20090829

6'ya Bir Kala Mark II

1992 ve 1997'nin ardından 2009. Sezonun (hala daha 08/09 sezonunu sürüyorlar haliyle) beşinci kupası da Katalanya'nın yolunu tuttu. Değişmeyen tek şey değişim'dirin İspanya versiyonu. Değişmeyen tek şey Barcelona! Ülkeler, stadyumlar, rakipler, turnuvalar ve kupalar değişiyor ama sahibi aynı. Bu muhteşem beşi bi yerde durumu bana Barcelona'nın eski bir dönemini hatırlattı. Guardiola ve Messi fenomeninin başlarında epey bi karıştırmıştım Barça tarihini, aklımda bişeyler canlandı ben de maçtan sonra üşenmedim açtım baktım. Doğru hatırlıyormuşum. 1900ler'in ortalarında (tam yılı 1951/52 sezonuymuş) Barcelona gene yapmış bunu. Beş kupa birden götürmüş müzeye. O zamanın kadrosunda da efsane isimler vardı tabiki, Kubala, Segarra, Gonzalvo III ve diğerleri. Sanırım bugünleri görmüş olsalardı bi kez daha gurur duyarlardı takımlarıyla. Lig Kupası, Fairs Kupası, Copa Eva Duarte (sanırım bugünün İspanya Kupası'na tekabül ediyor.), Martini&Rossi. Biraz Deep Purple muamelesi yapıcak olursam o zamanlara Mark I der günümüze de Mark II derim. Ve galiba bugünkü Barcelona'yla bir tutulabilecek tek performans bu zamana denk geliyor. Celtic, Ajax, PSV ve Manchester'ın ardından aynı sezon içinde hem kendi liglerini hem de Şampiyonlar Ligi'ni kazanan beşinci takım olmuşlardı ve bu gece bunu bikaç yüz adım ileri taşıdılar. Nasıl ki Bolt'un rekoru uzunca bir süre kırılamayacaksa çok uzun bir süre de Barcelona'nın bu temposuna yetişilmeyecektir. Los Galacticos'tan da beklemiyorum bu başarıyı. Ibrahimovic resmen takım kimyasını bozmuş, Madrid'in de ruh'u yakalayabileceğini sanmıyorum. Sahada birbirine bağıran tek bir oyuncu bile yok Barcelona'da. Bu bütünlüğün göstergesidir. Şimdiyse altıncı kupa yolda, FIFA World Clubs Cup.

Shakthar bana göre beklenenden çok daha iyiydi Barça'nın karşısında. Evet Süper Kupa'da UEFA şampiyonlarının üstünlüğü var, geçen sene Zenit'le de gördük zamanında Galatasaray'la da gördük ki arada da örnekleri var. Ama Barcelona'nın buna izin vermeyeceği belliydi. Neyse çok uzattım, artık maça geçim. Ertem Şener için duyduğum üzüntüyü belirterek başlicam. Sonra Messi, Pedro, Ibrahimovic ve takım kimyası sırasıyla gidicem.

Pek çok ilkin yaşandığı bir maçtı. İlk defa bir Süper Kupa maçında normal süre berabere bitti.Ertem Şener 90 dakika boyunca "gol!" diyemedi. 100 küsür dakika boyunca anlattı da anlattı. Kendine has üslûbuyla sundu, her pozisyondan bahsetti ama gene "gol!" diyemedi. Dakika 115 olduğunda gol oldu ama Ertem Şener gene "gol!" diyemedi. Talihsizlik. Üzüldüm adına.

Messi, nam-ı diğer Marodona Jr., giderek Maradona'ya benzemeye başlamış. Sessiz sakin gözüken halinin altında hırçın bi delikanlı varmış. Yeri geldi, tavrını koydu. Dozundaydı neyse ki. Gerçi takım arkadaşlarının müdahalesi de etkili olmuştur ama kupayı o kadar çok istiyordu ki hiç birşeyi riske etmezdi. Çektiği her şut, verdiği her pas ve attığı her çalım ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu ve kupayı ne kadar çok istediğini gösteriyordu. Srna'yı oyundan düşürüşü nedir, onca Shaktharlı'nın içinden pas çıkarışları nedir? UEFA ne iyi etti de verdi ödülü. Herşeyiyle hak etti kupaları da ödülleri de. Bu kadar genç yaşta çok yetenekli olursunuz, büyük potansiyel olursunuz, çok iyi oyuncu olursunuz. Ama 22 yaşında büyük oyuncu olamazsınız. İşte Messi böyle bir oyuncu. Ne güzel insansın, ne büyük futbolcusun.

Pedro ve Pep. Guardiola teknik direktör olarak takımıyla beraber büyüyor, daha doğrusu gelişip ilerliyor. Real Madrid yada Bayern Münich gibi olmayacağının kanıtı bugün sahadaydı ve kupayı getirdi. Guardiola sadece efsane bir takım kurmadı, ayrıca bir ekol yarattı. Tıpkı Jupp Derwall'in başlattığı, Mustafa Denizli'nin devam ettirdiği şimdiyse Rijkaard'la küllerinden doğma sinyalleri veren Galatasaray devrimi gibi. Evirip çevirip bir iki transferle aynı kemik kadroyla jübile yapacak bir dönem olmayacak Pep dönemi. Ve bunu bu gece gösterdi Guardiola. Pedro Rodriguez'i oyuna aldı, Ibram'ı çıkardı. Gençler böyle parlıyor. Arda da çok farklı değildi, az kalsın gene kiralanıyordu. Fırsat verildi, kendini gösterdi. Tabi şuanki hikaye bambaşka bir boyutta. Pedro, sıklaşmaya başlayan Shakthar ataklarına karşılık Barça'nın hücum hattına zenginlik getirdi. Yepyeni bir yetenek dünyaya tanıtılmış oldu.

Ibrahimovic. Evet büyük yetenek, evet büyük forvet, evet büyük futbolcu. Ama Barça Inter'deki gibi arka bahçesi değil. Balotelli'yi es geçip kendin devam ettiğin gibi Messi'yi yada Henry'yi es geçip dahası Barcelona'yı es geçip kendin devam edemezsin. Duracağın yerin, vereceğin pasın, atacağın çalımın vaktini bileceksin. Hatta, nedendir bilinmez sinirlendim, haddini biliceksin. Sağında üç savunma, solundaysa bomboş bi Henry varken maçın adamı olmaya kalkmayacaksın. Yaparsan böyle olur, maçın adamın sana abi diyen gençler olur. Bana noluyosa.

Bu arada çok güldüm, kameramanlar iyi ki kaçırmamış. Platini ard arda gelen kura çekimlerinin üstüne yorgun düşmüş olsa gerek ki bir ara uyukluyordu. Eh be Platini, Louis II'yi meclise çevirdin ya çok yaşa sen!

Oh amma yazdım, Galatasaray'a bile bu kadar yazmadım daha. Elimin bağı çözülmüş. Shakthar'a da affola, hiç sıra gelmedi. Ama Lucescu ve bu performans olduğu sürece Shakthar'dan her halükarda bahsetmek gerekecektir.

Darısı altıncı kupanın başına.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails