Annem şey yapar, şöyle bir bakar maça. Amaan der, bi cacık olmaz yerler birazdan. Birazdan yemesek bile hakkaten bir cacık olmaz annem böyle derse. Ama maça baktığı süre 13.-16.dk.lar arası :) Genelde de bilir, anlamam. Ben de uyuz olurum.
Dün akşam yine dedi, yine öyle oldu. Ama kaybedilen maç değildi; gençlerin geleceğiydi. Aslında biraz şaşırdım savunma dörtlüsü konusunda. Alpaslan uzun süredir beklediği ikinci şansı yakalamıştı ama ben onu sol bekte, Caner'i de orta üçlünün sonunda görmek isterdim. Keita'yı forvette izlemek de daha keyifli olurdu. Belki Barış da sağ bekte oynar, Antalya maçının son bölümünde olduğu gibi 4 kişiyle bile olsa etkin bir hücum sağlayabilirdik.
Ama olmadı. Alpaslan belki de ters ayakta olmasından dolayı biraz ürkekti, çekingendi ama yine de konsantrasyonu yüksekti, fizik olarak hiç sırıtmadı. Tabii Rijkaard'ın Alpaslan'ı terste denemesini de anlamak mümkün, Keita'nın arkasından yapılacak bindirmelerle ters ayakla avantaj sağlayabilir mi ilerleyen yıllarda, bunu ölçmek istedi belki de. Zaman zaman Keita/Kewell ikilisinin, bazen de Arda/Kewell ikilisinin yer değiştirmesiyle denendiği gibi. Sabri'nin hızlı koşuları ve hırsıyla, Uğur'un da hımbıllığını gidermesi halinde daha başarılı paslarla sağlayacağı sağ kanat derinliğini ters ayakla daha da zenginleştirebilecek mi Alpaslan diye baktı Rijkaard.
Aydın'ın ortada denenmesi aslında Arda'nın ortada denenmesinden daha bile kötü bir tercihti. Sonuçta ikisi de görece zayıf fizikliler. Gerçi Arda'nın işine geldi mi nasıl da vücudunu araya koyup adam eksilttiğini de biliyoruz ama kalıplı savunmacılar arasında sırtı dönük top aldığında dönmekte de zorlanıyor. Ama Aydın daha da zordu; Graz takımı teknik kapasitesi oldukça düşük dolayısıyla da fiziğiyle kazanmaya çalışan bir ekip, mücadeleyle. Dün de aslında iyi mücadele ettiler. Böyle olunca da Aydın'ı Arda'dan ayıran farklar gün gibi ortaya çıktı bir kez daha; doğru karar, soğukkanlılık ve yerinde bir hırs. Bunlar Aydın'da çok eksik. Ama çevikliğini, top hakimiyetini de gördük Gordon'dan söktüğü topta. Sonra da nasıl yanlış kararlar aldığını; kaleciyi yatırdığı çalımı yanlış tarafa attı ve arkadan gelen savunmacı rahatlıkla kesti topu.
Mesela ben Keita'nın ortada olmasını beklerdim. Bir kaç kere bahsettim neden Keita'nın ortada oynamasının faydalı olabileceğinden, bitiricilik hariç (ki gerçekten çok güçlü isabetli şutlar çıkarabiliyor zaman zaman) bir forvetten beklenen herşeyi karşılayabiliyor olması.
Serdar Eylik. Hata yapmamak için uğraştı, top almaktan ve dribling yapmaktan kaçtı. Silikti. İleri üçlünün solunda oynuyorsanız hata yapmamaktan çok daha fazlasını yapmak zorundasınızdır. Genelde çünkü Galatasaray'a baktığımızda kanat organizasyonlarının daha çok sağ kanattan gerçekleştirildiğini, sol tarafın ise bundan ziyade forvet hattını ikilemek, dip çizgiden kale ağzına top çevirmek yada sol içten rakip cezasahasına kat etmek gibi daha çok son vuruşa yönelik organizasyonlar geldiğini görüyoruz. Serdar ise çok zayıftı, yoktu ortalıkta.
İki kişiye daha değinip bitireceğim; birincisi Caner. Çabuk, etkili ve çevik. Mücadele ediyor. Ama dün akşam sahadaki tüm "gençler" gibi onun da kendisine güvenme konusunda problemleri vardı. Bunları da aşar ve Antalya maçı için yazdığım yazıda da bahsettiğim gibi takımın hücum alışkanlıklarını da benimseyecek olursa gerçekten vasatın oldukça üzerinde komple bir sol bek olabilir. Ama buna biraz daha zamanı var, olacaktır. Hatta bir adım daha ileri gidelim; şu haliyle Servet'i alan çıkarsa Servet gider. Balta sol stopere, Emre Güngör de iyileşecek olursa sağ stopere. Caner ve Sabri de beklerde. O zaman işte geniş alanda da geçilmeyecek, çabuk ve görece de kademesi daha başarılı bir dörtlümüz olabilir.
Son olarak da Servet. Bu sezonun en kötüsü. Kafası Fransa semalarında mıdır nedir anlayamıyorum. Attığı golde (evet Servet'in attığı gol!) yapmaya çalıştığı şeyin hiçbir açıklaması yok. Açıkçası bahsetmek bile istemiyorum, inanamıyorum kendini getirdiği hale.
Bu maçtan sonra şunu da açıkça söyleyebilirim ki Servet ve Ayhan artık bu sistem içinde kalamazlar. Linderoth'a ise memleket göründü. Bu kadar uzun süreli sakatlıklardan toparlanmasını beklemek zaten hayalperestlikti. Tam formda bir Linderoth'un hayallerini ben de çok kurdum, zaman zaman blog'da da bahsettim ama yabancı kontenjanını doldurmasına artık gerek yok. Zaten bu sene takımda kalmasının nedeni de kontratının son senesi olmasıydı. Sezon sonunda da gidecektir.
Ve giriş cümlesinin devamıyla bitirelim yazıyı. Karanlıktı çünkü genç dediğimiz, bundan taş çatlasın iki yada üç sezon sonra ilk 11'imizde izlemek ümidiyle baktığımız oyuncular sınıfta kaldı. Hem de en kötüsüyle; özgüven problemiyle. Eğer ki bir Avrupa mücadelesinde buldukları bu forma şansını hakkını vererek kullansalar, hata yapsalar bile telafisi için mücadele etseler ve pozisyon yaratmak için çabalasalardı eminim teşekkürle geçerlerdi bu maçtan.
Ama olmadı.
Ha hiç mi ümit yok derseniz. Çıkmadık candan umut kesilmez derim.
Serdar Eylik. Hata yapmamak için uğraştı, top almaktan ve dribling yapmaktan kaçtı. Silikti. İleri üçlünün solunda oynuyorsanız hata yapmamaktan çok daha fazlasını yapmak zorundasınızdır. Genelde çünkü Galatasaray'a baktığımızda kanat organizasyonlarının daha çok sağ kanattan gerçekleştirildiğini, sol tarafın ise bundan ziyade forvet hattını ikilemek, dip çizgiden kale ağzına top çevirmek yada sol içten rakip cezasahasına kat etmek gibi daha çok son vuruşa yönelik organizasyonlar geldiğini görüyoruz. Serdar ise çok zayıftı, yoktu ortalıkta.
İki kişiye daha değinip bitireceğim; birincisi Caner. Çabuk, etkili ve çevik. Mücadele ediyor. Ama dün akşam sahadaki tüm "gençler" gibi onun da kendisine güvenme konusunda problemleri vardı. Bunları da aşar ve Antalya maçı için yazdığım yazıda da bahsettiğim gibi takımın hücum alışkanlıklarını da benimseyecek olursa gerçekten vasatın oldukça üzerinde komple bir sol bek olabilir. Ama buna biraz daha zamanı var, olacaktır. Hatta bir adım daha ileri gidelim; şu haliyle Servet'i alan çıkarsa Servet gider. Balta sol stopere, Emre Güngör de iyileşecek olursa sağ stopere. Caner ve Sabri de beklerde. O zaman işte geniş alanda da geçilmeyecek, çabuk ve görece de kademesi daha başarılı bir dörtlümüz olabilir.
Son olarak da Servet. Bu sezonun en kötüsü. Kafası Fransa semalarında mıdır nedir anlayamıyorum. Attığı golde (evet Servet'in attığı gol!) yapmaya çalıştığı şeyin hiçbir açıklaması yok. Açıkçası bahsetmek bile istemiyorum, inanamıyorum kendini getirdiği hale.
Bu maçtan sonra şunu da açıkça söyleyebilirim ki Servet ve Ayhan artık bu sistem içinde kalamazlar. Linderoth'a ise memleket göründü. Bu kadar uzun süreli sakatlıklardan toparlanmasını beklemek zaten hayalperestlikti. Tam formda bir Linderoth'un hayallerini ben de çok kurdum, zaman zaman blog'da da bahsettim ama yabancı kontenjanını doldurmasına artık gerek yok. Zaten bu sene takımda kalmasının nedeni de kontratının son senesi olmasıydı. Sezon sonunda da gidecektir.
Ve giriş cümlesinin devamıyla bitirelim yazıyı. Karanlıktı çünkü genç dediğimiz, bundan taş çatlasın iki yada üç sezon sonra ilk 11'imizde izlemek ümidiyle baktığımız oyuncular sınıfta kaldı. Hem de en kötüsüyle; özgüven problemiyle. Eğer ki bir Avrupa mücadelesinde buldukları bu forma şansını hakkını vererek kullansalar, hata yapsalar bile telafisi için mücadele etseler ve pozisyon yaratmak için çabalasalardı eminim teşekkürle geçerlerdi bu maçtan.
Ama olmadı.
Ha hiç mi ümit yok derseniz. Çıkmadık candan umut kesilmez derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder