Sahne önüne epey uzaktım, o yüzden sahne önündeki seyircinin durumunu bilemiyorum ama arka taraflardaki birkaç yaşını başını almış belki de yıllardır Clapton'ı bekleyen ton ton abilerin sevinç ve bira dolu naraları haricinde arka taraf bir hayli kötüydü. İki üç tane de küçük yabancı ton ton abi grubu vardı ki onlarla konser sırasında yapılan şuursuz bağırışmalar çok keyifliydi.
Şimdi bir de şu var, normalde Winwood ve Clapton beraber çıktıkları konserlerde Türkiye'de "Clapton dinliyorum ben Layla şarkısı çok güzel" tayfasının kolay kolay bilmeyeceği, daha çok yeniden düzenleme tadında parçaları seçerler. JJ Cale ve Hendrix çalarlar, Ray Charles çalarlar (Georgia On My Mind, her ne kadar 1900'lerin başında yazılmış olsa da artık neredeyse Ray'e mahsus bir parça haline gelmiştir).
Ama dün belli ki seyirciye özel bir sürpriz vardı; akustik Layla. Ama o an ve hala daha yukarıda yazdıklarımı umursamıyorum. Çünkü her konserde bizim seyircimiz bunu yapıyor, akapella Soldier Of Fortune'a eşlik etmiyorlar, Ain't No Love'ı yanlış söylüyorlar vs vs.
O akustik anlar..
Bir an Boğaz'a doğru yükseleceğimi falan düşünmeye başlamıştım.
Şöyle boktan bir şey daha oldu. Seyircinin zaten dağılmaya hazır ve de nazır hali, bir anda başlayan havai fişek gösterisiyle bir kez daha dağıldı. Tüm kafalar o tarafa döndü. Ve Michelle'le Sharon (back vokaller) alkışlarla seyirciyi tekrar konserin içine çekebilmeye uğraştı.
Had To Cry Today'le başladı, muhteşem bir klavye solosuyla Low Down'a geçtiler. Aklımda kaldığınca setlist'i yazmaya çalışıyorum, konsere gidenler varsa ve okurlarsa bunu, eksiği gediği söylerlerse sevinirim. Ben daha Had To Cry Today'le zirveye çıkmıştım ama erkenden gelen After Midnight, iyice uçurdu. Daha sonra Paul'ün inanılmaz piyanosuyla Glad geldi, Eric'in sololarından zaten bahsetmiyorum.
Glad'in hemen ardından Well Allright geldi. İnanılmazdı. Tek kelimeyle inanılmaz. Ardından sanırım Tuff Luck Blues'un solosuna girdi Eric. Sonra biraz tempo kestik, Steve'in akıl almaz sesinden While You See A Chance dinledik. Sonrasında ise BB King'i aradı gözlerim; Key To The Highway geldi. Crossroads geldi ardından.
Sıra akustiğe ve belki de en özel anlara geldi.. Georgia vardı sırada.. O notaların Clapton'dan çıkıp Kuruçeşme'de süzülmesi.. Çok acayipti ya.. Çok.. Driftin'le devam ettik, sonra da sıra Boğaz'ı coşturmaya gelmişti; Layla. Can't Find My Way Home'la ikili bir akustik şov izledik.
Ve konserin Layla'yla birlikte belki de en çok seyirciyle birlikte yaşandığı anı geldi; Gimme Some Lovin' ! .. Voodoo Chile'la tam artık bu son nokta olsa gerek diyordum ki.. Cocaine geldi.. Seyircinin zirvede olduğu andı..
Vee.. Her konserin vazgeçilmezi oldu; pek sevgili yurdum insanı Cocaine'den sonra alanı terk etmek için hareketlenmeye başladı! Ulan en nazlı herif, Axl Rose bile BIS'e geliyor üstelik konseri 1.5 saat geç başlattıktan sonra; koskoca Clapton, koskoca Steve mi gelmicek!?
Geldiler :)
Dear Mr. Fantasy'yle noktaladılar. Nasıl anlattım, ne kadar anlatabildim.. Hiç bi fikrim yok..
Şu 19 yıllık hayatımın sanırım en özel bir iki anından biriydi..
Şimdi müsaadenizle, 14.00'e kadar ağrıyan sırtımı ve travestiye dönen sesimi biraz rahatlatmaya çalışacağım, ondan sonra da Dünya Kupası için bir şeyler düşünürüz :) Birazdan da konserden birkaç fotoğraf koymayı düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder