20091018

Toronto Raptors


Toronto Raptors: Toronto Güzelleşti. Ama Ne Kadar?

GENEL BAKIŞ

Şimdi NBA’de bir Avrupa takımı şeklinde lanse edilen Toronto’yu anlayabilmek için aslında epey bikaç sezon geriye doğru bakmamız lazım. Hatta bunu biraz daha özelleştirip bir önceki incelemede bahsettiğim Knicks ve Walsh ilişkisini, Raptors’a uyarlamamız lazım; Bryan Colangelo. Eğer bu bir Phoenix Suns yazısı olsaydı Colangelo için yazmakla bitiremezdim. Hardaway, Marbury hatası, Nash efsanesi, Marion ve Stoudemire’ı yaratması, Diaw’ı besleyip büyütmesi vs vs. Suns el değiştirdiğinde bile Colangelo görevde kalmıştı ancak Raptors 2006 Bobcock’un görevine son verince hem söylentiler kol gezmeye başladı hem de Colangelo’ya çok yakın bir durum vardı. Ki öyle de oldu, istifa etti. Ve ertesi gün Raptors’la anlaştı.

2006 yazıyla başladı başladı takaslarına. İlk takası Rafael Aroujo’yu Humphries ve Whaley takas etti Utah’la. Daha sonra Rasho Nesterovic için ikinci tur draft hakkı, Matt Bonner ve Eric Williams’ı gönderdi Spurs’e. İlk büyük takası ise Villanueva – TJ Ford oldu. Bu aslında, bilemiyorum farkında mıydı değil miydi ama, Bosh’u Raptors’ın franchise oyuncusu yapacak kadar gelişmesini sağlayan faktördü. Çünkü bir anda pota altı ve dört numara onun sorumluluğuna girmişti. Vince Carter’dan bu yana bu sorumluluğu alacak ilk kişi Bosh oldu. Takım, onun etrafına kurulacaktı. Bargnani’nin draftıyla birlikte Anthony Parker ve Garbajosa’yı Avrupa’dan free agent olarak takıma kattı. 2006-2007’de Atlantic’i ilk defa birinci bitirdiler ve 2005-2006 sezonundaki 27-55’lik felaket sezon performansının ardından harika bir gelişim kaydettiler. 8-9’luk kötü başlangıcın ardından Sam Mitchell gönderildi ve uzun süredir asistanlık yapan Triano başa yükseldi. Ancak kötü başlangıç ve talihsizliklerden sonra ancak 33-49’la tamamlayabildiler sezonu.

2008-2009 SEZONU

Sam Mitchell’ın kötü başlangıcıyla (8-9) görevine son verilmesi bir oldu. Tıpkı Villanueva’nın gidişinin Bosh’un insanüstüleşmesini hızlandırması gibi TJ Ford’un sakatlığı da Calderon’un dakikalarını ve doalyısıyla da performansını artırdı. Gerçekten inanılmaz maçlar çıkardı sezon boyunca. Her ne kadar 06-07 ve 07-08 sezonlarındaki gibi .500 ve civarı bir yüzde tutturamamış ve ilk turda elenmek pahasına dahi play-off’a çıkamamış olsalar da bireysel anlamda gerçekten güzel şeyler kazandılar.

Gerçi TJ Ford’un kaybedilmesinin ardından ellerinde olsa Calderon’u pamuklara sararlardı çünkü TJ-Jose ikilisi olmayacaktı ve Calderon’un da sakatlanması halinde yerine oynatabilecekleri bir PG yoktu rotasyonda. Keza Calderon da kasık sakatlığı yüzünden 15’e yakın maç kaçırdı.

Sürekli “yumuşak” olmakla eleştirilen Raptors, pota altını güçlendirmek için riske girip Jermain O’Neal’ı almıştı ama onun da diz sakatlığı nüks edince ümitler yitti gitti. Pota altı sıkıntısı, Bosh ve Calderon’a yüklenen aşırı sorumluluk, 8-9’luk kötü başlangıç ve giden Sam Mitchell, TJ Ford’un kaybı, O’Neal’la girilen riskin gerçekleşmesi. Tüm bunlar Triano’nun kalan kısımdaki 25-40’yla birleşince son iki sezondan tamamen farklı bir sonuç çıktı karşımıza; play-off yok, normal sezon son.

Jermaine O’Neal ve Jamariano Moon – Shawn Marion (Amare’yle yaşadığı problemler de buna ön ayak oldu) ve Marcus Banks. Ki bu iki oyuncu da Suns yıllarından Colangelo’nun oyuncularıydı. Bu ikili takas da 2008-2009 sezonunu kurtarmaya yetmedi ve takım tekrar yenilenme sürecine girdi. Merkez tabii ki Bosh oldu.


2009 OFF-SEASON

Bilindiği üzere Colangelo için nerde hareket orda bereket. Kazanmayı ve aktif olmayı seven bi Genel Menejer. Bu sezonöncesi yaz dönemi de farksızdı. Özellikle Jason Kapono’yu Philly’ye gönderip ribaund canavarı Evans’ı alması inanılmaz takdire şayan bir hareketti. Ama bu sadece buz dağının görünen yüzüydü.

En büyük hamle ise Shawn Marion’ın gönderilmesi ve Hidayet’in takıma katılmasıydı. Sadece Shawn Marion gönderilmemişti, takasa dahil olan takımların ve şartların değişmesiyle birlikte salary cap anlamında bundna kârlı çıkan Toronto Raptors olmuştu. Sadece Hidayet’i almakla kalmayıp son sezonu uzaklarda geçiren Delfino’nun haklarını da Raptors’da tutmayı başardılar. Bir taşla birkaç kuşu birden bu kadar düzgün ve takımın ihtiyaçları doğrultusunda vurmak, her yiğidin harcı değildir. Yani Colangelo, herkesin yapamayacağı şeyler yaptı. Ve durmadı da.

Delfino’nun haklarını elinde tutmak demek pek çok kişinin tahmin edemeyeceği kadar fazla güzel sonuç doğurdu Raps ve Colangelo için. Şöyle açıklarsam; Hidayet’in yer aldığı ve şartların değişmesiyle beraber dört takımın işin içine girdiği takasta Devean George gönderildi ve Toronto’nun uluslararası yapısına tam uyum sağlayacak biri, Marco Belinelli geldi. Buraya kadar tamam. Delfino’nun haklarının önemi bundan sonra devreye giriyor. Delfino ve TJ’in sakatlığından sonra Calderon’un yedeği olan Ukic Amir Johnson ve Sonny Weems karşılığında Bucks’a gönderildi. Bu o kadar akıllı bi hareketti ki off-season’ın en iyi beş takasına girer.

Cap’i rahat bırakmaları sayesinde de pota altını da biraz daha sertleştirdiler. Jaret Jack ve Rasho Nesterovic’i kattılar takıma. Dokuzuncu sıradan draft edilen çaylak DeRozan ise takımın ilk beşine yerleşecek gibi. Toronto, Carter’dan bu yana bu kadar atletik bir SG görmemişti. Ve başta Colangelo olmak üzere tüm Torontolular bu genç yeteneğin yapabileceklerini görmeyi bekliyor.

ARTILAR ve EKSİLER

İki büyük artısı var Raptors’ın bu sezon. Hücumdaki şutör bolluğu ve rotasyondaki geniş imkanları. O kadar iyi şutörler ve hücum gücüne sahip oyuncular varki Triano’nun skor yükünü dengeli dağıtacak taktiklere ihtiyacı olacak. Pick-n-roll’la da şutla da sonuca gidebilecek bir Hidayet, bire birde ve sırtı dönük oynamakta muazzam bir Bosh, potaaltından ziyade dış şutlarda iyi bir Bargnani, Calderon vs vs. Topun bu oyuncular arasında dengeli ve doğru dağılması durumunda Toronto’nun play-off’ları görememesi gibi bişey söz konusu olmayacaktır.

Bir diğer önemli artı da bench varyasyonu. Artık her pozisyonun en az iki oyuncu var kadroda. İki pozisyona uygun oyuncuları da dahil ettiğimizde bu varyasyon alıp başını gidiyor. Bosh’un 4-5 oynaması, Hidayet’in 2-3 hatta zorunluluk halinde 4 oynaması gibi. Yani geçen seneki gibi bir sakatlık krizi halinde çok daha rahat ve geniş bir kadroyla mücadele edebilecekler.

Ancak bu kadar genişletilmiş bir kadroya sahip olmalarına rağmen hala daha büyük zaafları var Raps’in. Bunların en büyüğü ise; müdafa ve ribaund. Muhtemel ilk beşe bakalım; Calderon – DeRozan – Hidayet – Bosh – Bargnani. Marion gibi bir avcının yerine gerçekten ribaund anlamında zayıf kişiler geldi. Beş genel olarak kısa değil. Hatta uzun bir beş. Ama Bosh hariç kimse, ne Hidayet ne de Bargnani, ribaund konusunda dominant değiller. Hatta bir adım daha ileriye gidiyorum, kötüler.

Aynı şekilde bire bir temastan da kaçınan cinsten bir beş var. Bosh hariç omuz omuza, adeta post’taymuşçasına mücadele edebilecek, bunu seven ve becerebilecek kimse yok takımda. Becnh’te Evans ve Jack var ama 48dk’yı düşündüğümüzde ne derece verimli olabilirler, rakip tarafından ribaundlarda sürklase edilmeyi nasıl engellerler bilemiyorum.

HEDEFLER ve BEKLENTİLER

Toronto’nun play-off’lara kadar gelebileceğine inansam da 50 galibiyet almalarına da şaşırmam, 30’da kalmalarına da. Zaten takım içinde kime sorarsanız cevabı play-off olacaktır. .500 civarında dolanacakları ihtimaline daha yakınım. Bunu başarmak zorundalar çünkü sezon sonunda Chris Bosh’un kendini Toronto’nun gelecek dönem planlarının bir parçası olarak görmesini isteyeceklerdir. Bunu yapabilmenin tek yolu da kazanmak.

Hidayet’ten çok fazla beklenti var. Ama ne zaman yeni bir takıma gitseniz ve beklentiler üst düzey olsa, sonuçlar çoğu zaman kafa karıştırıcı boyutlarda oluyor. Ama ben Hidayet’in bekleneni kısa sürede vereceğine inanıyorum. Çünkü Toronto da tıpkı Orlando gibi takım. Evet, Dwight gibi Raps’in de yıldızı Bosh. Ama takımdaki diğer bütün oyuncu sistemin önemli birer parçası. Ve Hidayet bu parçalar arasındaki bağlantıyı kurabilen bir oyuncu. Adapte olduğu anda Toronto’yu play-off’larda birinci turun ötesine geçirebilecek etkiyi yaratıcaktır.

İzlenmesi Gereken: Jose Calderon
Gidenler: Kirk Humphries, Shawn Marion, Jason Kapono, Nathan Jawai, Roko Ukic
Gelenler: Hidayet Türkoğlu, Marco Belinelli, Antoine Wright, Jarret Jack, DeMar DeRozan, Reggie Evans, Amir Johnson

20091017

New York Knicks


New York Knicks: 7 Seconds or Less, or Mess?

GENEL BAKIŞ

2010 yazındaki free agency çılgınlığının baş rolü olacak takım dendiğinde akla zaten Knicks geliyor. LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh, Steve Nash.. Pek çok oyuncu free agent olacak ve parayı veren düdüğü çalacak. Bunun için de haliyle salary cap’lerin boşaltılması, para yiyenlerin gönderilmesi gerekiyordu. Knicks de bu temizliği yaptı, Quentin Richardson’ı gönderdi.

2010-2011 sezonuna yeniden yapılanmaya başlayan Knicks’te bunun sinyalleri 2007-2008 sezonunda geldi. GM James Dolan gönderildi ve yerine Donnie Walsh getirildi. Helen ardından da Phoenix’i Nash-Stoudemire-Marion-Barbosa-Diaw beşlisi ve kısır bench rotasyonuyla uçuran D’Antoni geldi takımın başına. Ama ne varki 2008-2009 sezonunda tam üç kere altı maçlık mağlubiyet serisi yakaladılar, en çok sayı atan 4. takım olmalarına rağmen en çok da sayı yiyenlerdendi.

Eğer Walsh’in 2010 yaz planları tutsa bile bu sezon için geçtiğimiz yılın üstüne çıkabileceklerine inanmıyorum. Atlantik’te 5.lik. Çünkü rakiplerine, kendi konferanslarında sıralama için mücadele edecekleri takımlara baktığımızda işleri gerçekten çok zor gözüküyor. Celtic zaten malum, Atlantic şampiyonu olacak büyük ihtimalle. Elton Brand’e bağlı da olsa büyük ölçüde, Philadelphia da yarışın içinde olacak. Toronto deseniz, bu sene oldukça katkı yaptılar takıma. Hidayet’in gerçekten çok fazla fayda sağlayacağı tarzdan bir oyun anlayışları var. Hatta ve hatta Nets bile Celtic’in ardındaki play-off çekişmesini kızıştırabilir. Öbür yanda ise Al Harrington, Larry Hughes, Darko Milicic, Chris Duhon ve Gallinari’nin öncülük edeceği bir avuç yetenekli ama henüz çok tecrübesiz genç.

2008-2009 SEZONU

Knicks taraftarlarına sabretmelerini söyleyemezsiniz. NBA tarihinin en can alıcı maçlarının pek çoğuna sahne olmuş MSG’nın sahipleri tam 36 yıldır şampiyonluk bekliyor. Isiah Thomas o kadar berbat bir şekilde bıraktı ki takımı, D’Antoni geldiğinde yapabileceği çok da fazla birşey yoktu. Ama en azından kısıtlı kadro yapısı ve sınırlı bir süreyle bir sezonda takıma hücum anlamında bir karakter kazandırdı. Tamam etkin ve faydalı olması konusunda tartışabiliriz, attıklarından fazlasını yediler, ama en azından Suns’ta inanılmaz boyutlara getirdiği hızlı ve nev-i şahsına münhasır hücum anlayışını Knicks yapısına uygun bir şekilde adapte edebildi. Ki bu D’Antoni’ye duyduğum saygının en büyük nedenlerinden biridir.

2010 yazına salary cap boşaltmak için GM’nin çok çalışması lazımdı, muazzam sözleşmeler vardı kadroda; Stephon Marbury, Eddy Curry, Zach Randolph ve Jamal Crawford. Hele ki büyük ümitlerle başladıkları Isiah Thomas’lı 2007-2008 sezonunun felaket bir sonuçla, 29-53’le bitmesi. Tıpkı Larry Brown gibi Walsh da şehrine geri dönüp bir bahar temizliği yaptı. Suns’da şampiyonluğa koşan atletik ve şut atabilen bir takım yaratan D’Antoni’yi Nisan ayında takımın başına getirdi ilk iş olarak.

Ama D’Antoni’den de bir off-season’da mucizeler bekleyemezsiniz ki olmadı. Ama dışardan bakan gözler için Knicks yerinde saymış olsa da D’Antoni takıma bir kişilik kazandırabilmişti. Walsh ise takımı, Golden State‘in pek çok kez deneyip de başarısız olduğu, yeniden yapılanma sürecine sokmuştu. Özellikle Crawford’u gönderip Al Harrington’la takas etmesi, Walsh’un 2010 için ne kadar istekli olduğunun göstergesiydi. Hem salary cap’ı büyük ölçüde boşalttı (Crawford 3 yıllık kontrata sahipti, Harrington’la ise iki yıllık anlaşma yapıldı. Yani 2010-2011 sezonunun başında kontratı bitecekti) hem de takıma katkı sağlayabilecek bir oyuncu aldı. (08-09: 13.8pts/5.8reb). 2009 Şubat’ta ise Bulls’la aralarında çoklu bir takas gerçekleşti. 2008-2009’un sonu önceki sezondan çok da farklı değildi, 32-50, ama takımın genelinde güzel bir atmosfer vardı. Sezonun bitişinde, 2010 hazırlıklarının başlayacağı belliydi.

2009 OFF-SEASON

Knicks’in Off-Season’da tek bir hedefi vardı; salary cap’i rahatlatmak. Ki bunu da başardılar. Ama aynı zamanda yaza kadar takıma hareketlilik ve tecrübe kazandıracak birkaç ismi de düşünmedi değiller; Grant Hill ve Jason Kidd. Ama tabi söz konusu olan 2010 yazı olunca iki oyuncuya da ancak bir yıllık ve kısıtlı kontratlar önerebildiler. Onlar da ikna olmadılar haliyle ve takımlarıyla kaldılar.

D-Lee ve Nate Robinson’la birer yıllık kontrat imzaladılar, bu yaz ikisi de kısıtlı serbest oyunculardı. Ancak önümüzdeki yaz sınırsız olarak serbest kalacaklar. Bir sezon daha takıma katkı da bulunacaklar. Yapılan tek takas Grizzlies’le oldu. Q-Rich+para karşılığında Darko Milicic’i aldılar. Ki bence oldukça mantıklı bir hareketti. Potaaltı savunmasında büyük katkılar sağlayacaktır Milicic.

Aslında Gallinari’yi de off-season’a ekleyebiliriz çünkü geçtiğimiz yıl resmen ölü bir yıldı onun için. Sadece 28 maçta forma giyebildi ve 6.1 sayı ortalaması tutturdu. Bu sene onun için gelişim yılı olacak ve 2010’da gelecek olan yıldızlarla takımın önemli parçalarından biri haline gelecektir.

ARTILAR ve EKSİLER

7 seconds or less. İşte D’Antoni’nin atletik bir kadroyla birleştiği anda mucizeler yaratabilecek bir anlayış ki Knicks hücumda bunu gösteriyor. Verimli olamasalar da üretkenler. Eğer herhangi bir sakatlık yada takas durumu söz konusu olmazsa her takıma hücum anlamında problem çıkartabilecek potansiyeldeler. Aynı zamanda Gallinari sezona tam güç dönüyor. Sağlık açısından da performans açısından da. Zaten oldukça yetenekli bir oyuncu. Knicks’in antrenman raporlarında yayınlananlara göre de yaz dönemi boyunca harika bir gelişim kaydetmiş. Ayrıca D’Antoni’nin sistemi dahilinde üç pozisyonda da oynayabilecek gelecek vaadeden bir oyuncu. Yani tek kişilik bir rotasyon sağlayabilecek fizik yapısında. Gerek Duhon’un pick-n-roll oyunlarına gerekse de Nate Robinson ve Al Harrington’ın daha bireysel ve topa hakim olma isteğine dayalı tarzlarına da ayak uydurabilecek biri Gallo.

Artı olarak sayabileceğim şeyler bunlarken eksiler bir hayli fazla. Darko Milicic’i kadroya katmış olsalar da Shaq, Rasheed ve Brandon Bass’ın katılımıyla size’ı iyice artan bir Doğu’da kalıp olarak fazla ön plana çıkabilecekler mi bilemiyorum. Her ne kadar yeni yüzlerin katılımıyla rotasyon imkanı artmış gibi görünse de aslında son yıl kontratları olan orta derece veteranlarla kendilerini kanıtlama yoluna gidecek olan yetenekli ama bir o kadar da zayıf çaylaklarla dolu bir kadroda eksikleri saymak çok da zor olmayacak. Öncelikle D’Antoni’nin sisteminin getirdiği verimliliği düşük ama yüksek sayılı hücum. Şutör yeteneğine ve atletik yapıya dayanan bu sisteme cuk! diye oturacak olan kişi Stephen Curry’ydi. Ama draft’ta ellerinden kaçırdılar Curry’yi.

Böyle olunca da Nash gibi nokta atışı yapan, Barbosa gibi eli ısınınca kaçırmayan, Raja gibi ekstra dış şut katkısı üst düzey olan Suns’ın aksine Knicks’teki D’Antoni, sistemindeki verimliliği artırabilmek için farklı varyasyonlar denemek zorunda kalacak. Al Harrington orta mesafede istikrarlı gibi gözükse de üç sayının gerisinden Gallinari haricinde gereken istikrarı sağlayabilecek bir şutör bulunmuyor takımda. Bir diğer sorun da Hill ve Kidd’in takıma katılmasını istemenin sebebi; Liderlik. Geçen sezon Duhon bir süre bunu başarır gibi oldu ama özellikle sezonun ikinci yarısından sonra zorlandı bu anlamda. Q-Rich de denemişti bir süre sorumluluk almayı ama o da aynı şekilde yarı da kesilmişt. Bir de Duhon’ın sakatlıklarla boğuşması.
HEDEFLER ve BEKLENTİLER

Şimdi konuşuyorum “2010’da şu olur, salary cap boşalırsa o gelir” diye ama tabi gelmesi istenen oyuncuların da Knicks’i istemesi lazım. Etrafına kurulacak olan takıma güvenebilmesi, GM’e, koça ve taraftara inanabilmesi lazım. Hele ki hedefleri LeBron’sa D-Lee’nin “kalburüstü” görüldüğü bir kadroya gelmek istemeyecektir. Bu yüzden her ne kadar 2010’a bel bağlansa da bu sezonun iyi geçmesi, taraftarın ateşlenmesi ve 2010 free agentları’na göz kırpabilmesi lazım. Play-off zorlanmalı, en kötü kıyısından dönülmeli.

Hedefler bunlar olmalı, keza bel bağladıkları 2010’dan ancak böyle kârlı çıkabilirler. Aynı zamanda Curry’nin zamanından kısmalı D’Antoni. Hem Milicic’in takıma adapte olması için hem de Jordan Hill’in gelişmesi için. Her ne kadar .500’lük bir gailibiyet oranı yakalamaktan çok uzak bir takım görünümünde olsalar da D’Antoni ikinci sezonunu geçireceği Knicks’in artık 35 galibiyetin üzerine çıkarmak isteyecektir.
İzlenmesi Gereken: Danilo Gallinari
Gelenler: Draft - Jordan Hill, Toney Douglas Takas - Darko Milicic
Gidenler: Takas - Quentin Richardson
Skor: Al Harrington 20.7 pts
Asist: Chris Duhon 7.4 ast
Takım: 32-50 W/L, 108.1pts atılan, 110.8pts yenilen

20090921

Kapıdan Kovdular Bacadan Geri Aldılar

(hakemlerin tersi dönük #62 no.lu protesto formaları)

Geçtiğimiz günlerde NBA'le Hakemler Birliği anlaşmazlığa düşmüştü ve NBA bir eğitim kampı düzenleyerek başlamak üzere olan yeni sezon için hakem alımına girişmişti. Haliyle de veteran ve güvenilir bazı hakemler kampa eğitmen olarak davet edildiler.

Şimdi buraya kadar ne bir haber ne de bir ilginçlik vasfı yok post'un. Ama asıl mesele çağırılanlar listesine baktığımızda karşımıza çıkıyor.

2004 yılındaki bir başka NBA vs. Hakemler olayında (LAL-DEN '04) sekiz gün ceza almış ve sonrasında ligden ihraç edilen bir hakem vardı; Michael Henderson. Ve eğitmen listesinde karşımıza çıkan isim; gene Michael Henderson! Önümüzdeki hafta başlayacak olan eğitim kampında lige alınması muhtemel hakem adaylarının eğitiminden ligden ihraç edilmiş bir hakem sorumlu olacak!

Böyle olunca NBA, yani David Stern, tepkiyi daha çok üzerine çekmiş oldu. Sadece hakemler değişiklikleri yüzünden değil; yeni hakem alımı sırasında geri getirdiği hakemler yüzünden! Ligden neden atıldığı aslında çok da net açıklanmamıştı ama zamanında çok büyük tepki almıştı. Hatta öyle ki bazı hakemler formalarının altına 62 no. yazdırıp protesto etmişlerdi. (Henderson'ın numarası #62)

Tamam Henderson kötü biri olmayabilir, hatta belki de herkes gibi ikinci bir şansı hak edebilir ama şu durumda NBA'in attığı adım taraftarların (özellikle de Denverlılar'ın) çok büyük tepkisini alacaktır ilerleyen günlerde. David Stern intihar tadında bir ismi hakem kampına almış.




Bu da 2004 yılındaki o olaylı karar. Eğer Henderson atıldıysa o akşam o kararın alınmasına neden olan tüm hakemler ihraç edilmeliydi aldıkları hava atışı kararından sonra. Top çok açık bir şekilde çembere değiyor. Hadi bunu da geçtim bari Denver kenardan oyuna soksaydı topu. Hatırladığım birkaç katliam hatadan biridir bu. Bu hakem kampı olaylarına bakarken eğitmenler listesini buldum. Henderson adını okuyunca eski defterler aklıma geldi, yazayım dedim beni bu 2004 yılına götüren ismi.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails