20091130
Dünya Kupası: Kura & Torbalar
Twitter Vakası: Amare & Chandler

Karim&Kazim: Bayram Kazazedeleri

Jimmy Bullard Show
Arsenal 0 - 3 Chelsea

20091129
Barcelona 1 - 0 Real Madrid

El Clasico: İkinci Yarı Başladı, Ibra Oyunda

El Clasico: Birinci Yarı Bitti, İlk Dalga Madrid'ten

El Clasico: Maç Başladı, Kadrolar

Cagliari 2 - 0 Juventus

Ballon d'Or: On Kişilik Son Liste

Didier Drogba (Cote d'Ivoire/Chelsea)
Samuel Eto'o (Kamerun/FC Barcelona & Inter)
Steven Gerrard (İngiltere/Liverpool)
Zlatan Ibrahimovic (İsveç/Inter & FC Barcelona)
Andres Iniesta (İspanya/FC Barcelona)
Kaka (Brezilya/Milan AC & Real Madrid)
Lionel Messi (Arjantin/FC Barcelona)
Wayne Rooney (İngiltere/Manchester United)
Xavi (İspanya/FC Barcelona)
Bordeaux Inter Arası, Cagliari Arası

Manchester City 1 - 1 Hull City

Hatta kendimi geçen seneki olaya denk gelmiş olduğum için ve bu maçı da sırf City tekrar berabere kalacak mı diye izlediğim inanılmaz şanslı saydım. Ay hakikaten çok eğlenceliydi ya.
Ama Phil Brown olayın başını yakalayamamış, golün sevincini kısa kesip orta sahayı kalabalıklaştıracak bir rotasyon hazırlamaya çalışıyormuş. Sonradan fark etmiş ve yarılmış. Söylediğine göre oyuncularını maçtan sonra tebrik bile edememiş, soyunma odasına gittiğinde hala daha gülüyormuş :)
Daha bakmadım ama küçük bir kamu araştırmasından sonra videolarını da koyacağım. Ne korner bayrağıyla Max Paynecilik, ne ayakkabı temizleme ne de sekiz takla, üç salto, sekiz buçuk burgu. Bu kutlama oyunlara eklenmeli önümüzdeki sene :)

Biraz da maça değinmek istiyorum, çok kısa. Al-Mubarak yazın harcadığı €120m'ya yanıyordur eminim ki. Bir Lescott faciasıyla karşı karşıyalar. Gerçekten yetersiz bir defans hattı var. Stephen Ireland oyunu toplama çalıştıysa da yeterli olamadı. Robinho döndü belki ama yanında kimse olmayınca çabaları yetersiz kaldı. Neredeyse üç ay oldu Manchester City formasını giymeyeli ve o forma üç boyunca kaç kez Nou Camp'a gitti. İlk yarıda oldukça baskın gözüküyordu Manchester City ve Robinho harika bir şut çıkarmıştı. Ancak Hull City de iyi dayandı. Yedikleri gol oldukça talihsizdi, Duke Shaun-Wright'ın şutunu almaya yeltenmişken Hull defansından gelen bir kafa (McShane) Duke'u gafil avladı. Bu zamana kadar çok iyi savunma yapmışlardı. Evet hücum hattında yetersiz kalmışlardı ama City hücumlarını da iyi savuşturmuşlardı. Ne olursa olsun, son gülen Bullard oldu :)
NBA Scoreboard Friday November, 27th

20091128
Fenerbahçe 1 - 3 Kasımpaşa

NBA Power Rankings #1
Lakers sezon başından beri yer verdiğim ilk Power Rankings'in birinci sırasında yer alıyor 4'te 4 yaptığı haftanın sonunda. Gasol'un da dönüşüyle LA'de işler iyice şampiyonluk havasına girmeye başladı. Dahası, artık oynadıkları oyun da keyif vermeye başladı. Sadece panyanın karşısından değil, potanın arkasından da sayılar atmaya başladı takım. Sezon başlayalı bir ay oldu ve Phil Jackson takımı resmen adım adım tekrar şampiyonluk ritmine sokmayı başardı. Gasol/Odom/Kobe anlaşmaya devam ederse sorun olmayacaktır.
İkinci sırada Orlando Magic var. Savunma hala daha sıkıntıda, hücum ise tam dengeyi tutturmuş değil. Vince Carter etrafındaki yetenek cümbüşünün farkına varabilmiş değil ve Jameer Nelson bir kez daha sakat. Ama geçtiğimiz haftayı 4-1'lik bir seriyle geçtiler ve dahası ligin flash takımı Atlanta'yı Atlanta'da zorlanmadan geçmeleri yetmiyormuş gibi bir de Celtic'i deplasmanda mağlup ettiler. Bu haftaki tek mağlubiyetleri Heat karşısındaydı. Önlerinde ise şimdi Bucks, Knicks, Nets ve Warriors var. Warriors'ın hücumlarına dur diyebilirlerse kayıpsız atlatabilirler bu dört maçı.
Son sekiz maçın yedisini kazanan Cleveland'da ise işler güzel gitmeye başlamış gibi gözüküyor. Hele bir de Shaqsız başardıkları bu seri, takım için gerçekten ümit verici. Gerçi şimdi önlerindeki fikstür oldukça can sıkıcı, Phoenix, Dallas ve Chicago. Bu üç maç gerçekten çok önemli bir sınav olacak Cavs için. Ama kanımca asıl mesele kazanmak yada kaybetmek olmayacaktır; tekrar bir ritm yakalamak, momentumu takım lehine çevirmek ve takım içindeki kimyayı sağlamak. Ayrıca bu zorlu üç maçı sakatlığa kurban gitmeyerek atlatmak.
Suns 7-1'lik başlangıçtan bu yana sadece iki mağlubiyet aldı ve şuan 11-3'teler. Ancak D'Antoni zamanındaki rotasyon sıkıntısı hala devam ediyor. İlk 5 yapması gerekeni zaten yapıyor. Suns'ın performansının devamlılığını bench'in katkısı belirleyecektir. Barbosa ve Dudley beklentileri karşılayan sayılar tuttursalar da Amundsen ve Dragic'ten biraz daha verim almaları lazım. Hele ki 35'ine gelmiş bir Nash ve ortaya koyduğu muazzam performansı da düşünürsek ben Suns bench'inde olsam sırf Nash'e olan saygımdan kendimi aşmaya çabalardım. Hawks, Hawks, Hawks. Hala daha yüksekten uçuyorlar ve o kadar istikrarlı gözüküyorlar ki All-Star arasına kadar kazanmaya devam edebileceklermiş gibiler. Aslında biraz 2000ler'in başındaki Nets ile 2007'den bu yanaki Magic'in karışımı bir durum Hawks'ınki. Nets de Magic de adım adım play-off'a ulaşmış, konferans finallerini aşmış ve en son Batı engeline Final'de takılmıştı. Hawks da şuan oyun ve tutturdukları ritm itibariyle benzer bir play-off yükselişi sağlayabilecekmiş gibi gözüküyor. Ha bu sene nereye kadar giderler bilemem ama 2010'dan doğru faydalanırlarsa ve takım kimyasını korurlarsa, herşey güzel olacaktır.
Yakaladıkları başarılı sonuçlardan sonra hiç hoş sayılmayan bir Clippers mağlubiyeti yaşasalar da çabuk toparlandılar ve Nets, Chicago ve Minnesota maçlarından galibiyetle ayrıldılar. Özellikle JR Smith'in tekrar form tutması takıma çok büyük ivme kazandırdı. Yaptığı spektaküler hareketlerle de Nuggets'a bir karakter kattı. Melo zaten sezon başından beri ortalamayı 30'a dayadı. Ayrıca Chris Andersen'in de tekrar takıma adapte olması da size açısında Denver'a derinlik kattı. İyi gidiyorlar, Billups'ın da top dağıtımı her zamanki gibi yerinde. Nihayet Greg Oden'a kavuşan Portland, iyi bir sezon geçiriyor. Özellikle son 10 maçta aldıkları 8 galibiyet ivme yakalamalarını sağladı. Brandon Roy'un performansı çok üst düzey, LaMarcus Aldridge istikrarı yakaladı ve beklenen katkıları yapmaya başladı. Greg Oden de Chicago karşısındaki career-high'dan sonra takıma sağlayacağı katkıların sinyallerini verdi. Yanlız Blazers'ın oyununda kağıt üstünde beklentinin altında kalsa da aslında önemli rol oynayan biri daha var; Andre Miller. Andre Miller asist/sayı dengesini sağlayıp her iki alanda da dişe dokunur preformanslar gösterdiğinde takım hep galip gelmiş.
Sezon başındaki o muazzam seriden eser yok Celtics'te. Özellikle son beş maça baktığımızda 2-3'lük bir durum görüyoruz. Tam Rajon Rondo performansını artırdı derken bu sefer de Rasheed sallanmaya başladı. Garnett'ten ise hiç bahsetmiyorum bile, o Knicks maçı neydi öyle?! Hala daha dizi dertli. Evet Amare'yle karşılaştırdığımızda Garnett daha rahat atlatabilirdi. Ama 1000'in üzerinde maç ve aynı istikrardaki bir kariyer. Umarım döner ve en azından bu sezonu bir daha sakatlanmadan tamamlayabilir.
Evinde oynadığı son üç maçtan bir mağlubiyet aldı Mavs. O da Golden State. Ancak bu hafta boyunca oynadığı maçlardan sadece Spurs karşısında sağlam bir performans sergilediler. Hatta Warriors'a kaybedeceklerinin sinyallerini Kings karşısında ucu ucuna kazanarak vermişlerdi. Josh Howard sakatlığı bir türlü atamadı üstünden, ortalıkta yok. Shawn Marion bir haftadır maç kaçırıyor. Jason Terry'nin kenardan getirdiği katkı ise pek çok maçta Mavs'a hayat verdi. Bunun haricinde bir tek Nowitzki ayakta, gene koca takım sırtında. Tim Thomas, Drew Gooden ve Dampier. Bu isimler de üretime katıldığı zaman ancak kazanmaları gereken maçları kazanmaya başlayacaklardır.
Parlak çocuğu hepimiz biliyoruz; Brandon Jennings. Özellikle Bogut'un sakatlığının ardından San Antonio maçının son çeyreğine kadar üç muazzam performansla takımını taşıdı ama Spurs'e takıldılar. Ne olursa olsun çok özel bir oyuncu Brandon Jennings. Özellikle Bucks cephesinden baktığımızda çok uzun zamandır böylesine heyecan uyandıran biri olmamıştı. Bogut döner ve Ersan da ritmini artırmaya devam ederse (tabii ki Jennings'in devam etmesi lazım) Bucks için güzel bir galibiyet yüzdesiyle bitebilir sezon. Ama bunda rol oyuncularının, Gadzuric Delfino Ukic ve Bell gibi, kenardan gelerek yapacakları katkı da kilit rol olacaktır.
Houston kararlılığıyla iyi sonuçlar almaya ve play-off hattına tutunmaya devam ediyor. Ama sadece kararlılık değil, savunmadaki etkinlikleri de çok önemli. Hele ki Chuck Hayes'in savunma zekası ve Shane Battier'in malûm mücadelesi, T-Mac ve Yao'suz Rockets'ın Batı'da tutunmasındaki en büyük faktörler. Ve tabii ki Ariza'nın gelişi. Ariza aslında bu savunma kimliğine çok şeyler kattı, takım arkadaşlarını zor durumda bırakmadan maç başına ikinin üzerinde top çalıyor. Tek sorunları "size". Gasol/Bynum ve Oden/Aldridge gibi devlerin bulunduğu bir konferansta Scola'yla zor. Ha tabii bir de Brooks'la Lowry arasında doğru tercih yapılmalı.
Salı günü Utah karşısında çok iyi bir geri dönüş gerçekleştirdiler. Kevin Durant takımı alıp götürüyor çoğu maçta. Ayrıca Russell Westbrook gibi gibi pasöre de sahip olunca sete setlerde de başarılı olabiliyorlar. Sezona iyi başlamayan üç numaralı çalyak James Harden da takıma ısınmış gibi gözüküyor. Takım olarak oldukça gelecek vaad ediyorlar ve şuanda da fena gitmiyorlar. Kazandıkları zaman genelde farka koşuyorlar. Ama oyundan da çabuk kopuyorlar. İki zor deplasman maçının olduğu dört maçlık haftada sadece Lakers karşısında mağlubiyet aldılar. Biraz daha sertleşebilseler, biraz daha az size sorunu yaşayabilseler.
Bu kadar mı yumuşak olunur ya? Gerçi Pacers karşısında bir yarıda 74 sayı atınca Phoenix'in hücum istatistiğini geçtiler ama işin savunma kısmında da bir o kadar berbat haldeler. Geçtiğimiz hafta içinde de sadece Pacers maçında galip gelebildiler. Sezon başından beri Orlando'yu yenemiyorlar. Aynı şekilde Celtics'e de direnemediler. Hele Stephen Jackson'ın gelişiyle iyi bir ivme yakalayan Bobcats karşısında silindiler. Önümüzdeki 5 maçın 3'ü de deplasmanda ve Hawks ile Bulls bu deplasmanlardan ikisi. Ve bir de pazar günü Suns maçı. Gerçi oldukça keyifli bir maç olacaktır, NBA'in Eredivisie'si diyebiliriz kaba tabirle.
Utah. Üç maç ard arda kazandıktan sonra toparlanmış gözüküyorlardır. Özellikle Spurs karşısındaki bedbaht talihlerini yenmeleri, toparlanmaya başladıkları izlenimini yaratmıştı. Ama Thunders karşısında aldıkları mağlubiyet kafaları tekrar karıştırdı. Okur'un istikrarsız hali de takımı büyük ölçüde etkiliyor. Thunders maçından bir gün sonra Bulls karşısında galip gelseler de takım içinde hala daha cevaplanması gereken sorular ve toparlanmaları lazım. 7-7'lik bir seri oynamaya çalıştıkları oyuna yakışmıyor. Ev sahibi olmak avantajdır, ama garanti değil. Buna alışmaları lazım. Thunders acı bir şekilde gösterdi bunu.
Ve Spurs. O şampiyon kadronun iskeleti hala aynı. Ve aslında asıl sorun da buydu çoğuna göre, artık yenilenmeleri gerekiyordu. Ama eminim ki Spurs önümüzdeki sezona 0-8'le başlayacak. Ve hemen ardından inanılmaz bir geri dönüş yaşayıp play-off potasına girecek, yetmeyecek konferans finallerinin adaylarından olacak. O yüzden Spurs'e öldü demeye gerek yok. Hele Duncan emekli olmadan yada başka bir takıma gitmeden, asla öldü denemez. Parker/Manu/Duncan. Bir şekilde ayakta tutarlar Spurs'ü.
Üst üste üç mağlubiyet. Tam all-star arasına kadar dayanamayacaklar mı derken biri Magic deplasmanı olmak üzere iki yakın galibiyet ama sonra kendi evlerinde gelen bir Wizards mağlubiyeti. Tamam sezon çok uzun, sonuçta takımlar şuan 15 maç civarında ama Heat'te top gene Wade'e bakıyor. O'Neal beklediğimden daha istikrarlı olsa da Chalmers'ın biraz daha fazla süre alıp top kullanması gerekiyor. Haslem de Marion'dan sonra sorumluluklarının ne kadar artığının farkına varmalı. Yazık günah Wade'e ya.
Altı maçlık güzel bir sezon başlangıcından sonra en son Kings karşısında galip geldiler. 19, 15 ve 22 sayılık farklar yiyip dört maç ard arda kaybettiler. Noah biraz daha fazla sorumluluk almaya başlasa da Luol Deng'in tek kişilik performansı yeterli olmuyor. Derrick Rose tekrar eski agresifliğine yaklaşmış gözüküyor sakatlıktan sonra biraz daha vakti var. Hele geçen sene play-off'larda gösterdiği performansı yakalaması için biraz daha sabretmemiz lazım. Hinrich ise 2004-2007 arasındaki o 77/81/80'lik sezon performansından iki sezondur iz yoktu, bu sezon da farklı değil. Rose'un da form tutmasıyla toparlayabilirler.
Beş maçlık bir galibiyet serisinden sonra çok sağlam gözüküyorlardı. Danny Granger'ın aldığı yüksek sorumluluk ve takım üzerindeki etkisi çok belliydi. Hala daha oldukça iyi gidiyor Danny Granger ama takımı için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil, son dört maçlarını kaybettiler, bir Clippers arası verdiler ve sonra Mavs'a gene kaybettiler.. Gerçi Cleveland'a karşı kazanabilirlerdi, üç periyot boyunca gerçekten çok iyi bir mücadele ortaya koydular ama maçlar üç periyottan biraz daha fazla sürüyor. Maçlar üç periyot olsaydı Nets rekora gitmezdi.
İşte ligin en ters takımı. NBA'in en iyi PG'lerinden birine sahipler ve takım ona bel bağlıyor çoğunlukla. Ama şimdi O sakat ve takım onsuz yoluna devam ediyor. Ne oldu?? Hawks ve Suns dahil olmak üzere son 5 maçlarından 4'ünü kazandılar. Ama bundaki kilit nokta Marcus Thornton ve Darren Collison'ın aldığı ekstra süreler. Jeff Bower gençleri rotasyona kattığında başarılı olacaklarını kanıtladı. Byron Scott da bilseydi bunun bu kadar basit olduğunu.. James Posey'den biraz daha katkı alabilseler daha rahat edecekler.
Chris Kaman'ın muhteşem dönüşü ve yükselişi, double-double'a yakın tutturduğu ortalama. Sezona büyük ümitler vaad eden Blake Griffin'den yoksun başladılar, hala daha da öyle devam ediyorlar. Baron Davis ise %38'lik isabet ortalaması ve 14.9pts'yle hiç de beklenen seviyede değil. Butler ve Al Thornton'ın performansları takımı ayakta tutuyor. Eric Gordon yokken bütün ekstra katkılara ihtiyaçları olacak. Blake Griffin dönecek olursa gerçekten çok büyük bir size'a çıkacaklar. Ama o dönene kadar, Kaman'la Camby'ye muhtaçlar.
Iverson'dan sonra uyanmış gözüküyor Memphis. Altı maçta dört galibiyet aldılar. Bu mağlubiyetlerden biri de Suns deplasmanı. Rudy Gay ve Randolph oldukça iyi gidiyorlar. Gasol'un da son performansları göz doldurucu. O.J Mayo da öyle. Ama Conley'den beklenen ve istenen performans alınamıyor. Zaman zaman saman alevi gibi parlayan bu genç çocukların istikrarı tutturması için biraz daha zamana ihtiyaçları var gibi gözüküyor.Ama gene de 5-9 şuan için çok da kötü değil.
Detroit Jazz'la uzatmaya giden maçın ertesi günü Phoenix'le karşılaştılar ve hiç şansları olmayacağı aşikardı. Gene de birkaç tane olumlu yan vardı takıma dair. Ben Gordon ve özellikle de Rodney Stuckey gerçekten harika işler çıkarıyorlar ama son 7 maçta galibiyetleri bulunmuyor. İşlerine geldikleri zaman gayet güzel savunma yapıyorlar ama top paylaşımı konusundaki sıkıntı sürüyor. Ben Gordon'a bel bağlamayı bırakıp takım olmaya çalışırlarsa yada Rip'le Prince dönecek olursa çok daha sağlıklı bir hücum hattına sahip olacaklar.






Bursaspor 1 - 0 Galatasaray

Öncelikle biraz geçmişe yönelip Arda/Kewell ve Arda/Elano ikililerine bakmak istiyorum. Ve bunu tamamen Arda'nın üzerinden yapacağım. Çünkü Arda mutsuz, bir türlü oynadığı yere ait hissedemiyor kendini, güven problemi diyemem ama sanki takıma faydalı olacağına dair inancı azalıyor gibi. Zamanında Lincoln'un forvet arkası olarak oynayıp da Hasan/Arda kanatları, Topal/Barış, Ayhan/Meira ortasahaları ve Servet'in yaratıklaştığı yıllar. Yani Mondi'nin gidişi, Kalli'nin gelişi, Cevat Güler'in şampiyonluğu ve kendini anlatamayan/kimsenin anlamaya çalışmadığı bir Skibbe. İşte o zamanlardı Arda kanatlardaydı, Lincoln vardı forvetin arkasında, hem koşuyordu hem de kanatlarla forveti dengeli besliyordu. Arkada Ayhan daha dinçti, top dağılımını çabuk yapıyor hemen Lincoln'ü buluyordu. Hasan vardı, yılların tecrübesiydi her ne kadar dağılmak üzere olsa da yürekten Galatasaraylıydı. Arda'nın bu yüzden kanatla bir derdi yoktu.
Sonra sol kanada yerleşmeye başladı iyice, arada içlere kat etti vs vs. Ama derken 2008-2009'un Temmuz'unda Kewell geldi. Hop, Arda sağda. Arda'nın üzerine adam alındı. Ama Lincoln vardı hala, o yüzden sorun yoktu. Lincoln gitti, Keita geldi, Arda ortaya kaydı. Artık kanatlarda iyice pişmişti ve özellikle de sol kanattan sıkılmıştı. İstiyordu ki beslenmesin, beslesin. Orta oynasın, kanatlardan içe adam kaçırsın. Ama derken Elano geldi. Elano güzel bir transferdir ama gereksizdir ve monte edileceği yere karar verilmediğinden kötüye gidebilecek bir transferdir. Arda tekrar ya kanada kayacaktı -ki hiç istemiyor- ya Kewell kesilecekti yada Elano oturacaktı. Şuan üçüncü senaryo gerçekleşiyor. Hatta Baros'un sakatlığı ve Nonda'nın nedense tercih edilmeyişi sebebiyle dönüşümlü forvet olarak da oynayabildi Arda. Ama sezon başındaki o pas dağıtan, gol attıran, çalım atan ve "nihayet şut çekmeye başladı" demeye yaklaştığımız Arda'dan eser yok. Elano'ya bir şekilde yer bulunmazsa kötü bir transfer olacaktır. Ama birazdan da değineceğim üzere Elano oynamalıdır.
Bu bir. İkinci olarak değinmek istediğim şey sezon başından beri ikinci büyük yanlış karar. Birincisi güzel sonuçlandı, üstünde durulmadı: Ankaraspor maçında Aydın'ın oyuna girişi, daha doğrusu yanlış değilsem Keita'ydı çıkan. Bugün aynı yanlış bir kez daha yapıldı; bu takımda her an pozisyon yaratabilecek ilk isimdir Keita. bu eskiden Arda'ydı. Ama Arda'nın mental direnci oldukça düşük, sanırım Baroni ittikten sonra iyice yerlere indi bu dirayet. Ama Keita şuan hem Türkiye'deki olumsuz ve yoğun baskıyı henüz tanımıyor, dolayısıyla da hissetmiyor hem de maç içinde rakibi uyuttuğundan patlayıcı hareketlenmeyi yaptığı anda rakip çoğunlukla gafil avlanıyor. Ama dün akşam Nonda'nın 7 golünün heralde 4'ünün asistine sahip olan Keita geldi kenara. Hiçbir yerde yazılıp çizildiğini görmedim ben.
Evet Kewell'ın zekasına ihtiyaç duyuyoruz ama bazen oyun öyle kısır hale gelebiliyor ki zekadan çok patlayıcı kuvvet ani etkiye ihtiyaç duyuluyor. Tamam evet, Kewell gene kimse anlamadan bir anda ön direkte bitip kafa topu kollayabilir, yada minicik bir vücut çalımıyla önünü boşaltıp şut çekebilir, topu saklayıp içeriye yapılan koşular için ara pas kollayabilir. Ama dünkü Bursa ve bu kadar kalabalık bir orta saha içinde sahaya bir santrafor (ki Nonda da tam anlamıyla bir santrafor değil, forvet) sürülecektiyse çıkan kişi ya Barış yada Kewell olmalıydı.
Sarp-Topal-Barış orta sahası hata değildir, eğer Baros'un olduğu bir üçlü ileri uçla birlikte sahadaysanız Sabri'yle Sarp'ı da katar 5 kişiyle gider sonuca ulaşırsınız, geriye de az pozisyon kaçırırsınız. Ama 4-6-0'la sahadaysanız ve tam anlamıyla bitirici bir santraforunuz yoksa Sarp-Topal-Barış'la çıkmak 1 puancılıktır, ama Sabri ve Hakan gibi çıktı mı gelemeyen iki bekiniz varsa sistem dahilinde, o zaman bir deplasman takımı olarak ev sahibine dersiniz ki "şişir evladım arkaya, al puanını çık yukarıya."
Tam da böyle oldu, Bursa kalabalık göbeğe girmektense uzun toplarla arkaya sızmaya çalıştı. Kademe anlayışı ve tandem bilgisi Topal haricinde sıfıra yakın olan savunmamız da dengesiz yakalandı mı saolsun dört kişi birden bir adamın peşine koşuyorlar.
Bu takım Linderoth tam olarak dönmediği ve Elano orta üçlüye dahil edilmediği sürece 4-3-3'ün kıyısına bile yaklaşamaz. Sezon başında evet sevimli gözüküyorduk ama o zaman bile herkes duruyordu. 4-3-3'ün gerektirdiği oyunun her yönüne hakim oyuncu profili şuan yok. Beceri olarak evet, sınırlı düzeyde de olsa verim sağlanabilecek seviyede oyuncular mevcut, özellikle hücum yönleri sınırlı olan, ancak sadece kabiliyetin varlığı yeterli olmuyor işte. Zihniyet olarak, futbol anlayışı olarak bunu başarabilmek lazım. Bu yüzdendir ki tam performans bir Emre Belezoğlu bu ülkenin en iyi orta sahalarından biri olur. Çünkü alan daraltmasını bilir, pas trafiklerini iyi sezer, sürekli koşar, arkadaşlarının yardımına gider, kaptığı topları çok çabuk bir şekilde ileriye taşıyabilir. Bunu yaparken pasla da driblingle de çıkabilecek yeteneğe sahiptir. İşine gelirse ve formunda olursa sahadaki tüm arkadaşlarının nerede olduğuna hakim olur.
Linderoth dönene kadar böyle bir oyuncumuz yok. En azından Topal'ın istikrarsızlığı bunu böyle yapıyor. Peki bunu sağlamak için ne yapılmalı? Oyunun bir yönünde oldukça sağlam diğer yönünde ise idare eden ve idare etmekten de kaçmayacak iki kişiye yer vermemiz lazım. Bu da ancak savunmaya derinlik katacak bir Topal, fizik ve mücadele gücü yüksek bir orta saha Sarp, ve pas trafiğini sağlayacak olan bir teknik yetenek Elano.
Linderoth döndüğünde ise yapılması gereken şey Topal'ın stoper'e çekilmesi ve orta üçlünün Linderoth/Sarp(Ayhan-Barış)/Elano şeklinde rotasyona dahil edilmesidir.
Neyse maçın çok dışına çıktım. Hakan Balta'nın çöküşüne şahit oluyoruz. Bursaspor belki çok kullanmadı o kanadı ama bunun tek sebebi de Tuna Üzümcü'ydü. Eğer Ali Tandoğan bulunsaydı kanattan çok yara alırdık. Yetersizliğine rağmen sol bekte Caner'e yer verilip Hakan'ın bir güzel burnunun sürtülmesi lazım. Yada devre arasında stoper ve sol bek alınmalı. Çok yönlü orta saha yerine sol bek bulunmalı. Sağ bekte sıkıntı yok çünkü geçen senenin Servet'i bu sene Sabri, istikrar anlamında.
Bursaspor'da anlayamadığım en önemli nokta neden Turgay'da ısrar edildiği. Batalla gibi yetenekli, Türkiye'deki standarda göre uyum sürecini çabuk atlatabilmiş ve akıllı bir oyuncun varken ve Sercan'ın istediği cinsten bir top oynarken neden 5 maçta 2 kere süper oynayan bir Turgay'da ısrar ediyor Ertuğrul Sağlam, anlamak mümkün değil. Ama arka ikili Ömer ve Zapo istikrar abideleri. Sivok/Ferrari'den sonra Türkiye'deki en uyumlu stoper ikilisi. Ama bunda önlerindeki sağlam Ergiç/Kirita ikilisinin yüksek mücadelesi de önemli.
Bursaspor tam anlamıyla 4-2-3-1 olarak çıktı sahaya. Ergic'i de sayarsak tam altı kişiyle savunma yaptı Bursa. Yani Ergic'in ikili oyununu joker olarak görecek olursak 5+1'le savunma 4+1'le de hücum yaptılar. Ozan İpek ve Volkan Şen kanatlardan top şişirirken Turgay da zaman zaman Sercan'a yakın oynayarak pozisyon üretmeye çalıştı. 5+1'le bizi oldukça iyi kestiler, göbekteki kalabalıktan ve kademedeki eksiklikten de iyi faydalanarak arkaya güzel top şişirdiler.
Ertuğrul Sağlam Batalla'ya daha çok şans verse her şey daha güzele gidecek Bursa'da. Ömer/Zapo zaten banko. Ali Tandoğan da Tuna'ya göre kat kat daha fazla hücumcu bir bek. Sercan ise çok akıllı. Bizim beli dönmeyen, açık alanda istisnasız kademe hatası yapan ve adam kaçıran savunmalarımızın arasında güzel karmaşa çıkardı. Barış'ın ise kendisine ve kimliğine hiç yakışmayacak derecedeki durağan oyunu bunlara davetiye çıkardı.
Bursaspor mükemmel olmayan ama doğru olan bir oyun oynadı. Ergic'in çok yönlülüğüyle savunma kalabalığını sağladılar, Kirita ve Volkan'ın çıkardığı uzun toplarla pozisyon bulmaya çalıştılar. Biz ise gene yerimizde durduk, sadece Arda/Keita/Kewell yer değiştirdi. Ne Sarp Sivas'ta yaptığı gibi ileriye çıkıp hücumu destekledi ne de Barış o güçlü fiziğini araya koyup birebirlerle Bursa'nın kondisyonunu bozdu. Stoperlerimiz gene evlere şenlikti, ikisine de kendi cezasahamızı geçmek yasaklanmalı. Ve sadece pas idmanı yaptırılmalı. Bu kadar da "cahilce" bir istekte bulunuyorum artık. Futbol anlayışı olarak çok bir değişiklik bekleyemiyorum. Ama daha akıllı hareketler ve en azından biraz daha isabetli paslar beklemek sanırım bir Galatasaraylı, özellikle üzgün ve sinirli bir Galatasaraylı olarak en doğal hakkım olsa gerek?
Emin olun maçın başından itibaren 50dk. oyunda kalan bir Elano, 60.dk'dan sonra oyuna giren bir Elano'dan çok daha verimli olacaktır. Ayrıca bir şey daha eklemek istiyorum, artık maç için söyleyebilecek fazla bir şeyim kalmadı futbol adına neredeyse hiçbir şey koyamadık ortaya Bursa'dan ise bahsettim, madem Kewell'ın oyun zekası ve top saklaması sayesinde forvet mevkinde yararlanmayı düşünüyorum; ben Keita'yı da forvette görmek istiyorum!! Çok da ciddiyim. Forvet kimdir? Top tutabilen, koşularla rakip defansın dengesini bozup alan boşaltan, top saklayabilen, driblingi olan, pas yeteneği ve tekniği üst düzeyde ve elbette en önemlisi bitiri/gol atan oyuncu. Yani aslında takımın en yeteneklisi, 10 numara. E tamam işte, Keita: inanılmaz hızlı. Patlayıcı bir sürati var ve bununla birleştirdiğinde adam eksiltebilecek güçte bir dribblingi mevcut. Topu saklayabiliyor, hızlı koşularıyla rakip defansta alan boşaltmayı sağlayabilecek biri. Tek sıkıntısı bitiricilik olur diye düşünüyordum, dün akşamki füzesinden sonra düşünemeye başladım. Eh işte buyrun, ne eksiği var bir forvetten??
Hatta kendi dizilişimi de yazıyorum arkadaş;
----------Franco
Sabri--Topal--Servet--Hakan
----Elano---Ayhan---Sarp
----Keita---Arda---Kewell
------------Nonda
Şuan ki mevcut kadroya göre düzenledim. Tam kadro olduğumuz takdirde Ayhan'ın yerinde Lidneroth'u Nonda'nın yerinde de Baros'u görmek isterim. Ayrıca Sarp'la Barış'ın dönüşümlü rotasyona dahil edilmesi, ciğeri yetmeyebilen bir Ayhan, fizik gücü çok üst düzey olmayan bir Elano ve sakatlık riski daimi kalacak olan bir Linderoth için yeterli önlemler olacaktır. Ayrıca Topal'ın stoperde bulunması ve kenardaki Zan, muhtemel bir ortasaha sakatlığında çok dengeli bir rotasyon sağlayacaktır takıma.
Son olarak da şu kavga ayırma meraklılarına değinip keseceğim. Zaten yeteri kadar kopuk ve zaman zaman maçtan uzaklaşan bir yazı oldu. Neeskens'in tepkisine verilen tepki. Neeskens çok çok çok haklı olarak böyle bir tepki verdi. Çünkü orta Sabri zıplamasa Liege Kasabı'nın Bursa şubesine şahit olabilirdik. Kaldı ki zaten tehlikeli sayılabilecek bir şekilde baldırına, arka adalesine darbeyi yiyor Sabri. Neeskens de hem skorun ağırlığı hem de Sabri gibi şuan ki kadroda sadece Uğur'la kapatabileceğiniz bir eksiği istemiyor oluşu ona bu tepkiyi verdiriyor. Yaptığı tek şey de Ozan'ı omuzlarından tutup "Olm n'abıyon biçeceksin herifi" demek. Ama bizim kulübedekiler aman aman bir koşuyorlar ki sanki Neeskens orda Ozan'ı kündeye getirecek, yumruğu indirecek suratına.
Uyanın artık uyanın!! Bu insanlar size fazla arkadaş!! Onlara verdiğiniz tepkilerle hala daha onları nasıl kendinizle bir tuttuğunuzu gösteriyor!! Eğer zerre kadar bu insanların zihniyetini anlayabilmiş olsaydık orda Neeskens'i ayırmaya sanki Ozan'a tekme tokat girecekmiş de hemen ayırmalıymışız gibi gidilmezdi. Neeskens'in anlayışında yok çünkü bu. Bir topçuya el kaldırmak, ne sebepten olursa olsun şiddete yönelik harekette bulunmak adamın anlayışında yok!!
Biraz büyümeliyiz ki elimizdeki değeri anlayalım. Skibbe'nin yapmaya çalıştığı da çok farklı değildi, ama adama korkar diyip durdular. Rijkaard'la Neeskens'i harcamamak dileğiyle...
Mundo Deportivo: "Ganara El Barça"

Uyku Vakti (..başa vurunca)
