20091201

Güney Afrika 2010 ve Torbalar #1

Evet FIFA'nın henüz tam olarak onaylamadığı ama her gruptan ikiden fazla Avrupa takımı olmaması ve aynı konfederasyondan takımların grup mücadelesinde yer almaması için planladığı FIFA sıralaması, önceki iki turnuva ve coğrafî konum temelli kura sistemi dahilindeki torbalardan bahsetmiştim.

Tabii henüz çok erken, Haziran'a kadar çok vakit var ama baraj maçlarının sonlanması ve oluşturulan torbalardan yola çıkarak ülkelere kısa bir değineceğim.

Güney Afrika: Ev sahibinin 1998'den bu yana katıldığı ilk Dünya Kupası Finalleri. Ve bunun yüsek ihtimalle de sebebi ev sahibi olmaları. Evet Konfederasyon Kupası'nda oldukça iyi bir performans sergilediler ve bu takıma büyük bir ivme kazandırdı ancak İngiltere'de oynayan oyuncularının varlığına rağmen sadece tribün ve "amansız ol"la var olabileceklermiş gibi geliyor. Bernard Parker'ı izlemek istiyorum yalnız. Kısa mesafede çok çabuk hızlanabilen, uzun mesafede ise yüksek temposunu tükenmeyen bir ciğerle koruyabilen bir oyuncu. Henüz 23 yaşında ama FIFA'nın soruşturması altında; ikinci takımı olan Red Star Belgrade'la olan kontratı bitmeden Twente'ye imza attığı söyleniyor. Kanıtlanırsa, 6 aydan başlamak üzere ceza yiyecek.

Brezilya: Her zamanki favoriler. Ama bu sefer favori olmalarının sebebi biraz daha değişkenlik gösteriyor. Bunda Dunga'nın da etkisi tartışılmaz tabii ki. Eskiden izlediğimiz Brezilya saf yeteneğin altına iliştirilmiş teknik/taktikten oluşuyordu. Ama şimdi ki Brezilya'yı izlediğinizde bir sisteme, farklı dağıtılmış rollere ve hatta rol adamlarına şahit oluyoruz. Teknik/taktik yeteneğin altına gizlenmişken şimdi gün yüzüne çıktı. Hele ki bir Maicon'u sağdan yaldır yaldır izlemek, bir Kaka'nın maestroluğuna dünya gözüyle DK'de bir kez daha şahit olmak. Bunlar eşsiz şeyler. Ve tabii ki son zamanların en formda iki Brezilyalısı, takımın iki uçtaki adamları; Julio Cesar ve Luis Fabiano. Güzel güzel.

İspanya: İşte makus talihini yenen ekol. Avrupa Şampiyonası'ndaki muazzam oyunları ve haklı şampiyonluklarıyla korkulan ama başarıya gidemeyen takım hüviyetinden kurtuldular. Sadece savunmada değil (Pique ve Ramos çok ön plana çıkıyorlar) her mevkide son yılların en iyi adamlarının başını çeken bir jenerasyon yakaladılar. Puyol, Casillas, Raul gibi muazzam ve tecrübeliler öte yanda yeni nesil yetenekler. Ayrıca sadece isimler değil, oynadıkları futbol da Barcelona ekolünden nasibini almış durumda. Düzen, istikrar ve hareket. 2006'da küçücük bir Cesc, küçücük bir Ramos, gencecik bir Iniesta ve Torres izlemiştik. 2006'da Fransa'ya takılmışlardı ama bu haldeki bir Fransa herhalde bu sene tek dilekleridir :)

İtalya: 2006 Dünya Kupası, şampiyon. Teknik adam, Lippi. 2008 Avrupa Kupası, ikinci tur. Teknik adam, Donadoni. Kadro, aynı. Ben bir yerden hatırlıyorum bu senaryoyu. Evet yaş olarak yetişemedim ama Dünya Kupası tarihi bambaşka bir merak. 1982. Gruplarda berbat bir İtalya, iki yada üç beklenmeyen beraberlik. Sonrasında açılan bir Paolo Rossi, eledikleri Brezilya ve finalde muazzam bir mücadeleye sahne olan Batı Almanya maçı. Ve elbette Tardelli'nin unutulmaz şampiyonluk haykırışı. 1986. Kadro yine yapıtaşları anlamında hemen hemen aynı ama dört sene sonrası. Gruplardan çıkış ve ikinci tur; rakip Fransa. Çeyrek finalist; Fransa. Nazardan sakınsalar iyi ederler. Evet 2008'deki Avrupa Şampiyonası ama senaryo fena benziyor açıkçası.

Almanya: Euro 2008'de inanılmaz eksiklerle dolu kadromuza rağmen tüm turnuva boyunca ilk defa futbol oynayıp yarı finalde kaybettiğimiz Almanlar. Hem Mario Götzeli, Marko Marinli genç jenerasyonları hem de mevcut tecrübeleri Panzer ekolüyle birleşince ne olursa olsun her zaman, her yaş grubunda favoriler arasına gözü kapalı sokabileceğiniz bir ülke. Ama bu sene öyle bir cevher buldular ki, tüm takımı bambaşka bir tempoya çıkarabilir. Bizler için de hem burukluk hem de hayranlık kaynağı; Mesut Özil. Disiplinden koparılmaları en zor takım belki de. Her an her şekilde oyuna dahil olabiliyorlar. Gene sert ve üstün fizikli defansları mevcut ki alttan gelen özellikle Mustafi ve Basala-Mazana da tam bu tipte gençler. Tam bir turnuva takımı.

İngiltere: Valla özellikle Capello'nun açıklamaları ve etrafın Beckham baskısı oldukça sıkıntılı zamanlar yaşatıyor İngiltere'ye. Formlarında da bir düşüklülük söz konusu. Capello her ne kadar takım finale çıkar dese de hazırlık maçlarındaki performansları İngiltere Federasyonu için korkutucu. Brezilya, İspanya ve Fransa'ya da yenildiler yapılan hazırlık maçlarında. Takım ağırlıklı olarak Rooney'ye güveniyor. Savunmadaki jenerasyon sıkıntısı ilerisi için sıkıntılı. Jermain Defoe'nun artan performansı devam ederse en azından son vuruşlarda daha az sıkıntı çekerler. Agbonlahor ve Welcott gibi gençleri de götürürse kadroya belki dinamik bir derinlik yaratabilir kadroda Capello.

Arjantin: Maradona köküne kadar eleştirileri hak ediyor. Ama Arjantin o yada bu şekilde tutunmaya da devam ediyor. Messi'nin milli takımdaki formsuzluğuna bir de Maradona'nın saçma kadro tercihleri eklenince ecel terleri döktüler. Palermo'nun büyük ihtimalle 2010 Elemeleri dendiğinde akıllara ilk olarak gelecek maçı (tabii Henry'yi unutmamak lazım) ve son dakika golüyle Finaller'e doğrudan kaldılar. Muhteşem yeteneklerle dolu ama deli bir teknik adamla yönetilen Arjantin nereye kadar gidebilecek, neler yapacak çok merak ediyorum. Ama her ne olursa olsun Dünya Kupası'nda Arjantin'i izlemek her zamanki gibi çok büyük keyif olacak.

Hollanda: 2002'de finalleri kaçırmışlardı ama o akıcı hücum oyunlarına devam ediyorlar. Euro 2008'de de gösterdiler bunu zaten. Elemelerde hiç puan vermeden çıktılar Finaller'e. Kadroya bakınca büyük bir derinlik görülmüyor. Özellikle işin savunma kısmı çok sallantıda. Ama gol atmaya devam ettikleri sürece bu zaaflarını biraz olsun ekarte edeceklerdir. Hızlı, paslı oyunlarının yanında bu bahsettiğim kadro kalitesinden hallice eksikliğe bir de sakatlıklar ekelenecek olursa çok büyük problem yaşayabilirler. Bakınız van Persie. Uzun bir süre olmayacak ve Dünya Kupası'na kadar form tutamazsa Portakallarım için hiç iyi olmaz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails