(Galatasaray)
1- Leo Franco: Resmen Rüştü'ye kalecilik dersi verdi, Bosna'daki Volkan'a da nazire yaptı. Bu nasıl yer tutuştur? Bu nasıl bir pozisyon bilgisidir? Bu nasıl bir tecrübenin sahaya yansıtılışıdır? La Liga'da geçirdiği uzun yıllar, karşılaştığı bire bir pozisyonlar ve uzaktan yoklandığı sert şutlar. Bunların hepsi kalecilik aklı ve yeteneğiyle birleşince Leo Franco oluyormuş. Altıpas içerisindeki doğru yönelmeleriyle Yusuf topunu çok rahat kurtardı. Şimdi azıcık dik üçgen kurallarına bakalım. Kale çizgisinin dibinde dursaydı uçarak alması gereken mesafe (farz-ı mual) 10m. olacaktı. Yani burda kale çizgisini hipotenüs kabul ediyoruz. Ama o topun olduğu bölgeye ve durduğu ayağa göre ayarladı kendini. Muhtemelen uzaktan yoklanabileceğine dair uyarılmıştır. Hesabımıza dönelim. Leo Franco'ysa (yine farz-ı mual) kale çizgisinin 6m. açığında duruyordu. O zaman bu iki mesafeyi birleştirip Franco'yu da dik köşeye koyarsak, topun gittiği noktaya olan uzaklığı otomatikman 8m.'ye indi. Basit bir 6-8-10 üçgeni mantığı. Yani Franco, kurtarmak için aşması gereken mesafeyi 2m. kadar kısmış oldu. Sayılar tamamen örnek içindir. Bunun haricinde ceza sahasının dışında elle müdahale itirazlarının olduğu pozisyonda da kaleyi ne zaman terk edip edemeyeceğini, gelen topa rakip oyuncudan önce yetişip yetişemeyeceğinin hesabını yapan bir akla şahit olduk. Burda hem yetenek hem de kendi sınırlarını bilme söz konusu. Sonuç olarak, Leo Franco +10.
2- Sabri Sarıoğlu: Sabri gene ciğersiz olduğunu kanıtladı. Ama sanırım futbolculuk hayatının iki yönlü anlamda en başarılı maçıydı. Savunma yetenekleri kısıtlı bir oyuncu Sabri, artık bunu herkes biliyor. Ama bu maçta Keita'yla ilerde o kadar güzel koşular yaptı, geriye de bir o kadar güzel koştu ki Yusuf'a çare olamadığı pozisyon neredeyse yoktu. Ayrıca yorgun olan Galatasaray'ın ileriye çabuk çıkmasını, takımın tempo kazanmasını sağlayan başlıca kişilerdendi. Hatta öyle de kritik bir müdahalesi vardı ki, ben Sabri'nin kayıcağını anladığımda 10 kişi kalacağımızdan hatta ikinci bir Liege Kasabı vakasının kapısını çalacağımızdan korktum ama Sabri ağzımın payını öyle güzel verdi ki resmen kafa topuna çıkmak için ileriye giden bir Puyol'un aynı süratle geri dönüp top kesmesi gibiydi. Sabri ilk defa bugün savunmadaki yetersizliğini hız avantajıyla kapatmayı bildi. Açık ara maçın iyilerindendi. Her ne kadar birinci yarıda Yusuf karşısında zorlanmış olsa da.
3- Hakan Balta: Biraz daha tecrübe kazandığında Ergün'ü hatırlatacak bana neredeyse. Servet ve Emre'nin yavaşlıkları yüzünden arkaya adam kaçırmamak için birbirine yakın oynadığı bu maçta Hakan göbeğin soluyla kendi bölgesi arasında mekik dokudu resmen. Serdar oldukça zorladı, sürekli ileri geri sağ sol yapmaktan yorgun düştü ama yapması gereken hemen herşeyi yaptı. Birebir savunmada aşırı etkili değil belki ama kademe anlayışı ve alan kapatması oldukça üst düzey. Serdar'dan zaman zaman fark yedi, yetişemedi. Bu biraz endişe vericiydi. Ama gene de savunmanın en iyileri bu maçta kanatlardı. Gerek hücumda gerekse de savunmada yapmaları gereken herşeyi yaptılar. Hakan Balta neredeyse sıfır hatayla oynadı. Hata gibi gözüken pozisyonları ise tamamen aç ve gününde olan bir Serdar Özkan yüzündendi. İki kritik milli maçın ardından gelip Denizli'nin vurmayı planladığı kanatlarda böylesine hatasız oynaması gerçekten çok güzel. Hele bir de Caner gelişiyle forması garanti olmayacak, aralarında çok tatlı bir rekabet olacak olması ikisi açısından oldukça sevindirici.
4- Mustafa Sarp: Gene attı kafa golünü. Ancak Mehmet Topal'la olan uyumsuzlukları ve ayağı iyi pas yapıyor olsa da Ayhan gibi oyun kurma yeteneği yok. Topal'ın da oyunu hala daha topallamakta olunca pas trafiği iyi olmadı. Ama asıl değineceğim nokta attığı kafaydı. Mustafa formasının değerini o kadar iyi biliyor ki o pozisyonda kızdığı şey faul değildi. Tabata'nın kontrolsüz ve sert müdahalesiydi. Sakatlanmaktan, bu kadar geç bulduğu gerçek formadan tekrar kopmaktan korktu. Maçın stresi, adrenalin ve bu çekince birleşince Mustafa'nın sinir attı. Bu aslında çok olumlu bir sinir patlamasıydı, onun bu takımı ne kadar çok istediğini, oynamayı ne kadar çok istediğinin göstergesiydi. Bunu nerden mi sallıyorum? Ayırmak için bile olsa onu sertçe itip yere indiren Ferrari'ye tek bir kere bile dönüp bakmamasından. Çünkü Mustafa'nın siniri agresiflikten değildi, derdi Ferrari'yle de değildi. Aslında Tabata da değildi sıkıntısı. Tabata'nın sebep olabileceği muhtemel senaryolardı Mustafa'ya o karmaşayı çıkarttıran.
5- Mehmet Topal: Adı geçen altı kişi arasından olumsuz konuşacağım tek kişi sanırım. Hazır değil. Kendine güvenmiyor. Ayhan'ın yokluğunda Mustafa Sarp'ın oyunkurucu yeteneklerindeki
eksikliği, köprü niteliğindeki paslarıyla kapatması, Emre Aşık'ın yavaşlığının handikapını kapaması için de alan daraltması gerekiyordu. Bana göre hiçbirini yapamadı. Oldukça zayıftı, ortaalanla hiç bir şekilde bağlantı kuramadı. Ama Ayhan gelene kadar bu ikiliye, daha doğrusu Mehmet Topal'ın kötü oyununa katlanmak zorunda kalacağız. Ya özüne döner ya da Ayhan bir an önce iyileşir. Hiç iyi gözükmüyor Sarp-Topal ikilisi.Bireysel Notlar;
(Beşiktaş)
(Beşiktaş)
1- Rüştü: Rüştü artık yaşlanıyor. İlerleyen yaşıyla birlikte maç konsantrasyonu da düşmeye başlamış. İlk iki golde inanılmaz büyük hatalar yaptı. Bilmem kaç yaşına gelmiş bir kalecisin sen. Evet hızından ve reflekslerinden bazı şeyler kaybettin ama bunları tecrübenle kapatmalıydın. Korner vuruşunda doğru yer tutmanın refleksle yada hızla alakası yok, tamamen pozisyon bilgisi ve önsezi. Rüştü ilk golde bunu beceremedi ve Mustafa Sarp'ın arka direğe kaçmasına resmen buyur dedi. İkinci golde ise gene yanlış yer tutma vardı, gene yaşlılık ve çaptan düşme vardı. Tamam iyi güzel altı pasa kadar kovaladın rakibi ama artık gitme peşinden, defansın dönmüş sen de alan kapat ve rakibinin şut opsiyonlarını kısıtla. Ama yok, illa peşinden gidecek yetmezmiş gibi zor da olsa yakaladığı topu elinde tutamayacak.
2- Serdar Özkan: Hakan Balta'yı çok zorladı. Çok iyi bir maç çıkardı ama şans yanında değildi belli ki. Kaçırdığı pozisyonlarla Beşktaş'ın sonucuna doğrudan etki etti.
3- Mustafa Denizli: Anlamsız bir 11'si sahaya çıkardı. Zaten Rijkaard da şaşırdığını söyledi. Tello yoktu, Ernst-Fink ikilisi ayrılmış Ekrem Dağ ortaalana çekilmişti. Ne yaptığını bilmeyen bir Nihat'i tek forvet şeklinde oynatmak, sakatlıktan yeni çıkan Yusuf'la ilk kez forma giyen Tabata'yı oynatmak. Aldığı kararlar gerçekten anlaşılır gibi değildi. Amacı belliydi, Galatasaray'ın topla oynamasına izin vermemeye çalışacaktı, Yusuf'un aklıyla Tabata'nın becerisi sayesinde topu kendi ayaklarında tutacaklardı, kanat ataklarıyla da zaten sıkıntılı olan Galatasaray savunmasını yıkacaklardı ama olmadı.
Maçın incelemesi gün içinde gelecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder