20091108

Trabzonspor 0 - 2 Beşiktaş

Verdiğim iki günlük aradan sonra bir günlük bir gecikmeyle anca yazabiliyorum Trabzon Beşiktaş maçını. Atamayana atarlar maçıydı tam anlamıyla. Sahada iki takım vardı; biri ne yaptığının farkında olmayan, diğeri ise pozisyonu nasıl bitireceğini bilmeyen. Hangisi daha iyi derseniz ne yaptığınızın farkında olmamak daha iyi oluyor. Çünkü rakibiniz gol için yüklenip de bir türlü skora ulaşamıyorsa, o zaman golü yiyen taraf da kendileri oluyor futbolda. Dün geceki maçta da böyle oldu tam anlamıyla.

Bu işin serzeniş kısmı. Ama Mustafa Denizli'ye sormak istiyorum,

Beşiktaş'ın formasyonu neydi?
Sahaya çıktığı dizilim neydi?
İbrahim Toraman stoper miydi, sağ bek mi?
Ekrem Dağ sağ bek miydi, sağ açık mı?
Uğur İnceman neciydi?
Orta sahada kim vardı?
Tabata orta alanda mıydı, forvet arkası mı?
Nobre santrofor muydu, forvet mi?
İbrahim Üzülmez niye yedekteydi?
Neden Bobo'yla başlanmadı?

Beşiktaş'ta belli bir oyun düzeni yok. Kimse kimsenin ne yiyip içtiğini, nereden nereye koşu yapmayı sevdiğini, ayağa pas mı yoksa koşuyoluna mı pas mı atmalı arkadaşına vs vs. Herkes bunlardan bihaber. Fink topu alıyor, Ernst'ten başka kime vereceğini bilmiyor. Ha bir bakıyor ki yanından Uğur koşuyor, yapıştır koşuyoluna. Ama bilmiyor ki Uğur rakibiyle omuz omuza mücadele edip de o topun yoluna koşabilecek bir güçte değil. Hatta artık şöyle düşünmeye başlıyorum; Fink'in Ernst'ten başkasına güveni kalmamış.

E sen hiçbir maça çıkmadığın kadar kabullenmiş, geriye yaslanan bir takım ve düzenle çıkarsan, Umut Bulut, Gökhan Ünal, Ceyhun Gülselam üçlüsünden bu kadar korkarsan, bu takımına güvensizlik olarak yansır. İbrahim Toraman sağ bek miydi diye sorduğuma bakmayın, ilerleyen dakikalarda çözmüştüm ama başlangıçta kafam karışmadı değil. Sağ stoper Toraman, ortada Sivok, İsmail'in yanında da Ferrari. Ayrıca Sivok'un performansı biraz daha yukarılara çıkmış. Alan savunması ve kademe derinliğini Toraman ve Ferrari sağladığı takdirde Sivok'un markaj yeteneği (bu düzende değil, farklı bir evrende) rakip santraforları oldukça zorlayacak potansiyelde. Ama siz bunu Mustafa Denizli'ye anlatamazsınız, siz Mustafa Denizli'ye Tabata'dan başkasına güvenmesini söyleyemezsiniz.

Bir defa niye korkuyorsun ki Umut Bulut'tan?? Araya iyi kaçar, çapraz koşular yapar ve hızlıdır evet ama bitiremez, arkadan gelen Gökhan Ünal'ı fark edip de geriye pas çıkaramaz, dip çizgiye inip topa basıp içeriye orta gönderemez. Ceyhun Gülselam Umut'u içeriye kaçırır, ayak koyar. Gökhan Ünal çalım atıcam derken topu kaptırır, Umut ayak koyar, Gabriç yada Coleman orta keser, Umut kafa atar.

E peki sen niye korkasın ki o zaman Umut Bulut'tan? Ha diyorsan ki evet çok korkuyorum, takarsın Sivok'u yada Fink'i peşine. Bak nasıl kitleniyor Umut. Mustafa Denizli, senin derdin ortadan gelen atakları karşılayan stoperlerle değil, senin derdin kanat oyuncuların ve olmayan hücum organizasyonlarınla. Bu ülkede her takım senin stoper ikiline muhtaçtır, bu kadar söyliyeyim. Ferrari kadar fizik gücü üst düzey, konsantrasyonu ve pozisyon bilgisi üst düzey bir oyuncun varken sen niye hala daha korkak bir 11'le çıkıyorsun?? Sivok gibi defans dörtlüsünün önünde geçirdiği yılları olan bir adamı stoper olarak kullanıyorsun ve sen bilmiyor musun ki bu adamın kademe anlayışı, tandem bilgisi çok yüksek?? E o zaman sen daha niye Toraman'ı üçüncü stoper gibi koyup zavallı Ekrem Dağ'ı da sağ bek yapıyorsun ve orta sahayı kanattan mahrum bırakıyorsun?? Ekrem ileri çıkınca da niye defansını üç kişiyle bırakmak zorunda kalıyorsun, Mustafa Denizli, ne düşünüyorsun??

Uğur İnceman'dan bi cacık olmaz. Hiç hoşlanmam bu tarz bir yakıştırmadan ama artık Beşiktaş'ın haline de üzülmeye başlıyorum. Milan'ın durumundalar resmen. Eldeki malzemeye birkaç katkı yapılsa ve adam gibi bir düzen oturtulsa, takım gidecek. Ama yok.

O zavallı Ferrari öldü öldü dirildi maç boyunca. Hakan da aynı şekilde. İsmail çabuk bir oyuncu, koşuyor, bir şeyler yapmak istiyor ama hem çok tecrübesiz hem de bir sol beke göre oldukça zayıf bir savunma bilgisi/anlayışı var. Çok ciddi bir pişme sürecine ihtiyacı var. Pekala İbrahim Üzülmez'le dönüşümlü kullanılabilir ama bu kadar saf/işlenmemiş bir oyuncuya, hücuma bu kadar arzulu çıkan bir oyuncuya siz bir şablon sunmazsanız, siz bir taktik belirtmezseniz o çocuk yiter gider. Potansiyelinde barındırdığı yetenekleri de gölgede kalır. Işığa tutulmuş bir tavşan gibi bakınır etrafa. Tecürbelenemez, çünkü ne doğru ne de yanlış, yapacak bir şeyi yok, bilmiyor ne yapması lazım. Doğru bir şey yapacaksınız, alkışlanıp el üstüne alınacaksınız. Yanlış bir şey yapacaksanız, hatta gerekirse takımınıza puan kaybına sebep olup yerden yere atılacaksınız. Ama bir şey yapacaksınız ki tecrübelenesiniz. İsmail Köybaşı bu anlamda çok şanssız bir düzen içinde buldu kendini.

Takımın savunma anlayışına bir diyecek yok. Hatta Denizli'nin Uğur-İbrahim Kaş değişikliği de oldukça etkili oldu ve Coleman sıkışıp kaldı, katılamadı ataklara. Peki Tabata? Ne yaptı koca maç? Ben adını çok az duydum.

Tabata ne diye alındı bu takıma, 10.5 numara değil mi? 9 tanesi top sürme - pas verme - orta, 1 tanesi bitiricilik ve buçuğu olarak da fark yaratmak, yaratıcı olmak. Ben bilemiyorum Tabata maçta hangisini yaptı. Pas mı? Gene her zamanki gibi Ernst'le yada Ferrari'yle gidip geldi o top. Bir an farklı birine vermeye kalktı mı top kaybı yaptı. Mustafa Denizli'nin hücuma yönelik pek çok radikal ve adamakıllı değişiklik yapması lazım. Defansı dörtleyip Ekrem'i orta sahaya çekmesi ve Fink'le Ernst'in önlü arkalı oynatması lazım. Bobo ileride santrafor, arkasında Tabata. Solda da Tello.

Kısacası Beşiktaş önce sahaya dizilişini, hücum organizasyonlarına yatkın bir hale getirmeli. Keza her takım hücum takımı olmak zorunda değildir. Defansif karakteriniz ön plandadır. Ama hücumda da bu kadar kısır, bu kadar kendini bilmez, ne yapacağını bilmez bir görüntü çizilmez. İkinci olarak ilk 11'ini doğru tayin edin hemen hemen sabit bir hale getirmeli. Her şeyin ötesinde de herkes birbirini tanımalı, herkese kim nereye koşar nasıl şut çeker, çalıma mı gider pasa mı bakar, önde mi basar, arkada mı karşılar, bunları öğrenmesi lazım. Tıpkı Elano'nun öğrenmesi gerektiği gibi.

Neyse çok uzattım Beşiktaş'ı. Biraz da Trabzon'a değineyim, sonra da kapatayım yazıyı. Gabric ve Cale sol kanadı, yani Ekrem'in kanadı çok ciddi bir şekilde zorladılar. Tayfun Cora sağ kanadı iyi kullansa da Coleman'ın görece serbest oynuyor olmasından dolayı biraz yalnız kaldı. Ancak gene de çok iyi bir performans sergiledi. Selçuk İnan özellikle Uğur'a çokca baskı yaptı. Ceyhun ise elinden geleni yaptı ama Gökhan Ünal'ın gereksiz gösteriş çabalı oyunu ve Umut Bulut'un sanki kredisi varmış gibi önüne gelen bütün topları resmen harcaması, atamayan atılmasına neden oldular. Mario Silva pozisyon alma konusunda sıfır. Seri bir kaleci olabilir ama Ernst'in çıkardığı o şutta düzgün bir pozisyon almadığınız yada Casillas yahut Mondragon (Rapaic'in baraj arkasına kullanıp da Mondi'nin inanılmaz bir şekilde çıkardığı free-kick) olmadığınız sürece çıkaramazsınız. Eh, öyle de oldu. Zaten oyunun son bölümünde de kontrolsüzce yüklendi Trabzon. Bu son dakikalara kadar ne yaptığını çok iyi bilen, kanatları çok iyi kullanan ama bir türlü sonuca gidip de golü bulamayan bir Trabzon vardı. Son dakikalara gelindiğindeyse panik hakim oldu ve kontrolsüzce ileriye çıkmaya başladılar. İsmail'in güzel koşusu ve Bobo'nun çabukluğu sayesinde de ikinci gol geldi.

Broos aslında takımı güzel hazırlamış maça. Dediğim gibi, Coleman Tayfun'u biraz daha destekleyebilseydi ve Umut/Gökhan ikilisi de pozisyonları harcamasaydı. Trabzon alabilirdi maçı. Ama Ernst'in farkı tabii ki tartışma götürmeyecek tek unsurdu belki de Beşiktaş'a ve maça dair. Ha tabii bir de Hakan'ın performansı. Gerçi özellikle ceza sahasının dışında karşıladığı ve Umut'la çarpıştıkları pozisyonda yanlış karar aldı ve kaleyi terk etti ama Umut'un pozisyonlarını harcayan kişiydi Ferrari'yle birlikte.

İşte böyle. Biraz dağınık oldu sanırım, bahsetmek istediğim daha çok şey var aslında ama şimdi Roma - Inter maçına dönmeliyim. İlerleyen saatlerde de 60dk.sını izlediğim Galatasaray maçına değineceğim. Bu kadar uzun yazınca fark ettim de.. bu Beşiktaş ve Mustafa Denizli başlı başına tez konusuymuş. Tek bir maç bile anlat anlat bitmedi. Neyse bakalım biz de kazası belasız atlattık Diyarbakır deplasmanını. Şu Roma maçı bitsin de onları da yazarım. Tamam, sustum.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails