20100107

II.Abdülhamid Han ve Theodor Herzl Gerçekleri


Öncelikle söylemeliyim ki, tarihe gerçekçi ve ideolojik olmayan bir bakış açısı ile yaklaşmak, tarihi şahsiyetleri küçültmez, aksine büyültür.

Osmanlının en zor döneminin hükümdarı ve büyüklüğünden kimsenin kuşku duyamayacağı II.Abdülhamid Han' ın ortalıkta gezen, dünya siyonist teşkilatının kurucusu Theodor Herzl' in, kendisinin karşısına geçip 'Filistini bize sat, tüm dış borcunu kapayayım' teklifi üzerine 'Ben bu vatanın bir karış toprağını satmam, yıkıl karşımdan' dediği efsaneleri her yerde sürekli konuşuladursun, biz de işin aslını açıklayalım.

Şunu belirtmeliyim ki, II.Abdülhamid' i doğru anlamak ile , onu siyasi ve tarikatçi bakış açısı ile pazarlamak arasında çok çok büyük fark vardır. Ne Fransızların Ermeni meselesinde taviz vermediği için taktığı 'Kızıl Sultan' lakabı, ne de 'içki içmez,harama bakmaz,toprak satmaz,evliya' gibi 'sırf bir hükümdar üzerinden kendilerine ideolojik altyapı hazırlamak için' yalan söylemlerle 'Ulu Hakan' lakabını uygun görmek, çok afedersiniz, umumhanecilikten başka birşey değildir.


Gelelim konumuza. II. Abdülhamid Han ile ilgili en büyük araştırmacı ve kaynak gösterici hoca Prof. Dr. Vahdettin Engin, son olarak öyle bir iş başardı ki, sanırım tüm yaygaracıların sesini kesti. Hocanın arşivlerden ve yazışmalardan çıkardığı metinlerde, II.Abdülhamid Han'ın ölümüne kadar 6 sene boyunca Theodor Herzl ile yazıştığı, Herzl' in dış borçların bir kısmının ödenmesi karşılığında Filistini istediği, ancak Sultan'ın (antisemitizmden dolayı değil) Filistindeki coğrafya ve müslümanların nüfusunun zarar görmesi ve nüfus yoğunluğunun değiştirilmesi mümkün olmadığından Kuzey Irak' ı önerdiği, ancak bunun Herzl tarafından kabul edilmediğini kanıtladı. Sultan' ın ta ki dış borçların ertelenmesine kadar Herzl'i kullanıp daha sonradanda adamdan 'herif gitti sonunda' diye bahsetmeside Sultan'ın iyi bir diplomat olduğunu gösterir. Ancak, şu da bir gerçek ki, K.Irak Herzl tarafından kabul edilseydi, şuan komşumuz İsrail' di.


Ancak bu yazışmaların arşivlerden ortaya çıkarılması, ne nakşileri, ne cemaatçileri, ne de İsrail'i memnun etmiş görünüyor. İşin komik noktası ise, bir dernek başkanının nasıl olurda bir Sultan'ın karşısına geçip 'toprak sat bana' diyebileceğine inanmış olunmasıda maalesef ülkem insanının cehaletinin gözler önüne serildiğini göstermektedir.


Bir diğer nokta ise Abdülhamid' i bir şeriat malzemesi olarak gösterenlerin düştüğü rezilliktir. 12 kadını 'şeyhülislamının onayıyla' nikahına alan bir padişaha 'harama bakmaz', ailesine içki içmeyi 'şifadır' diye niteleyen iyi bir içiciye 'içki içmez' gibi iftiralar atıp kendilerine bir 'model' evliya yaratmak isteyenler öyle bir rezillik içine düşmektedirler ki, bunları çok afedersiniz, necaset çukuruna atsak, pür-pak tertemiz çıkarlar ki o derece bir fikri kirlenme içindedirler. Unutmadan söylemeliyim ki  II.Abdülhamid ile 33 yıllık bir dönemde 'hiç toprak kaybetmedik' diyenler, Mısır ve Tunus' un elden gitmesine ne derler onuda merak ediyorum. Ama söylediğim gibi bunlar bile Abdülhamid' i küçültmez. O, her nekadar eli sopalıda olsa 'ki şahsen hastası olmasamda', aşırı derecede vesveseli bir hükümdarda olsa, bu gerçekler onu ne küçültür , ne de büyültür. Tarihe ideolojik ve yanlı bakmamakta fayda vardır.


Son olarak, işin en güzel tarafına değinirsek, Sultan'ın torunlarının , dedelerinin bu özel hayatı ile gurur duyup, çapkınlığı ve içkiciliği ile övünmeleridir. Torunlar böyle düşünürken, diğer kişilere ne yemek düşer onuda siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails