Ronnie’nin aradaki farkı kapatacağına, 8-2’ye gelmiş ve en iyi 17 frame üzerinden oynanan bir maçta rakibine (ki bu rakip Wishow Büyücüsü) sadece bir frame yetiyorken Ronnie kasmaz. Zaten genel olarak konsantrasyon problemi yaşayan, çok umursamayan bi heriftir. Çok umursamaz. Ama her koşulda da şaşırtmayı bilir.
Bundan tam üç sene önce yine bu zamanlarda Stephen Hendry’yle UK Championship’te çeyrek finalede karşı karşıya gelmişlerdi. Skor 4-1’ken ve 6. frame’de ıstaka Ronnie’deyken kritik bir siyahı pot yaptıktan sonra pozisyon alamayıp kırmızıyı kaçırmıştı. Bunun üzerine henüz skor 4-1’ken ve masaya dönme şansı varken gitmiş masaya doğru gelen Stephen Hendry’nin sonra da Jan ver Haas’ın elini sıkıp maçı concede etmişti. Evet, frame’i değil; maçı! Sonra da arkaya yürüyüp gitmişti.
Üç sene önce nasıl şaşırdıysam, nasıl ağzım açık kaldıysa üç sene sonra 2009 UK Championship’te yarı finalde’de öyle şaşırdım, öyle ağzım açık kaldı. Bu sefer ki sebep geri dönüşüydü.
Çünkü yakın zamanda çok şahit olduk Ronnie’nin dağınıklığına, kafasını boşaltamayışına. Hiç unutmam 2005 Dünya Şampiyonası, Crucible’da haliyle, öyle bir çeyrek final kaybetmişti ki; 8-2 yaptığı maçı 11-13 kaybetmişti. Yani anlayacağınız üzere Ronnie genelde geri dönen değil, geri döndürendir. Bu kadar fark yiyorsa ya kızdığı, sinirini bozduğu bir şey vardı ve çok kötü oynuyordur yada kafasında yine bir şeyler kuruyordur ve kafası maçta değildir. O yüzden de çok ilginç bir geri dönüştü.
Kim derdi ki O’Sullivan altı frame ard arda alacak ve maç decider’a gidecek?
Aslında maçı bu kadar büyülü, bu dönüşü böylesine muazzam kılan yine Ronnie’nin kendisiydi. Gerek 13. frame’deki olay (birazdan değineceğim) gerekse ritmini bulduktan sonra gerçekleştirdiği muazzam uzun mesafeli potlar ve kesme vuruşlar.
Peki ne oldu maç boyunca. Açıkçası maç 8-3’ken izleyebildim. Ve o andan sonra çok ilginç işler oldu.
Higgins gerçekten uzun seriler inşa etti, century’ler yaptı ve farkı beşe kadar açtı. Hatta altı.
12. frame’e gelindiğinde O’Sullivan seyirciyi tekrar arkasına aldı; yaptığı 53’lük seriyle beraber seyirciyi tekrar heyecanlandırdı çünkü maç seans arasına uzayacaktı. Toplamda 134’le masayı süpürerek 12. frame’i alarak 8-4 yaptı skoru.
13. Frame’in Büyüsü
Ve sıra geldi 13. frame’e. Ronnie’ye belki finalin kapısı aralayan frame. Tam 6 kırmızı ve 5 siyah atmışken ve ben dahil seyircilerin tamamının kafasına 147’nin kımıl zararlısını sokmuşken 6. kırmızıdan 6. siyaha pozisyon almaya çalışırken bant beyazı bir kaç milim fazla attı ve beyazın önü bir kırmızının inanılmaz bir incesiyle kapandı, siyahı göremedi. Kahverengi topu seçti ve faul&miss’lerle tam yedi kez denedi. Dört yada beş kere aynı güzergahı, son iki yada üç seferde başka bir güzergahı denedi.
Tam sekizinci kez denemek için köprüyü kurup masaya yatmışken Jan ver Haas’tan bir “foul” sesi daha çıktı ve ”John Higgins, seven” dedi. Miss kararı yoktu; çünkü Ronnie’nin köprüyü kurduğu eli siyah topa temas etmişti. Bu durumda miss kararı çıkamazdı ve Higgins’in tekrarlatma şansı kalmamıştı. İşte bu tüm ivmeyi Ronnie’ye çevirdi. 8-5’e geldi skor ve Higgins sitem eder ver Haas’a salondan çıktı, molaya gitti.
Şans da Ronnie’nin yanındaydı, sağ siyah cebin önü siyah topla kapanmışken ve Higgins sarıyla snooker bırakmaya çalışırken ıstaka Ronnie’ye geçti. Pembeyle sarı top dip dibeydiler ve siyah topun yerine yakın duruyorlardı. Sarının incesinden siyah topa temas etmeden masanın alt tarafına geri götürmeye çalışacaktı Ronnie ıstaka topunu. Ama Newton’un azizliği; merkezi çarpışma/momentum. Pembe ve sarı tamamen zıt yönlere gittiler, beyaz top dönmesi gereken yere gitti ama sarı top cepteydi!!
Sonraki frameleri de alarak decider’a taşıdı maçı Ronnie. İyi de başladı. Ama masayı işleyebilmesi adına sağ orta cebe giden bir pembeyi seçip kaçırınca, Higgins masaya döndü. Higgins’in kaçırdığı toptan sonra aralarındaki fark çok küçükken Ronnie Higgins’in elini sıktı.
Beklenmedik bir hareket miydi? Asla. Hem Ronnie oluşundan hem de Peter Ebdon gibi masanın suyu çıkana kadar, 356 tane snooker’a ihtiyacı olup da kurallar frame’i otomatik olarak bitirinceye kadar masaya döneceğine edebiyle adabıyla sıktı John’un elini, zaten yeteri kadar hafızalara kazımıştı maçı.
Finalin Adı; Ding Junhui – John Higgins
Ve son olarak bugün oynanacak finale değinip bitirelim. Bugünkü final Higgins – Ding mücadelesine sahne olacak. Çok isterdim Ronnie’nin finalde olmasını çünkü o zaman şampiyon %95 Roket olur diyebilirdim.
Çünkü yaklaşık iki, iki buçuk sene önce yanlış değilsem bir Masters finalinde karşı karşıya gelmişti Ronnie ve Ding. Ronnie’nin uç kişiliğine yaraşır cinsten uç taraftarlara sahip olduğunu biliyoruz. Masters finalinde de böyle olmuştu, sanırım 147’ye gidiyordu ve tüm salon Ronniee!! Go Ronnie! Diye bağırıyordu. Hatta aralarda Ding’in aleyhinde söylemler de vardı.
Ding ise Henüz 19-20 yaşında, 2005-2006’dan beri bulunduğu profesyonel snooker kariyerinde bu kadar çabuk yükselmenin mental ağırlığı ve böylesine bir anti-taraftar topluluğu karşısında kırılmıştı. Ağlamıştı. Ve O’nu teselli eden, Ronnie O’Sullivan’ın kendisi olmuştu. Ding, Ronnie’nin omzunda ağlamıştı.
Evet belki Ding o günden bu güne hem oyununu hem de mental gücünü biraz daha geliştirdi ama hala daha zihinsel olarak oldukça zayıf kalabiliyor. Bu yüzden finalde Roket olsaydı, şampiyon da Roket olurdu. Böylesine epik bir geri dönüşü şampiyonluksuz bırakmazdı ama olmadı.
Şimdi ise oldukça yorgun bir John Higgins, görece rahat bir maç çıkaran ve öyle finale gelen Ding karşısına çıkacak. Ding Pukka Pie’ın keklerini almaya çok meraklı gözüküyor, keyifli bir maç olacaktır.
Ama her ne kadar Ronnie’yi yenmiş olsa da gönlüm Higgins’ten yana. Ding’e de Liang’e de alışamadım. Liang gene daha rahat bi karakter. Ama Ding böylesi büyük bir yeteneğe sahip olmasına rağmen kendi kendini bitiriyor, depresyonlara sürüklüyor. Ve hala daha dil sorununu çözemiyor! Yapma Ding, biraz gevşe, rahatla. Snooker vitrininde şuan belki de potansiyel Dünya Şampiyonları’ndan birisin. Ve hiçbir snooker izleyicisi yeni şampiyonluk adaylarına, yeni efsanelere hayır demez. Biraz toparlan da seveyim seni.
Ama yine de bu Pazar günü Wishow Büyücüsü’nden büyülerini yapmasını bekleyeceğim.
Ah Ronnie, ah..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder