20100205

Roma'da Yayılma Politikası Serüveni ve İmparatorluk


ROMA'NIN YAYILMASI

Roma, Kartaca zaferinden sonra konumu gereği Adriyatik Denizi ile ilgilenmek durumundaydı. Ayrıca İllirya kralı Argon'un Akdeniz'deki korsanlık faaliyetlerini bir devlet politikası haline getirmesi Roma'nın bu bölgeye egemenlik kurmasına neden olacaktı. Roma İllirya kıyılarına çıkarak Argon'u mağlup etti. (M.Ö.229). Bu Roma'nın balkan bölgesine sıçraması demekti. Roma'nın İllirya kıyılarında görülmesi Makedonya krallığını rahatsız etmişti. Zira Makedonya kralı V.Philip İskender'in büyük imparatorluğunu yeniden canlandırmak istiyordu. Kısacası Roma ile Makedonya'nın karşılaşması kaçınılmazdı. Makedonya krallığı ile yapılan ilk savaş, aslında daha önce II. Kartaca savaşı esnasında yaşanmıştı. M.Ö.218'de II.Kartaca savaşı sırasında Hannibal Makedonya topraklarına sığındığında Roma Makedonya üzerine yürümüştü ve 10 yıl kadar Makedon topraklarında savaşlar olmuştu. Ancak bu savaşlardan bir sonuç çıkmamıştı. Şimdi Roma'nın bu yarım kalan hesabı tamamlanacaktı. Savaşın bahanesi ise Makedonya krallığının Suriye'deki Selevkos krallığı ile anlaşarak Mısır ve Bergama krallıklarına saldırmaları olmuştur. II.Makedonya savaşı olarak bilinen (M.Ö.200 – 197) bu savaş Tempe Anlaşması ile sonuçlanmıştır. Anlaşma Kartaca Anlaşmasının bir benzeri idi. Yani Makedonya büyük ölçüde bağımsızlığını kaybediyordu. Fakat daha sonra Makedonlar yeniden isyan ederek ve M.Ö.171'de Pidna Savaşında, Romalılara yeniliyor ve toprakları dört parçaya bölünüyordu. Makedonya'nın ele geçmesi ile birlikte Roma için Doğunun kapılarının açılması sağlanıyordu.


SELEVKOS KRALLIĞININ VE ANADOLU'NUN ROMA'YA BAĞLANMASI


Aslen Hellen kökenli olan Suriye'deki Selevkos Krallığı Roma'nın hem Kartaca ile hem de Makedonya ile yapılan savaşları fırsat bilerek önce Anadolu'nun büyük bir kısmını sonra da Ege adalarını alarak boğazlara ve Yunanistan'a göz dikilmiştir. Amacı Hellen krallıklarını birleştirmekti. Ancak Rodos ve Bergama krallıkları Selevkos kralı III. Antonos'a direnmeleri ve Roma'dan yardım talep etmeleri Roma'nın aradığı bahaneyi bulmasını sağladı. Yani Roma ordusu ile Selevkos Krallığı Termopil'de M.Ö.192 senesinde karşılaştı. Roma bu savaşta Selevkos krallığını mağlup etti. Selevkos kralı Anadolu'ya kaçtı. Ancak Roma ordusu kralı takip ederek Manisa'da bir kez daha kralın tebaasını mağlup etti. Böylece Roma Anadolu'ya ayak basmış olduğu gibi Selevkos krallığını da bertaraf etmişti. Selevkos krallığı 150 yıl kadar daha yaşamış ancak M.Ö.64'te tamamen Roma'ya bağlandı.

Selevkos krallığı ile yapılan savaşların bir sonucu olarak Anadolu'ya giren Roma buradaki Hellenistik devletlerle olan ilişkilerine yeni bir biçim verdi. Bunların bir kısmını Roma'ya bağlarken bir kısmını da bağımsızlık hakkı tanıdı. Fakat bu krallıklardan Pontus krallığı bir müddet direnişini sürdürdü. Pontus Kralı Mitradat kuzeybatı Anadolu Roma birliklerine saldırmak cesaretini gösterdi. Hatta bir ara başarılıda oldu. Yunanistan bölgesine kadar ilerlemeyi başardı. Fakat Roma ordusuna yenilmekten kurtulamadı. Böylece Roma'nın Anadolu'daki hakimiyetini perçinleştirdi.


İMPARATORLUĞA DOĞRU

Roma'nın savaşlarda kazandığı zaferler ve gücünün artması kente çok büyük bir miktarda servet getirmiştir. Fetihler her şeyden önce Roma'nın hayat tarzını değiştirdi. Özellikle Hellenistik dünyanın fethi ve bu dünya ile iktisadi ilişkilerin yoğunlaşması Roma'lıları yalnızca iktisadi alanda değil aynı zamanda kültürel ve dini alanda da çok etkiledi. Gerek Yunan esirler gerekse tüccarlar vasıtasıyla Roma Hellenistik kültür ve yaşayışla tanıştı.

Eskiden sade yaşayıp giyinen Roma'lılar şimdi son derece süslü ve pahalı giysiler giyiyor, evlerini gösterişli ve güzel eşyalarla donatıyorlar, ziyafet ve eğlenceler düzenliyorlardı. Din alanındaki etkilenme zaten daha önce de vardı. Yunan tanrılarının çoğu benimsenmişti. Bilim ve felsefedeki etkilenme daha da belirgindi. Kitap, felsefe, tiyatro gibi konulardan çok uzak olan Roma'lılar bilim felsefe, bilim adamı ve filozoflarla tanışıp felsefe ve edebiyata merak saldılar.

Yunanca öğrenmek moda olduğu gibi Yunanca eserlerin Latince'ye tercüme edilmesiylede Latin edebiyatı dönemi başladı. Ayrıca heykel, değerli eşya gibi sanat ürünlerinin Roma'ya taşınmasıyla sanata olan ilgi arttı ve zamanla Roma'da mimar ve heykeltraşlar yetişmeye başladı. Eğitimci kadronun hemen tamamının Yunan kökenli olması bilimsel düşünce ve felsefe çizgisinin Yunan etkisinde olmasına neden oldu.

Fakat Roma'ya akan bu zenginliğin Roma'lıların gelenek ve ahlaklarında olumsuz etkileride oldu. Zenginler lüks ve gösteriş yarışına girişirken sıradan Roma'lılarda eğlenceye düşkünlük gösterdiler. Halkın bu eğilimini tatmin etmek için tiyatrolar, arenalar ve sirkler yapıldı. Fakat en önemlisi krallık döneminin o gelenek ve göreneklerine bağlı aile düzeni bozulmaya başladı. Dolayısıyla Roma toplumunda bir yozlaşma meydana geldi. Zenginler idari mekanizmada yer almak istiyor, Senatoda ise soy esasının baki kalmasında diretiyordu. Şimdi patrici-pleb çatışmasının yanında Senatörlerle zengin tüccarlar arasında sürtüşmeler başlamıştı. Bunun haricinde askere giden çiftçiler ya savaşlarda ölüyor ya da gittikleri uzak bölgelerde yaşamak zorunda kalıyorlardı. Bu durum Roma ekonomisini derinden sarsıyordu. Toprakları boşaltan çiftçiler (ekim yapamayanlar) şehirlere akın ediyorlar zenginlerde bu boşalan toprakları ucuz fiyatlarla alarak büyük malikaneler yapıyorlardı. Böylece Roma'da devlet içinde devletçikler ortaya çıkıyordu. Açıkçası sosyal, ekonomik idari alanda büyük olumsuzluklar söz konusu idi (Bana şu yaşadığımız günleri hatırlatıyor). Halk bütün olarak iyi yönlerini kaybetmeye başladı. Roma'nın bir denizaşırı ülke haline gelmesi büyük çoğunluğu çiftçilerden oluşan ordunun uzun seferlere çıkması ve dolayısıyla aile babalarının köylerine veya çiftliklerine dönmesini engellemiştir. Askerlerin binlercesi ya savaşlarda ölüyor ya da gittikleri yerlerde kalıyorlardı.Bu durum Roma toplumunun çekirdeği olan aile yapısını bozdu. Ailede olan bu çözülme doğrudan Roma ekonomisine yansıdı. Bir yanda aşırı zenginler bir yanda toprağını ekemeyen fakir çiftçiler yan yana geldi. Roma'da nüfus hızla arttı. Niteliksiz köylüler ya ufak tefek işlerle uğraşıyorlardı, ya oylarını satıyorlar yada hırsızlık yaparak geçinmeye çalışıyorlardı. Zenginler ise geniş toprakları çok ucuz fiyatlara alarak buralarda büyük malikaneler inşa ediyorlardı.


İÇ SAVAŞLAR


Roma 1 yıl süre ile yetkili idareciler seçme sistemine bağlıydı. (Consuller). Roma'da consullük yapmış kimselerin daha sonra gidip bir süre için bir eyalet yönetme adeti doğdu. Ancak bu süre eyalet valilerinin halkı tanımasına yetmiyordu. Her şeyden önce bütün bürokrasilerde zengin olma hedefleri vardı. Eyalet valileri ve yargıçlar sürekli olarak rüşvet alıyorlar halkın geçim problemleriyle ilgilenmiyorlardı. Kısacası Roma'daki mevcut sistem deniz aşırı bir ülke için yetmemeye başlamıştı. Yeni bir sistemin kurulması Roma'da şahısların ve şahıslara bağlı girişimleri ön plana çıkararak kendi aralarında şiddetli ve kanlı çarpışmaların gerçekleştiği uzun bir yoldan geçmesi ile başladı.
*İlk hareket Tiberius ve Garius Gracchus kardeşlerle oldu. Tiberius'un amacı toprak reformu yaparak çiftçiliği canlandırmak, Gracchus ise İtalya'nın müttefiklerine Roma vatandaşlığı hakkını tanımak ve Senatus'un yetkilerini sınırlandırmaktı. Bu düşünceler iyi niyetli olmasına rağmen kesin bir başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve her ikiside öldürüldü.* Bu iki kardeşin başarısızlıklarının nedeni kendilerinin bir ordu tarafından desteklenmemesidir. Dolayısıyla Roma'da ancak askeri kuvvetle bir sonuca gidilebileceği belli oldu ve bu dersi uygulamaya hazır kimseler ortaya çıkmaya başladı.
Bu adamlardan ilkinin adı Marius idi. Kendisi Roma ordusunu dört kez ard arda yenen Germen kabilelere karşı yapmış olduğu mücadeleleri ve zaferleriyle tanınır. Marius tam 6 kez consüllüğe seçilerek kendini sevdirmeyi başarmıştı. Marius artık Roma'da her şeye gücü yeten bir kimse olmuştur. Marius bu gücünü Senatoya saldırarak kullanacaktı. Roma bir anda ayaklanmalar, cinayetler ve karışıklıklarla sarsılmaya başladı.Marius ve taraftarlarının karşısına Sulla adındaki başka bir askeri önder çıktı. Sulla Asya'da ün kazanmış bir komutandı. M.Ö.83'te ordusunu İtalya'ya çıkararak Marius ve taraftarlarına karşı amansız bir mücadele başlattı. Roma'da hiç unutulmayacak dehşet verici olaylar yaşandı. 5000 kişi öldürüldü. Bir çok insan kaçtı ve mallarına el konuldu. Sulla daha sonra Senatus'un yetkilerini arttıran bazı kanunlar çıkardı. Ancak ölümünden sonra kurmuş olduğu düzen hemen yıkıldı. Roma'da birbirini izleyen iç savaşlar birbiri arkasına çıkmaya başladı.


SULLA:
Tarihin tanıdığı en korkunç komutanlardan biridir. Girişmiş olduğu bir çok savaşta sivil halka kadar herkesi kılıçtan geçirmiştir. Savaşlarda gösterdiği başarılardan dolayı Sulla, Consul seçilmiştir. Bu esnada Roma'nın içinde bulunduğu iç karışıklıklardan faydalanmak isteyen Pontus kralı Mitradat Anadolu'daki Roma egemenliğe karşı savaş açmış ve kısa sürede Ege bölgeside dahil olmak üzere başarılar göstermiştir. Fakat Roma zengin kaynakları olan bu bölgeden vazgeçmesi söz konusu değildi. Sulla'nın başını çektiği ordu Mitradat'a karşı başarı sağlamış Ege ve Anadolu yeniden Roma'ya bağlanmıştı. Fakat bu esnada Marius senatus' a saldırarak yönetimi zorla ele geçirmişti. Sulla Anadolu seferinden sonra Roma'ya çıkarak bütün Marius taraftarlarını kılıçtan geçirmiştir. Sulla artık rakipsizdi ve diktatörlüğünü ilan etmişti. (M.Ö.82). Kornelia Kanunları olarak bilinen bir dizi reforma Senatus'u yeniden eski güçlü konumuna kavuştururken Tribunluk ve Censorluk makamını etkisizleştirdi ve böylece aristokrasiyi hakim kıldı. Diğer taraftan Etruria bölgesine kendi birliklerinden oluşan 12.000 asker yerleştirerek yönetimi sağlama aldı.

Daha sonra Roma tarihinde ordularının yardımıyla yükselen Pompeyus, Crassus ve Caesar'ı görüyoruz. Fakat Caesar giderek ön plana çıktı ve politikada olağan üstü bir başarı göstererek, Roma'nın geçmişinde unutulmaz bir idareci olarak tanındı. Başlangıçta Pompeyus ile hareket eden Caesar bir müddet sonra onu bertaraf ederek yönetimde tek başına kaldı. Asya, Yunanistan, Afrika, İspanya'da büyük askeri başarılar elde eden Caesar ününe ün kattı.

POMPEYUS: Sulla'nın ölümünden sonra Pompeyus iktidarı ele geçirir. Kendisi Crassus ile birlikte tarihte Spartacus ayaklanması olarak bilinen (M.Ö.73 – 71) isyanı bastırmakla ün kazandı. Bu başarıları üzerine Consul seçildi. Consüllüğü döneminde Akdeniz'de tehlikeli bir hal almış olan korsanları temizledi ve Akdeniz'de yeniden Roma hakimiyetini kurdu. Suriye – Filistin ve Selevkos krallığına son verdi. Onun döneminde Sulla zamanında kurulmuş olan düzen hızla sona erdi. Yönetim ve kurumlarını Tribunlar, Consüller ve ordu komutanlar aldı. Kurumlardan rüşvet ve entrika sıradanlaşmıştı. Pompeyus ve Crassus servetlerine servet kattı.

CAESAR: Neticede Roma'da hitabet ordu komutanlarının savaşlarda ün kazanması ve Roma'ya dönüp egemenlik iddiasında buluması geleneği ile birleşmiş bulunuyordu. Böylelikle Roma kolonilerine birbiri ardına bir çok eyaletler eklendi. Roma hakimiyeti Ligurya (Güney Galya) Roma egemenliğine girdi. Caesar Galya'da geçirdiği 9 yıl zarfında bu ülkenin Manş denizi ve Atlas okyanusu kıyılarına kadar geri kalan bölümünü ele geçirdi ve Roma'nın sınırlarını Ren nehrine kadar genişletti. Britanya'ya geçerek adanın güneyindeki kavimlerle savaştı. Doğuda son Bergama kralı ülkesini Roma'ya vasiyet etti. Böylece Roma Anadolu'daki ilk eyaletini kurdu. Hemen sonra Pontus ve Ermeni krallıkları ile savaşlar yapıldı. Yapılan savaşlar neticesinde Suriye – Filistinde'nin güney bölümünü Kilikya ve Bitinya Roma'lıların eline geçti. Böylece Roma'lılar İskenderin Doğu İmparatorluğunu gerek eyalet gerekse müttefikler sıfatıyla Fırat nehrine kadar elde etmiş oldu.

Fakat bütün bu fetihler cumhuriyeti kurtaramadı. Bu fetihler, bu zaferler Roma'lıların değil ordu komutanlarının ve ordularının başarısıydı. Caesar Roma'da yönetimi tek başına ele aldığı sırada durum pek iç açıcı değildi. Bir kere eyaletler barışa özlem duyuyordu. Roma'da endişe ve karışıklıklar devam ediyordu. Kısacası Roma halkı ve fetihlerle yeni katılan topraklar da yaşayan insanlar diken üzerindeydi. Senato ancak bencillikleriyle ilgileniyordu.(Senato üye sayısı Caesar'la 900'e çıktı.). Caesar 15 Mart 44'te bir suikast sonucu öldürüldü. Caesar'ın eski başarılarından farklı olarak siyasal alanda elde ettiği başlıca iki başarısı vardı:

1* Senatoya kendini diktatör tayin ettirerek iyi bir yönetim sağlamak için tek bir adamın sürekli olarak yönetimi elinde tutması gerektiği kanısını ortaya koyması ve zamanın şartlarını en iyi şekilde değerlendirmesi.

2*
Elindeki yetkiyi hiç bir şekilde particilik amacı için kullanmaması, hiç kimseye özel bir hoşgörü göstermemesi, bütün partilere eşit davranması ve het türlü insandan kendisine yandaş kazanmaya çalışması, bunların yanında ordu, donanma, maliye ve hukuk alanında reformlar yapması .

Caesar hiç şüphesiz özel bir adamdı. Özel olduğu kadar çelişkilerle doluydu. Bazen çok merhametli bazende son derece zalimdi. M.Ö. 60'ta Pompeyus, Caesar ve Crassus ile birlikte “Triumviratus” u kurmuştu. Caesar ününü daha çok Galya'daki mücadelelerinden almıştır. M.Ö.59'tan M.Ö.51'e kadar Galya'da acımasız savaşlar yaptı. Roma'ya döndüğünde çok güçlü idi. Cumhuriyet rejimi artık istekleri karşılamıyordu. M.Ö.48'de Pompeyus'u bertaraf etti. Crassus zaten daha önce Harran'da Partlarla yapılan savaşta ölmüştü. Caesar ardından Roma'da baş rahip demek olan “Pontifex Maximus” ünvanını almıştı. Ayrıca emrinde sadık lejyonlar bulunmaktaydı. İşte bu şartlar altında M.Ö.46'da Caesar önce 10 yıllığına daha sonra da ömür boyu diktatör tayin edildi. Özellikle Caesar konumunun çok sağlam olduğunu düşünüyordu. Durumun herkes tarafından kabul edildiğini sandı. Ancak senatörleri hesaba katmamıştı. Bu nedenle siyasi rakiplerini ortadan kaldırmayı düşünmemişti. Caesar'ın diktatörlük anlayışı ve uygulamaları zamanla senato üyelerinin tepkisini çekmişti. Fakat Caesar bunların hiç birini dikkate almamıştı.Caesar'ın öldürülmesinden sonra ülkede 14 yıl devam eden sürekli karşıklık ve iç savaşlarla dolu bir dönem başladı. Bu savaş cumhuriyetin bir çırpınışı idi. Her yere bir endişe hakim idi. M.Ö.44 yılı consüllükleri Caesar'la birlikte olan Antonius paylaşıyordu. Bu arada Antonius diktatörlüğü kaldırmıştı. Suikastı hazırlayan Brütüs ve Cassius ise Roma dışına kaçmışlardı. Bu esnada Caesar'ın yeğeni ve evlatlığı olan Oktavianus Roma'ya gelmişti. Antonius, Oktavianus'un Roma'ya gelmesinden çok rahatsız olmuştu. Çünkü Oktavianus'un Caesar'ın veliahtı olduğu iddia ediliyordu. Fakat bir müddet sonra Oktavianus, Antonius ve Lepidus II.Triumvirlik'i kurdular. Bu birlik (M.Ö.44 – 37) senesine kadar devam etti. Yeni yönetimin ilk icraatı Caesar'ın intikamını almak oldu. Brütüs ve Cassius lehine çalışan her kim varsa bir listeye isimleri yazıldı. Bu isimlerin sahipleri idam edildi. Brütüs ve Cassius ise küçük bir ordu ile birlikte doğu Makedonya topraklarında yakalandılar. Yapılan savaşta her ikiside öldürüldü. (Philippi Savaşı). Daha sonra Oktavianus ile Antonius'un arası bir kez daha bozuldu. Oktavianus Roma halkını ve senato üyelerini o sıralarda Mısır'da Kleopatra'nın yanında bulunan Antonius'a karşı kışkırttı. Senatüs Antonius ve Mısır'a savaş açtı. M.Ö.31'de Adriyatik denizinin kıyısındaki Aktium önlerinde yapılan bir savaşta (Aktium Savaşı) Oktavianus, Antonius'u bertaraf etti ve Antonius Klopatrayla birlikte İskenderiye'ye kaçtı. Ancak Oktavianus işi yarım bırakmadı ve onunla birlikte olan Kleopatra'yı Mısır'a kadar takip etti. İskenderiye'de Kleopatra'nın sarayında yapılan küçük vuruşmada Antonius öldürüldü.

Kleopatra'nın, Oktavianus ile anlaşma çabaları sonuç vermeyince Klopatra intihar etti. Kleopatra'nın Caesar'dan ve Antonius'tan olan bütün oğulları da öldürüldü. Böylece tarihin Augustus ismiyle tanıdığı Oktavianus, Caesar'ın bıraktığı işi devraldı. Oktavianus M.Ö.29'da Roma'ya döndüğü Roma'ya döndüğünde Akdeniz dünyasının tek hakimi idi.

Bütün rakiplerini ortadan kaldıran Oktavianus Senatoya saygı gösterdi. Dünyaya barış dolu mesajlar verdi. Senato ona saygıdeğer anlamına gelen Augustus adını verdi. Oktavianus o günden sonra bu adla anıldı. Augustus zor kullanmadan bütün yetkileri eline aldı. Böylece İmparatorluk kurulmuş oldu.(M.Ö.27)

Augustus askerlik alanında gösteriş yapmadan hoşlanmıyor ve dünyanın en çok barışa ve iyi bir düzene ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. İstediklerini zorla yapmaya çalışmadı. Ancak hiç bir işini yarım bırakmadı. Sosyal alanda göstermiş olduğu başarılar ve fakir halka dağıtmış olduğu yiyecek ve toprak onun halk tarafından oldukça sevilmesine neden oldu. Roma'yı güzelleştirdi. Sanatçıları, filozofları ve bilim adamlarını korudu. Ülkesinin her tarafında kendi adıyla kendi adıyla anılan tapınaklar yaptırdı. Bu tapınaklardan biri de Ankyra'dadır. Tapınağın duvarlarında imparatorluğun son yıllarına dair yapmış olduğu faaliyetler kazılmıştır. Fakat Augustus'un en önemli icraatı idari alanda yeni bir sistem kurması ve bu sistemin uzun yıllar başarıyla devam etmiş olmasıdır.

Augustus'un yönetim sistemi cumhuriyet ile krallık rejiminin güçlü bir şekilde birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Agrippa ve Maakenas adında iki başbakana sahip olmasıda onun için önemli bir şanstı. Bu şahıslardan biri askeri diğeri siyasi işlerde üstün yetenek sahibi idiler. İkiside sadakatle ona hizmet ettiler. Ancak Roma'nın gücü bütünüyle kendisine bağlanmış durumdaydı. Böylelikle Senatüs ve yüksek yöneticilerin yetkileri pek azalmış oluyordu. Dış görünüşe göre cumhuriyet sistemi hala sürüyordu. Meclis yöneticileri seçiyordu. Fakat gerçekte hiç kimse imparatorun onayı olmadan seçilemiyordu. Senatus tartışmalar yapıyordu. Ancak nihai kararı imparator veriyordu. Yüksek yöneticiler iş başında bulunuyordu. Ama son kararı imparator veriyordu. Diğer taraftan Augustus kendisinin ölümünden sonra kimin iş başına geleceğini belirtmiyor ve işlerin tekrar bir gün Senatus'e verileceğine işaret ediyordu. Bu yüzden Oktavianus Princeps(I.Vatandaşlık) ünvanı almıştı ve asla bir imparator olarak anılmak istemiyordu. Yani sistem İmparator ile Senatus arasında bir ortaklıktı.

Augustus dönemi Roma'nın altın çağlarından birisidir. Onun bu zamanda barışçıl politika izlemesi nedeniyle Roma ve İtalya'da süren kanlı iç savaşlar sona ermiş ve halkın refah seviyesinde yükselmiştir. Pek çok reform yapmıştır. Mesela kuvvetli bir polis teşkilatı kurarak iç savaşlar esnasında ortaya çıkan çeteleri ortadan kaldırmıştır. Posta teşkilatı kurmuştur. İletişimin daha rahat sağlanması için yeni yollar yapmıştır. İlimde ve edebiyatta büyük gelişmeler sağlanmıştır. Büyük paralar harcayarak büyük binalar yaptırmıştır. İnşa edilen su kemerleri, forumlar, yollar, köprüler, tapınaklar ve diğer idari yapılarla İtalya ve eyaletlerinde genel bir kalkınma sağlanmıştır. Roma'yı tuğla yığını olarak bulduğunu ancak onu mermer kent olarak bıraktığını söylemiştir ki bunda çok haklıdır. Diğer taraftan şehirlerde düzenlenen çeşitli spor müsabakaları, eğlenceler, av partileri, gladyatör dövüşleri ile halkın ruh halinin iyileştirilmesi sağlanmıştır.

Roma'nın genişlediği,iyi yönetildiği ve huzur bulduğu bu dönem çoğunlukla Roma İmparatorluğunun altın çağı olarak kabul edilir. O dönem edebiyatını tanımlamak için “Augustus Dönemi” terimi kullanılır. Bu dönemde Vircil, Horatius ve Ovidus gibi şairler ile tarihçi Titus Livius yaşamıştır.

Augustus Ren ve Tuna nehrinin yataklarını sınır olmasını kararlaştırmıştır. Bir defasında Ren nehrini geçmeyi denediyse de M.Ö.9'da Germenler tarafından ağır bir mağlubiyet aldı. Sınırlar konusunda izlediği politika tedbirli bir politika idi. Nitekim kendisinden sonra gelen imparatorlarda bu sınırları korumayı amaç edinmiştir.

Augustus 14'te öldü. Augustus'tan sonra Julia soyundan gelme dört imparator başa geçti. Bunlardan en sonuncusu ve en tanınmışı Neron idi. 37 – 68 yılları arasında saltanat süren Neron aslında ilk yıllarında son derece başarılı ve ölçülü idi. Üstelik halkın da büyük sevgisini kazanmıştı. Ama ilerleyen yıllarda psikolojik bir rahatsızlığı başladı ve zamanla arttı. Zalim ve zevk düşkünü bir adam oldu. Neron özellikle Hıristiyanlara yaptığı zulümlerle tanınır. Kendisine yapılan bir isyandan kurtulmak için Roma'dan kaçtı ve intihar etti. Başkent Roma'da 64 yılında çıkan ve çok sayıda Hristiyan'ın ölümüne neden olan yangını Neron'un çıkarttığı ve bu sırada Neron'un lir çaldığı iddia edilir. Augustus sülalesi zamanında Roma Hindistan gibi uzak ülkelerle ticaret yapabilecek kadar iletişim ve ulaşım ağı kurmuştu. Roma uzun yıllar bu sülale zamanında yapılan alt yapı çalışmaları sayesinde yaşadı. Neron'un ölümü ile Augustus sülalesi sona erdi. Roma'da bu yıllardan sonra birden bire iç karışıklıklar ortaya çıktı ve imparatorluk makamı ordu komutanlarının birbiri ardına yaptığı darbelerle belirlendi. Öyleki 68 – 69 yılları arasında yani bir yıl içerisinde dört imparatorlar sırayla tahta geçti. Bunlardan en sonuncusu Vespesianus ağır vergiler koyarak bir takım sosyal reformlar ortaya atarak gidişatı düzeltmeye çalışmışsa da halk üzerinde kurduğu bu baskı bir sonuç vermedi. Ancak mali açıdan bir hareketi gerçekleştirdi. Neron'un adı daha sonra Piromani diye anılır oldu. Neron Augustus idaresinin son imparatoruydu.Kendisinden sonra imparator olan oğlu Domitianus'un da terör estiren politikaları bir sonuç vermedi. Domitianus'un bir suikastle öldürülmesinden sonra Roma'da artık yeni bir hanedan imparatorluğun başına geçti. Antoninler sülalesi olarak bilinen bu dönemde (98 – 193) Roma yayılma politikasından vazgeçip sınırlarını güçlendirmeye ve eyaletlerde garnizonlar kurmaya başladı. Kısacası Antoninler sülalesi imparatorları kendilerini tamamen iç meselelere vermişlerdi. Ancak bu yıllar düşman akınlarının başladığı yıllardı ve bu yüzden Roma sosyal krizlerin önüne geçemedi. Daha sonra Roma tahtında Severius sülalesi imparatorlarını görmekteyiz. (193 – 235). Bunlardan sonuncusu olan Septimus Severius, en ünlü imparatorlardan biridir. Severius'un ünü yönetimi alt kadrolara vermekten vermekten kaynaklanır. Ayrıca yapmış olduğu toprak reformları ile gelir – gider dağılımı ayarlamasıyla Roma'da sosyal adaleti sağlamaya çalışmıştır. Ancak Roma aristokrasisini kıramamış ve Roma'da ekonomik ve sosyal sıkıntılar devam etmiştir. Kendisinin ölümünden sonra sekiz imparator tahta geçmiştir. Bunlardan sonuncusu olan Comodüs'ün hakimiyetinden sonra Roma yaklaşık 1 asır kadar karışıklıklar içerisinde kalmıştır. Dağılma noktasına gelen Roma'yı Tuna boylarında Roma ordusunda büyük görevler yapmış olan İllirya'lı komutanlar kurtarmışlardır. 270 – 285 yılları arasında İmparatorluğun başında bulunan İllirya'lı komutanlar ülkeyi tehtid eden iç isyanları ve barbar saldırılarını durdurmayı başararak devletin birliğini yeniden sağladılar. 284 senesinde bu şartlarda imparator olan Diocletianus ülkedeki birlik ve beraberliğin devamı ve sık sık ortaya çıkan isyanları bastırmak için sonsuz bir çaba harcadı. Diocletianus zamanında Roma'da her ne kadar sükunet hakim olsa da kendi isteği ile tahttan ayrıldıktan sonra Roma yeniden iç savaşlara sahne oldu. 308 senesinde ise taht mücadesi yapan altı imparator vardı. Bunlardan Costantinus (324 – 337) bütün rakiplerini bertaraf ederek Roma imparatoru oldu.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails