20110127

Elveda Juju..

One and only Queen of the Clay


Öncelikle söylemeliyim ki yazı çok boktan, çok dağınık, çok kopuk olabilir. Ben bile hala kopuk kopuğum. Dün bütün gece 2003 Roland Garros yarı finali geldi gözümün önüne. Neyse, buyrun.

2008'de bıraktığında dumur olmuştum, uzunca bir süre kendime gelememiştim. Hayır, nedendi ki? Gereksiz, kolaya kaçan, aptalca bir karardı.

2003 Roland Garros'u hatırlıyorum da.. Benim için çok özeldi. Tenisle resmî olarak tanışmam o seneydi resmî derken bağlanmam. Serena'yla olaylı yarı finalleri, Clijsters'la yaptığı final.. Ne zaman turnuva kazansa, maç kazansa, güzel birşey olsa gözlerinin içi gülerdi.

2008'de bıraktı, gitti. Çok kızdım, sinirlendim, neden diye sorguladım. Kısa bir süre tenis, uzun bir süre WTA izleyemedim.

Hani televizyon filmlerinde falan olur ya, aynı kaba ederek büyümüştür iki küçük velet. Sürekli birlikte minik totemler yaparlar, saklanırlar. Ben de Henin'le totemler yaptım, yeri geldi izlemedim kazansın diye. Gün gelir bir tanesinin ailesi taşınır, kalakalırlar ya tek başlarına. 2008'de işte böyle hissettim.

Bu çok başka bir şey. Bambaşkaydı Henin benim için, hala bambaşka ama turdaki varlığı.. Onu kortta izleyebilme lüksü..

Sonra geçen sene döndüğünde, döneceğinin haberlerini aldığımda... o deminki filmde yıllar sonra hiç beklenmedik bir anda karşılaşırlar ya hani, işte öyle olmuştum.

Dün, hiç beklemediğim bir anda geldi haber.. Facebook sayfasından yazdığı bir mektupla açıkladı. Üç gündür süren konsültasyonlar, çeşitli tetkikler sonrasında 2010 Wimbledon'da sakatladığı dirseğinin artık tutkusunu profesyonel seviyede sürdürmesine engel olacak derecede hasar gördüğü söylenmiş.

Onur Akmeriç'in şurada dediği gibi, 2008'de bırakışı ne kadar saçmaydıysa, bu seferki de bir o kadar doğru bir karar.

Sene sonu turnuvasının İstanbul'da yapılacağını öğrendiğimden beri bekliyordum. Dönecekti sakatlıktan, finaller oynayacaktı, Wimbledon'ı zorlayacaktı, ilk 8'e girecekti. Daha kazanacağı şampiyonluklar, oynayacağı finaller vardı. İstanbul'a gelecekti, görecektim. Kendi gözlerimle izleyecektim bu 1.67lik atom karıncanın o muazzam backhand'ini, gözlerinin gülüşünü görücektim.

Güzel dönmüştü, şampiyonlukla, bir önceki senenin comeback queen'i çok yakın dostu Kim Kong'u Brisbane finalinde yenip şampiyon olarak dönmüştü. Sonra Melbourne'de finale kadar gelmişti. Serena'ya karşı muazzam bir geri dönüş gerçekleştirmiş ama belki biraz da servis sıkıntısı yüzünden şampiyonluktan olmuştu. Biri grand slam olmak üzere 4 final ve 2 şampiyonluk gördü.

Roland Garros'ta dördüncü turda, geçtiğimiz sene hakikaten çok çok iyi bir tenis oynayan, servis silahını, o geniş servis repertuarını ve güçlü vuruşlarını çok iyi kullanan Stosur'a kaybetti.

Denedi, döndü. Kariyer slam'i için, Wimbledon için döndü belki de, tutkusunu sürdürme inancını belki de Clijsters sayesinde tekrar bulduğu için döndü.

2008'de bıraktığında çok kızmıştım ve galiba 2008 yüzünden de hep bir kırgınlığım olacak. 2011'de ise, bu sefer gerekçe geçerli. Bu sefer yalnızca canım yanıcak, üzülücem. Kızgınlık, kırgınık yok. Çünkü  döndü, denedi. Belki kariyer slam'i yapamadı.. Ama gelmiş geçmiş en özel oyunculardan biri. Dünyanın en iyi tek el backhand'i.

Elveda Juju..

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails