20100111

The Masters 2010 || Birinci Gün

Masters Turnuvası nihayet başladı ve ilk tur maçları Pazar günü, birinci günde oynandı. Aslında bakarsanız çok ciddi sürprizler yok ama gelin görün ki pek çok tek taraflı geçen maç var. Bu da aslında işi biraz da olsa sıkıcı yapıyor. Günün maçları şu şekildeydi; Selby - Ding, Ebdon - Fu ve King - White. En çok heyecan vaad eden maç elbette ki Mark Selby ve Ding Junhui'nin karşılaşmasıydı ama dediğim gibi, birinci turda çok fazla tek taraflı maçlara şahit olduk.

Mark Selby 6 - 1 Ding Junhui

Maça iyi başlayan taraf şaşırtıcı bir şekilde Selby oldu. Son zamanlarda çünkü ciddi bir form düşüklüğü yaşıyordu. Ama tabi ki Selby için Masters ortamının ne farklı olduğunu biliyoruz. Daha ilk katıldığı sene şampiyon olmuştu. Geçen sene de finale çıkmış ve Ronnie'ye çok zor anlar yaşatmıştı. Finale gelene kadar da yanlış hatırlamıyorsam üç maçında decider'a gitmişti maç ve elediği isimler de Hendry, Stephen Lee, Steven Maguire ve Ken Doherty.

Ding karşısında da benzer bir oyun sergiledi. Özellikle ilk bölümü 3-0 gibi çok büyük bir avantajla geçti. Ding ise yine bulduğu fırsatları değerlendirmedi ve Selby de cezayı geçti. Bir ara Selby'nin pot başarısı %81'e kadar çıkmıştı.

Ding Birleşik Krallık'taki performansıyla mental dayanıklılığını artırmış gibi gözüküyordu, 2007'deki finalden bu yana özgüvenini tekrar sağlamış gözüküyordu ama Selby'ye karşı hiç de böyle oynamadı. Evet belki o ürkeklik yoktu ama yine de özgüven eksikliği çok belirgindi. Eline geçen ikinci fırsatları değerlendiremeyişi, özellikle güvenli vuruşlardaki dikkatsizliği Selby'ye çok rahat sayılabilecek bir maç getirdi.

Bu maç için Ding'in framelerin büyük bölümünü Mark Selby'ye altın tepside sunduğunu söylesek abartmış olmayız. Ama bu elbette ki Mark Selby'nin düzgün oynamadığı anlamına gelmez, aksine inanılmaz yüksek bir pot yüzdesi yakaladı. Ayrıca maçın üçüncü frame'inde de bütün salonu gülümsetti. Üst kısa banttan vuruş yapmaya hazırlanırken çok yüksek bir gürültü dikkatini dağıttı Selby'nin. Bu ses iki kere daha tekrarlandı. Böyle olunca da Selby Ding'in yanına doğru gitti ve yanına, koltuğun kolçağına oturup bekledi :)

Barry Hearn yönetiminde artık daha fazla Ronnie ve Selby tadında oyunculara ihtiyaç olacak. Oyuncuların karakterlerini biraz daha fazla oyuna sunmaları gerekecek gibi sanki. Neyse, Selby olduğu sürece eğlence vardır illa ki.

Marco Fu 2 - 6 Peter Ebdon

Marco Fu açıkçası burada tıpkı Ding gibi sürpriz yaşattı. Peter Ebdon'ın Marco Fu'yu geçmesi hiçbir zaman sürpriz olmaz, Ebdon kadar üst düzey bir oyuncunun bunu başarması sürpriz değildir. Ama sürpriz olan bir şey var ortada; o da Fu'nun bu kadar büyük bir farkla yenilmiş olması. Ve oynadığı oyun da çok ümit vermiyordu.

Ebdon maça aslında çok da iyi başlamadı. Zaten Fu'nun da geçen hafta oynanan Champions League mücadelelerinde formda gözüktüğü söyleniyordu. Yani az da olsa Marco'nun favori olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Peter Ebdon kötü açılışlar yaptıkça Fu masayı iyi işledi, century-break'e yaklaştı ve Ebdon ikinci frame'e de çok kötü başladı. Marco Fu da bulduğu fırsatları harcamadı ve 2-0 öne geçti. Buraya kadar Ebdon hiç iyi gitmiyordu. İyi yaptığı vuruşlarda bile şans yanında olmuyordu. Üçüncü frame'de ise biraz şans biraz da iyi işle Peter Ebdon kazandı ve az da olsa rahat bir nefes aldı.

Sonraki framelerde de Fu'nun küçük hatalarından büyük denebilecek seriler yakaladı Ebdon ve 3-2'ye getirdi. Ebdon aslında başlangıçta o taktiksel, ağır ve güvenli vuruşlarla dolu oyununu yutturamadı Fu'ya ama bulduğu şansları da harcamamaya başlayınca 2-0'dan geri gelmeyi başardı. Bir ara Fu dengesiz potlarla da olsa frame'e yaklaşır gibi oldu ama Ebdon bulduğu fırsatla buna izin vermedi.

Kötü bir başlangıçtan sonra Ebdon gerçekten çok iyi toparladı oyununu. Fu ise hayalkırıklığıydı. Bir dünya hata yaptı ve o da Ding gibi Ebdon'ı oyuna dahil etti. 2-1'den sonra 2-2'ye izin vermeseydi, belki biraz daha şansı olabilirdi, ama olmadı.

Mark King 6 - 2 Jimmy White

İşte ilk günün seyirci bakımından en keyifli karşılaşmasıydı. Barry Hearn'ün Jimmy White'a wildcard davetiyesi verdiğinden bahsetmiştim bir önceki yazıda. Ve bunun stratejik önemine de kısaca değinmiştim. O stratejik önem kendini gösterdi ve belki de Ronnie'yle birlikte en fanatik, en holigan ruhlu ve azgın seyircisi Wembley'i doldurdu.

Maç aslında tamamen Mark King'in kontrolünde geçti denebilir. Jimmy White hiçbir şekilde kendi oyununu ortaya koyamadı. Gerçi Wembley'deki 27. yılını kutladığı karşılaşmadaki atmosfer muazzamdı. Bundan dolayı biraz da heyecan duymuş olması kuvvetle muhtemel. Her ne kadar efsane olursanız olun, ne kadar üst düzey bir profesyonel olursanız olun ne zaman nerde neyden etkileneceğinizi, neyden heyecan duyacağınızı bilemezsiniz.

Bir ara kaçırdığı bir pottan sonra kadim dostu Ronnie Wood'a nazire yaparcasına ıstakasını bir gitar gibi tutup selam gönderdi kendisini izleyen Wood'a. Ama muhtemelen Wood oyundan beklediğini alamamıştır.

Jimmy White'ı bir süre daha turnuvada izlemek çok keyifli olurdu ama olmadı n'apalım. Kendisi de zaten seyircilerine imza dağıtmadan çıktı. Çok kısa bir süre yanlarına gitti. Mark King ise uzun uzadıya yaşadı galibiyetini seyircilerle.

İşte bu üç maçla geçen bir gün izledik. Bugünün maçlarını da yarın sabah yada gecenin ilerleyen saatlerinde aktarırım takip edebildiğim kadarıyla.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails